Showing posts with label Anlaşılamamış Dahi. Show all posts
Showing posts with label Anlaşılamamış Dahi. Show all posts

Wednesday, May 7, 2014

Deli Dahi


Yıllar sonra bir çalar saatten daha büyük olmayan bir osilatörle gerçekleştirdiği deneylerden söz edecekti Alan L. Benson'a. Vibratörü altmış santim boyunda, beş santim kalınlığında bir çelik halkaya takmıştı. "Uzun bir süre hiçbir şey olmadı... Ama nihayet... koca çelik halka titremeye, bir kalp gibi açılıp kapanmaya başladı ve en sonunda koptu!"

"Bunu bir balyozla başaramazsınız" diye açıklayacaktı muhabire. Ama bir bebeğe bile zarar vermeyecek sürekli tıklamalar yapabilmişti.

Bu başlangıçla şevklenen Tesla koltuğunun altına sıkıştırdığı osilatör ile yapımı henüz tamamlanmamış çelik bir bina bulmak üzere dolaşmaya başlayacaktı! Wall Street bölgesinde on katlı çelik konstrüksiyonlu bir inşaat görecek ve vibratörü kirişlerden birine iliştirecekti.

"Birkaç dakika içerisinde kirişin titremeye başladığını hissedecektim. Yavaş yavaş titremenin yoğunluğu arttı ve tüm inşaatı kaplamaya başladı. En sonunda yapı gıcırdamaya ve bükülmeye başlamıştı. İşçiler deprem olduğunu sanmış ve iskelelerden aşağı atlamıştı. Binanın yıkılacağı söylentileri yayılmaya başlamış polis birlikleri yola çıkmışlardı. Ciddi bir sonuç doğmasına mahal vermeden vibratörü cebime attığım gibi uzaklaştım oradan. Eğer on dakika daha fazla işler halde bıraksaydım tüm yapı yerle bir olacaktı. Aynı vibratörle Brooklyn Köprüsünü bir saatten kısa bir süre içerisinde yerle bir edebilirdim.”


Enayilik Mi Cömertlik Mi?

Yatırımcı bankerlerle yapılan cömert anlaşma uyarınca Nikola Tesla'nın patent hakları alınacaktı. Bir kaynağa göre Westinghouse Tesla'ya hakları karşılığında avans olarak bir milyon dolar ödemişti. Kontrat imzalandıktan dört yıl sonra patent haklarının 12 milyon dolar değerinde olduğuna yönelik söylentiler yayılmaya başlamıştı. Tesla'nın kendisi başta olmak üzere, gerçek değeri hakkında hiç kimsenin kesin bir fikri yoktu. Uygulamaları çoğaldıkça, alternatif akım sistemi ile çalışan tüm enerji ekipmanları ve motorlarının da patent hakları elde edilecekti. Tesla dünyanın en zengin adamlarından biri olabilirdi.

Yatırımcı banker Westighouse'a telif hakları anlaşmasından kurtulmasını tavsiye etmişti. Aksi takdirde bu yeni yapılanmanın geleceği tehlikeye düşecekti.

Westinghouse bu konuda ayak sürüyordu. Kendisi de bir mucitti ve telif haklarına inanıyordu. Bunun yanı sıra, telif haklarının müşterilerce ödendiğini ve üretim giderlerine dahil edildiğini öne sürüyordu. Ama bankerler ona başka şans tanımamışlardı.

İsteksizce Tesla'yı hayatının en utanç verici görüşmesini yapmak üzere yanına çağıracaktı. (Resmi biyografisinde George Westinghouse bu anekdota hiç yer vermeyecektir.) Tesla ve Westinghouse arasındaki anlaşma her iki adamın da iyi niyetine dayanarak yapılacaktı. Tesla, hiç şüphe yok ki, mahkemeye başvurabilir ve olumlu bir sonuç alabilirdi. Ama bunu Westinghouse'un şirketini kaybetmesi pahasına yapması kime ne kazandırırdı?

Her zaman olduğu gibi Westinghouse hemen sadede gelmişti. Sorunu şöyle açıklayacaktı Tesla'ya: "Kararın Westinghouse şirketinin geleceğini belirleyecektir."

Tesla'nın tüm hayatını çalıştığı yeni alanda yaptığı araştırmalar kaplıyordu. Para, eline geçtikçe kullandığı bir araçtan fazla bir şey ifade etmiyordu onun için. Ama eline ne kadar geçtiğini de pek bilmiyordu. Onun için para yaradığı iş kadar değerliydi, kendi başına bir değeri yoktu.

"Peki, tut ki seninle yaptığım anlaşmadan feragat etmeyi reddettim, o zaman ne yaparsın?" diye sordu Tesla. 

