Showing posts with label Hz. Ebu Bekir. Show all posts
Showing posts with label Hz. Ebu Bekir. Show all posts
Saturday, July 7, 2018
Peygamber Efendimizin, Kureyş’ten Gördüğü Eziyetler ve Bundan Dolayı Duyduğu Üzüntü
Hâris b. Hâris şöyle demiştir: Bir gün babama: “Bu kalabalık nedir?” diye sordum. “Kendilerinden olan, dininden dönmüş (sâbiî) adam var ya, işte onun başına toplanmışlar.” dedi.
Yanlarına vardığımızda baktım ki, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), insanları Allah’a ve ona iman etmeye çağırıyor. Onlar da, onun teklifine olumsuz karşılık veriyor ve ona eziyet ediyorlardı. Nihayet gün yarılandı, halk da başından dağıldı. Karşıdan telaşla geldiğinden boynu açılmış, elinde bir sürahi, bir de mendil bulunan bir kadın çıkageldi. Allah Resûlü sürahiyi aldı, su içti, abdest aldı, sonra başını kaldırdı ve: “Canım kızım, boynunu ört, baban için de sakın endişelenme!” dedi.
Biz: “Bu kadın kimdir?” diye sorduğumuzda, onun, kızı Zeynep olduğunu söylediler.”
Menbitü’l-Ezdi şöyle demiştir: “Cahiliye devrinde Peygamber’i (sallallahu aleyhi ve sellem) gördüm, şöyle diyordu: “Ey insanlar, ‘Lâ ilâhe illâllah’ deyiniz ki kurtuluşa eresiniz!” Davet ettiklerinden kimi yüzüne tükürük atıyor, kimi üzerine toprak saçıyor, kimileri de ona hakaret ediyordu. Nihayet öğle vakti oldu. Karşıdan bir genç kız çıkageldi. Elinde su dolu büyükçe bir sürahi vardı. Allah Resûlü o suyla yüzünü ve ellerini yıkadıktan sonra şöyle buyurdu: “Kızcağızım, korkma! Babana ne bir suikast yapabilirler ne de onu zillet içinde bırakabilirler!” Ben: “Bu kız kimdir?” diye sordum. “O Allah Resûlünün kızı Zeyneb’dir.” dediler. Nur yüzlü, pırıl pırıl bir kızdı.”
Urve b.Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor:
“İbnü’l-Âs’a sordum: “Müşriklerin Peygambere düşmanlıklarını gösterirken ona ettikleri en ağır hakaret ne idi, bana söyler misin?” dedim. Şöyle dedi:
“Bir gün Resûlü Ekrem Efendimiz Kâbe’nin Hicr kısmında namaz kılarken Ukbe b. Ebî Muayt çıkageldi. Elbisesini boynuna doladı ve onu var gücü ile boğmaya başladı. Derken Ebû Bekir geldi. Ukbe’nin omuzundan yakalayıp geri çekti ve: “Ne yani, bu adam Rabbim Allah dediği için onu öldürecek misiniz? Hâlbuki, o size Rabbinizden birtakım mucizeler getirdi. Bununla beraber, eğer o bir yalancı ise yalanı kendisine, doğru söyleyen biriyse o zaman hazır olun: Sizi tehdit edegeldiği azabın bir kısmı da olsa gelir, sizi çarpar. Şüphesiz Allah, haddi aşan ve çok yalancı olan kimseleri muvaffak etmez” (Mümin, 40/28) âyetini okudu.”
“İbn Ebî Şeybe, Amr b. el-Âs’tan naklediyor: Ben, Kureyş’in Peygamberimizi öldürmek istediği tek bir gün biliyorum. O gün de şöyle olmuştu: Kureyş’in eşrafı toplanmış, Kâbe’nin gölgesinde oturmuşlardı. Allah Resûlü de Makam-ı İbrahim’de namaz kılıyordu. Ukbe b. Ebî Muayt kalktı, yeleğini Peygamberimizin boynuna dolayarak çekmeye başladı. Resûlullah, iki dizi üzerine düştü. Halk öldüğünü sanarak bağrışmaya başladı. Ebû Bekir, karşı yönden koşarak geldi. Peygamber’i (sallallahu aleyhi ve sellem) arka tarafından, kollarından tutarak kaldırdı. Kaldırırken şöyle diyordu: ‘Rabbim Allah’tır!’ dediği için adamı öldürecek misiniz?
