Showing posts with label musibet. Show all posts
Showing posts with label musibet. Show all posts

Tuesday, December 16, 2014

Sözler


O zararlı böcekler ise dünyevi musibetlerdir; fakat mü'min için gaflet uykusuna dalmaya engel olan tatlı birer ilahi ikaz ve Rahmani iltifat hükmündedir.

***

Her kim fani hayatı esas maksat yaparsa, görünüşte bir cennet içinde olsa da manen cehennemdedir. Kim de bakî hayata ciddi bir şekilde yönelirse, iki cihan saadetine erişir. Dünya hayatı ne kadar fena ve sıkıntılı da olsa, onu cennetin bekleme salonu saydığı için hoş görür, tahammül eder, sabir içinde şükreder.

***
Demek ki, tesbih, tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedir. O yüzden bu üç şey, namazm bütün hareket ve zikirlerinde bulunur. Bu sebeple de namazdan sonra onun mânâsını kuvvetlendirmek için şu mübarek kelimeler, otuz üçer defa tekrar edilir. Namazın
mânâsı, işte şu özlü ifadelerle perçinlenir.

***

Hem o celâl ve izzete uygun bir ceza yeri olacaktır. Çünkü çoğu kez,zalim izzetiyle, mazlum zilletiyle kalıyor, bu dünyadan öyle göçüp gidiyorlar. Demek, hesap büyük bir mahkemeye bırakılıyor, erteleniyor, yoksa görülmeyecek değil.

***
Sen güneşin ışığına gözünü kapayan bir yolcuya benziyorsun. O yolcu, kafasının içindeki hayale bakar da vehmi, bir yıldız böceği gibikafa fenerinin ışığıyla dehşetli yolunu aydınlatmak ister.

***
Ecel ve kabir, insanı beklediği gibi, cennet ve cehennem de bekliyor ve onun yolunu gözlüyor.

***
Zerre ile gezegen O Zât'ın emri karşısında eşittir.




Friday, January 17, 2014

Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali [Ali Ünal] 30: Yunus Suresi'nden 3


  • Mü’min için her musibet bir hatanın neticesi, istiğfarla kendisinden dönüldüğünde hemen verilen ve ileride verilecek iki mükâfatın da sebebidir. Peygamberler için ise hatadan çok manevî terakkî söz konusudur; en azından öyle değerlendirilmelidir.
  • 1891 yılında İngiltere’de balina avı yapan bir balıkçı denize düşmüş ve bir balina onu yutmuştur. Bu balina 60 saat sonra ölü olarak bulununca, balıkçı onun karnından canlı olarak çıkarılmıştır. (Urdu Digest, Şubat 1964 sayısından nakl. Tefhîmü’l-Kur’ân, 5: 41)
  • İnsana bir sıkıntı dokunmaya görsün, ister yanı üzerinde, ister otururken, isterse ayakta olsun her durumda Bize yalvarır yakarır. Sıkıntısını giderdiğimiz anda da, sanki başına gelen bir sıkıntıdan dolayı Bize yalvarıp yakaran o değilmiş gibi hemen umursamaz bir tavır içine girer. Allah’ın kendilerine verdiği (hayat, akıl ve kabiliyetler gibi bütün) sermayeleri boşa harcayıp, haddi aşkın davrananlara yaptıkları işler (şeytan tarafından) işte böyle süslenip püslenmektedir.

Saturday, October 5, 2013

Mektûbat'tan Notlar



  • Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dava etmek, hakka bir nevi haksızlıktır. Bu nevi haksızlığı irtikâb etmek istemem.

  • Hem en cüz'î islerde de herkes hırsın sû'-i tesirini hissedebilir. Meselâ: �iki dilenci bir şey istedikleri vakit, hırs ile ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek; diger sâkin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder.

  • "Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünki gıybet; zaîf ve zelil ve aşağıların silâhıdır."

  • Cenab-ı Hak bir abdini severse, dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir.

  • Ve sabırsızlık ise Allah'tan şikayeti tazammun eder. Ve ef'alini tenkid ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar. Evet musibetin darbesine karsı şekva suretiyle elbette âciz ve zaîf insan ağlar; fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı.

  • Mahz-ı tevhid dini olan İslâmiyet içinde, dünyaca yüksek mertebede olanlar, ya enaniyeti ve gururu bırakacak veya dindarlığı bir derece bırakacak. Onun için bir kısmı lâkayd kalıyorlar, belki dinsiz oluyorlar.

  • Velayetin kerameti olduğu gibi, niyet-i hâlisenin dahi kerameti vardır. Samimiyetin dahi kerameti vardır. Bahusus Lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri olabilir.

  • Sizi bütün kuvvetimle temin ederim ki: Kanaat ve iktisad; maaştan ziyade sizin hayatınızı idame ve rızkınızı temin eder.

  • Ehl-i Vahdet-ül Vücud, o kadar vücud-u İlahîye kuvvet-i iman ile ehemmiyet veriyorlar ki, kâinatı ve mevcudatı inkâr ediyorlar. Maddiyyunlar ise, o kadar mevcudata ehemmiyet veriyorlar ki; kâinat hesabına, Allah'ı inkâr ediyorlar.

  • Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı. Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir.

  • Aç canavara karşı tahabbüb; merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.

  • Bir şeyde mehasin ve şeref hasıl oldukça, havassa peşkeş ederler; seyyiat olsa, avama taksim ederler.

  • Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasi edilse; ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.

  • Şöhret insanın malı olmayanı dahi insana mal eder.

  • Musibet-i âmme, ekseriyetin hatasından terettüb eder. Musibet; cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir.

  • Nisyan dahi bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterakimi unutturur.