Westinghouse ellerini açtı ve şöyle cevap verdi: "Bu durumda bankerlerle görüşmen gerekir çünkü benim hiçbir etkim kalmayacaktır."

"Ve eğer anlaşmadan vazgeçersem, şirketini kurtaracak ve kontrolü elinde tutacaksın. Tüm dünyaya benim çok fazlı sistemimi yayma planlarını uygulamaya devam edeceksin, öyle mi?"

"Senin çok fazlı sisteminin elektrik alanında dünyanın gelmiş geçmiş en önemli buluşu olduğuna inanıyorum" dedi Westinghouse. "Şu anki zor duruma neden olan da benim bu sistemi tüm dünyaya yaymak istememdir. Ama her ne olursa olsun, ülkeyi alternatif akımın temelleri üzerinde yükseltmek planımdan vazgeçmeyeceğim."

Bir iş adamı olmayan Tesla, Westinghouse'un ekonomik durumu hakkındaki değerlendirmelerine itiraz edemezdi ama ona güveni tamdı. "Bay Westinghouse, siz hep benim dostum oldunuz, diğerleri beni önemsemezken siz bana inandınız, yolunuza devam edebilecek kadar cesursunuz. Diğerlerinin cesareti yoktu, oysa siz, kendi mühendisleriniz dahi geleceği sezebilecek kabiliyetten yoksun iken, benimle birlikte ileriyi görebildiniz; hep benim yanımda oldunuz... Şirketinizi kurtaracaksınız. Böylece benim icatlarımı geliştirebilirsiniz. İşte sizin kontratınız ve işte benimki; şimdi her ikisini de yırtıp atacağım ve sizin de başınız benim telif haklarım yüzünden daha fazla ağrımayacak. Bu yeterli mi?"

Westinghouse Şirketi'nin 1897 yılı yıllık kayıtlarına göre Tesla'ya telif haklarının satışı ve daha sonraki ödemelerden vazgeçmesi karşılığında 216.600 dolar ödenmiştir.

Kontratı kırarak Tesla yalnızca halihazırda kazanılan haklarından vazgeçmekle kalmıyor, gelecektekilerden de feragat ediyordu. Gelmiş geçmiş tüm sanayi tarihi süresince, eğer enayilik değilse bile, eşi emsali bulunamayacak türden bir cömertlikti bu. Bir on yıl daha rahat yaşayabilecekti ama neden sonra araştırma geliştirme çalışmaları için gereken para kısılmaya başlanacaktı. Bu şekilde toplum kim bilir ne denli büyük keşiflerden mahrum kalacaktı.

Tesla'nın Mirası


Tesla ardında bilinen çalışmalarının yanı sıra birkaç da bilmece gibi miras bırakmıştı. Bunlar arasından en önemli üç tanesini saymak gerekirse: Dünya çapında telsiz enerji nakli sağlanabileceği fikri bilimsel bir temele dayanıyor muydu? Öldürücü/parçalayıcı ışık huzmesi silahı deneyleri ile ulaşmak istediği nokta neydi? Ve ölümünün hemen ardından ortadan kaybolan bilimsel yazılarına ve diğer hassas belgelere ne olmuştu?

Bunları takip eden sorular arasında ABD haber alma örgütlerinin neden 1940' lı yıllarda mucidin çalışmalarını titizlikle takip ettiği sorusu da vardı.

Einstein gibi o da bir yabancıydı ve Edison gibi çalışmaları geniş kapsamlı sonuçlar yaratmıştı. Kendisinin de dediği gibi onda "cahil cesareti" vardı. Diğerlerinin ileri gidemeyeceklerini hissettikleri ve geri döndükleri yolu inatla takip ederdi. Modern bilim cemiyetleri Tesla gibi çok yönlü ve bağımsız insanların ortaya çıkmasını engelliyor. Günümüz koşullarında Tesla, ya da Edison aynı başarıları sergileyebilir miydi? Çok şüpheli...

Tesla örneği her zaman, yoluna yalnız devam edenler için bir ilham kaynağı olmuştu. Bununla birlikte araştırmaları, çoğu zaman az sayıda kişi tarafından anlaşılır olsa da, bilim çevrelerini derinden etkileyecekti. Hayatı ise toplumsal yaşayışın dönüştürülmesinde bir ilham kaynağı idi. Katkılarının değeri zamanla daha da arttı. Türbininin başarısız olmasının tek sebebi endüstrinin henüz böyle bir ilerlemeye hazır olmamasıydı. Alternatif akım ise tüm endüstri dünyasındaki direnci kırabildikten sonra zafere ulaşabilmişti.