Oradakiler Allah Resûlünün yanından uzaklaşınca, Allah Resûlü namazını kılmaya devam etti. Namazını bitirince, Kâbe’nin gölgesinde oturan Kureyşlilerin yanlarına uğradı ve:
“Ey Kureyş topluluğu! Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki -eliyle boğazına işaret ederek- size boğazlanmanız için gönderildim!” dedi. Allah Resûlünün bu sözü onlara çok ağır geldi. Ebû Cehil:
“Sen cahil ve kaba bir adam değildin!” diyerek Peygamberimizi yadırgayınca, Allah Resûlü celallendi ve: “Sen de onlardan (yani ölecek olanlardan) birisin!” buyurdu.”
Urve b. Zübeyr anlatıyor: Abdullah b. Amr’a (radıyallahu anh) dedim ki: “Kureyş’in Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) karşı düşmanlık izhâr ettikleri dönemlerde gördüğün en dayanılmaz hareketler nelerdi?” Bana şöyle anlattı:
“Bir gün, Kureyş’in eşrafı Kâbe’deki Hicr’de toplanmışlardı. Yanlarına vardığımda: “Bu adama karşı gösterdiğimiz sabrı, kimseye göstermedik. Bizi beyinsizlikle itham etti, atalarımıza sövdü, dinimizi ayıpladı, birlik ve bütünlüğümüzü parçaladı, tanrılarımıza küfretti. Çok büyük ithamlarına katlandık.” gibi sözler söylediler. Onlar böyle konuşurlarken Allah Resûlü uzaktan göründü. Karşı yönden yürüyerek geliyordu. Rüknün karşısında durdu. Kâbe’yi tavaf ederken onların yanlarından geçti. Geçerken Kureyşliler söylediklerinden ötürü, kendisiyle alay ederek göz kırptılar. Nebîler Nebîsi’nin (aleyhisselâm) bundan alındığını yüzünden anladım, ikinci defa yanlarından geçtiğinde yine göz kırptılar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ey Kureyş topluluğu! Dinliyor musunuz? Muhammed’in ruhu elinde olan Allah’a yemin ederim ki vallahi ben size boğazlanmanız için geldim.” buyurdu.
Efendimizin bu sözleri, oradakilere çok dokundu. Herkes, başına kuş konmuş gibi donakaldı. Allah Resûlü, bu sözleri söylemeden önce ona karşı en ağır eziyetin yapılmasını öğütleyenler, şimdi Resûlullah’ı teskin için akıllarına gelebilen en güzel sözleri söylüyor, şöyle diyorlardı: “Yâ Eba’l-Kâsım, git, selâmetle git! Vallahi sen böyle sert ve kaba konuşan biri değildin! Ne oldu sana böyle!” Allah Resûlü de oradan ayrıldı ve gitti.
Ertesi gün yine toplandılar, ben de yanlarındaydım. Birbirlerine: “Sizin ona, onun da size yaptığını biliyorsunuz. Hoşunuza gitmeyen bir cevap verdiği hâlde, ona hiçbir tepki göstermediniz!” dediler.
Onlar bu şekilde konuşurlarken Allah Resûlü yine çıkageldi. Hepsi birden, onun üzerine yürüyüp etrafını kuşattılar ve: “Demek sen bizim ilâhlarımızı ayıplıyor, dinimizi kötülüyorsun, öyle mi?” dediler.
Allah Resûlü: “Evet, bunları ben söylüyorum.” buyurdu. Bunun üzerine içlerinden biri, Hazreti Muhammed Mustafa’yı (sallallahu aleyhi ve sellem) elbisesinden yakaladı. Hazreti Ebû Bekir, adamın önüne geçti ve ağlayarak: “Rabbim Allah dediği için adamı öldürecek misiniz?” dedi. “Bunun üzerine Resûlullah’ın yanından ayrıldılar. İşte Kureyş’in, Allah Resûlüne yaptıklarını gördüğüm en ağır işkencesi bu olmuştur.”
Yine Hazreti Ebû Bekir’in kızı Esma’ya: “Senin gördüğün kadarıyla müşriklerin Peygamber Efendimize yaptıkları eziyetlerin en ağırı nasıldı?” diye sorulunca şunları anlatmıştır:
“Müşrikler bir gün Kâbe’de oturmuş; Peygamber Efendimizin, taptıkları tanrıları hakkında söylediği şeyleri birbirleriyle müzakere ediyorlardı. O sırada Allah Resûlü çıkageldi, hepsi birden onun üzerine doğru ayaklandılar. Ebû Bekir bir ses duydu. Bu ses “Çabuk arkadaşına yetiş!” diyordu. Babamın saçları dört örgülü idi. Saçlarını düzeltmeden hemen yanımızdan çıktı. Şöyle diyordu o esnada: “Yazık size! Rabbim Allah diyor diyen bir adamı öldürecek misiniz?”
Bu sefer, müşrikler Resûlü Ekrem’i bırakıp Ebû Bekir’in üzerine yürüdüler. Sonra Ebû Bekir eve döndüğünde, elini attığı her saç örgüsü elinde kalıyordu. Kendisi şöyle söylüyordu: “Ey celâl ve ikram sahibi Rabbim! Sen ne kadar yücesin!”
Enes b. Mâlik (radıyallahu anh) ise şöyle demiştir: “Bir defasında müşrikler Peygamberimizi öyle dövmüşlerdi ki Efendimiz baygın düşmüştü. Ebû Bekir kalkıyor ve şöyle bağırıyordu: “Yazık size! Rabbim Allah diyor diye adamı öldürecek misiniz?” Müşrikler “Bu adam da kim?” diye soruyorlardı. Onlar, “Şu Ebû Bekir denen mecnun!” cevabını veriyorlardı.”
Saturday, May 3, 2014
Yesrib
“Resulullah ve muhacirler Mekke şehrinden Yesrib köyüne değil, bilâkis —birçok hayat tarzında birinciden farklı ve nisbeten daha küçük olmasına rağmen— bir şehirden diğerine göç etmişlerdi. Fakat buradaki hayat çok daha karmaşık ve Resulullah’ın karşı karşıya kalacağı meseleler çok daha çeşitliydi. Çünkü burada değişik dinler, çevreler ve kültürler vardı. Te’yid-i ilâhiye mazhar olmuş, Allah Teâlâ’nın hikmet, hakkı batıldan ayırma, çok çeşitli beşerî toplulukları, zıt kuvvetleri ve çatışan arzulan bir araya getirme gücü verdiği ve kendinden sevgi ilham ettiği bir peygamberden başkası, burayı ele geçiremez ve bütün şehri tek bir iman potasında eritemezdi.”
***
“Ensâr, Resûl-i Ekrem’in Mekke’den yola çıktığını duymuştu. Her gün, sabah namazını müteakip Medine haricine çıkıyor ve Resulullah’ı bekliyorlardı. Güneş onları gölgeye gitmeye zorlayıncaya kadar orada bekliyorlar ve sonra evlerine giriyorlardı. Mevsim yaz ve sıcaktı.
Hz. Peygamber, halkın evlerine çekildiği bir sırada geldi. Yahudiler, ensarın yaptıklarını görüyordu. Resulullah’ı ilk gören de bir yahudiydi. O, avazının çıktığı kadar yüksek sesle bağırarak Resul-i Ekrem’in geldiğini Ensâr’a haber verdi. Ensâr hemen Hz. Peygamber’i karşılamaya çıktı. O, yanında Hz. Ebû Bekir —Peygamber efendimizle aynı yaştaydı— olduğu halde bir hurma ağacının gölgesinde oturuyordu. Halkın çoğu Resulullah’ı ilk defa görüyordu ve onu görmek için itişip kakışıyorlar, fakat Hz. Ebu Bekir ile Hz. Peygamberi birbirinden tefrik edemiyorlardı. Hz. Ebû Bekir durumu hemen sezdi ve ayağa kalkıp gömleğiyle Resulullah’a gölge yaptı, halk da Resulûllah’ı tanıdı.
Ensâr’dan yaklaşık 500 kişi Resûl-i Ekrem ve Hz. Ebu Bekir’i karşılamaya çıkmıştı. Hurma ağacının yanına geldiklerinde Ensar “Buyurunuz emniyet ve huzur içinde gidelim.” dediler. Resulullah ve Hz. Ebû Bekir Ensâr’ın arasında yola koyuldu.
Medine halkı onu karşılamaya çıkmıştı. Hatta küçük kızlar bile evlerin damlarında Resulullah’ı görünce: “Hangisi o hangisi o?” diye bağrışıyorlardı. Enes b. Malik diyor ki, ‘’Böylesine bir manzarayı ilk defa görüyorduk.”
***
“Resulullah devesinden indi. Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd en-Neccari el-Hazrecî de yükleri indirip kendi evine götürdü. Resul-i Ekrem ona misafir oldu. Ebu Eyyûb Hz. Peygamber’e çok güzel hizmet etti ve ikramda bulundu. Resulullah evin alt katında kalıyordu. Ebû Eyyûb bunu hoş görmedi ve Resulullah’a üst kata çıkması için ısrar etti. Kendisi ve ailesinin aşağıda kalabileceğini söyledi. Hz. Peygamber: “Ey Ebû Eyyûb! Bize, bizim yânımızdakilere ve bize gelenlere alt katta kalmak daha uygun ve elverişlidir.” buyurdu.
Ebu Eyyûb el-Ensârî zengin bir insan değildi. Fakat Resulullah’ı evinde ağırlamaktan büyük sevinç duyuyordu. Cenab-ı Hakk’ın bahşettiği bu şerefe lâyık olmaya ve şükrünü ifaya, Resullullah’a hizmet yolundan başka hiçbir şekilde kazanılmayacak olan sevgiye büyük bir ehemmiyet veriyordu.
Ebû Eyyûb diyor ki; “Resulullah’a akşam yemeği yapar ve gönderirdik. Artan kısmını bize geri verince, ben ve Ümmü Eyyûb O’nun elinin değdiği yerlere teberrüken elimizi sürerdik ve onu yerdik. Resulullah evin alt katında, biz de üst katında otururduk. İçinde su bulunan bir testimiz kırıldı. Resulullah’ın üzerine damlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, ben ve Ümmü Eyyûb biricik kadife yorganımızı su üzerine bastırarak orayı kuruttuk.”
***
“Ensâr, Resûl-i Ekrem’in Mekke’den yola çıktığını duymuştu. Her gün, sabah namazını müteakip Medine haricine çıkıyor ve Resulullah’ı bekliyorlardı. Güneş onları gölgeye gitmeye zorlayıncaya kadar orada bekliyorlar ve sonra evlerine giriyorlardı. Mevsim yaz ve sıcaktı.
Hz. Peygamber, halkın evlerine çekildiği bir sırada geldi. Yahudiler, ensarın yaptıklarını görüyordu. Resulullah’ı ilk gören de bir yahudiydi. O, avazının çıktığı kadar yüksek sesle bağırarak Resul-i Ekrem’in geldiğini Ensâr’a haber verdi. Ensâr hemen Hz. Peygamber’i karşılamaya çıktı. O, yanında Hz. Ebû Bekir —Peygamber efendimizle aynı yaştaydı— olduğu halde bir hurma ağacının gölgesinde oturuyordu. Halkın çoğu Resulullah’ı ilk defa görüyordu ve onu görmek için itişip kakışıyorlar, fakat Hz. Ebu Bekir ile Hz. Peygamberi birbirinden tefrik edemiyorlardı. Hz. Ebû Bekir durumu hemen sezdi ve ayağa kalkıp gömleğiyle Resulullah’a gölge yaptı, halk da Resulûllah’ı tanıdı.
Ensâr’dan yaklaşık 500 kişi Resûl-i Ekrem ve Hz. Ebu Bekir’i karşılamaya çıkmıştı. Hurma ağacının yanına geldiklerinde Ensar “Buyurunuz emniyet ve huzur içinde gidelim.” dediler. Resulullah ve Hz. Ebû Bekir Ensâr’ın arasında yola koyuldu.
Medine halkı onu karşılamaya çıkmıştı. Hatta küçük kızlar bile evlerin damlarında Resulullah’ı görünce: “Hangisi o hangisi o?” diye bağrışıyorlardı. Enes b. Malik diyor ki, ‘’Böylesine bir manzarayı ilk defa görüyorduk.”
***
“Resulullah devesinden indi. Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd en-Neccari el-Hazrecî de yükleri indirip kendi evine götürdü. Resul-i Ekrem ona misafir oldu. Ebu Eyyûb Hz. Peygamber’e çok güzel hizmet etti ve ikramda bulundu. Resulullah evin alt katında kalıyordu. Ebû Eyyûb bunu hoş görmedi ve Resulullah’a üst kata çıkması için ısrar etti. Kendisi ve ailesinin aşağıda kalabileceğini söyledi. Hz. Peygamber: “Ey Ebû Eyyûb! Bize, bizim yânımızdakilere ve bize gelenlere alt katta kalmak daha uygun ve elverişlidir.” buyurdu.
Ebu Eyyûb el-Ensârî zengin bir insan değildi. Fakat Resulullah’ı evinde ağırlamaktan büyük sevinç duyuyordu. Cenab-ı Hakk’ın bahşettiği bu şerefe lâyık olmaya ve şükrünü ifaya, Resullullah’a hizmet yolundan başka hiçbir şekilde kazanılmayacak olan sevgiye büyük bir ehemmiyet veriyordu.
Ebû Eyyûb diyor ki; “Resulullah’a akşam yemeği yapar ve gönderirdik. Artan kısmını bize geri verince, ben ve Ümmü Eyyûb O’nun elinin değdiği yerlere teberrüken elimizi sürerdik ve onu yerdik. Resulullah evin alt katında, biz de üst katında otururduk. İçinde su bulunan bir testimiz kırıldı. Resulullah’ın üzerine damlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, ben ve Ümmü Eyyûb biricik kadife yorganımızı su üzerine bastırarak orayı kuruttuk.”
Subscribe to:
Posts (Atom)