Ancak Tesla'nın yerleşik bilim ve endüstri çevreleri ile verdiği bu savaş talihsiz sonuçlar da doğuracaktı. Herhangi bir gruba ya da enstitüye üye olmadığı için gelişime açık çalışmaları üzerine tartışabileceği bir meslektaşı bulunmuyordu, çalışmalarının ve yazılarının toplandığı bir kütüphane oluşturulamayacaktı. Kendi başına çalışıyor ve zaman zaman basına yaptığı ateşli açıklamalar dışında, çalışmalarını sır gibi saklıyordu. Ölümünden sonra yazılı çalışmaları düzenlenemediği için kimi buluşları hakkında hiçbir zaman tam bir bilgi edinilemeyecekti.


Bombardımanı Seyre Dalmak


Alman uçakları Paris üzerine ilk defa bomba yağdırdığında Parisliler sokaklarda toplanıp olayı seyre dalmışlardı. Londralılar şehirlerinin maruz kaldığı ilk hava saldırısına tanık olabilmek için bahçelerdeki çuha çiçeklerini ve çimleri ezmeyi bile göze almışlardı. Bir uçağın alevler içinde yere çakılması bir gazetede "Londralıların hayatları boyunca seyrettikleri en etkileyici bedava gösteri" olarak anlatılmıştı.

Bombaların kurbanları dahi, The Lancet'te yazılanlara bakılırsa, yaşadıkları bu olağanüstü ve eşsiz deneyimin etkisiyle fazla bir öfke göstermiyorlardı. Bu olay halkın savaşın başlangıcından beri yaşadığı duyguları harekete geçiren deneylerin en şaşaalısıydı. Savaş İngilizlerin kendilerini daha bir İngiliz gibi hissetmelerini sağlamıştı.


Edison Ve Tesla

Çok ünlü bir diğer deyişi de (Edison'un) matematikçi olmaya ihtiyaç duymadığı, ne zaman istese bir tanesini işe alabileceği yolluydu. Formal eğitim almış bilim insanları bu sözlerden alınabilirdi ama Amerika'nın teknolojik ilerlemesinin bu safhasında mühendislerin ve mucitlerin doğal hayata çağdaşları olan akademisyenlerden çok daha fazla katkıda bulunduğu da göz ardı edilemezdi.

Herkes ne demek istediğini gayet iyi anlıyordu, Edison sözlerine icatlarının değerini getirdiği para ile ölçtüğünü ve başka bir şeyin onu ilgilendirmediğini eklemeden edemezdi.

Julian Hawthorne şöyle açıklıyordu: "Eğer Edison mucitliği bırakıp yazarlığa merak sarsaydı dünyanın en büyük romancılarından biri olurdu... "

***

Başını kaldırınca bürosunda beklemekte olan uzun boylu bir siluet gördü.

"Yardımcı olabilir miyim bayım?"

Tesla kendini tanıttı, aksanına özen gösteriyordu ve biraz da bağırıyordu, Edison'un işitme problemi olduğundan haberi vardı.

"Size Mr. Batchelor'dan bu mektubu getirdim, efendim."

"Batchelor ha? Paris'te ters giden bir şeyler mi var?"

"Bildiğim kadarıyla hayır, efendim."

"Saçmalama, Paris'te her zaman ters giden bir şeyler vardır."

Edison Batchelor'un kısa tavsiye mektubunu okudu ve homurdandı. Ama Tesla'ya da insanın içini delip geçen bir bakış fırlatmaktan geri kalmadı.

"'İki müthiş adam tanıyorum ve sen bunlardan birisisin; diğeri de bu genç adam!' Ne tavsiye mektubu ama! Ne yaparsın sen?"

Tesla geminin güvertesindeyken bu sahneyi defalarca prova etmişti. Edison'un şöhreti onu çok etkilemişti. İşte, formal bir eğitim almamış olmasına rağmen yüzlerce yararlı ürünün icatçısı olan adamın karşısındaydı şimdi. Kendisi ise yıllarca kitapların içine gömülüp kalmıştı, hem de ne uğruna? Bunu gösterecek ne geçmişti eline? Aldığı tüm o eğitim ne işine yaramıştı ki?

Hemen Continental Edison için Fransa ve Almanya'da yaptıklarını anlatmaya koyuldu. Edison'un nefes bile almasına fırsat vermeden keşfettiği döngüsel manyetik alan ilkesi ile çalışan kendi imalatı alternatif akım indüksiyon motorunu anlatmaya koyuldu. Bu geleceğin dalgası, diyordu. Akıllı bir yatırımcı bununla bir servet edinebilirdi.

“Ağır ol!" dedi Edison sinirlenerek. "Bana bu safsatalardan bahsetme. Tehlikeli bir iş bu. Şu anda Amerika'da doğru akım kullanıyoruz. Bu, insanların hoşuna gidiyor ve ben de yuvarlanıp gidiyorum bu işle. Ama belki sana da bir iş verebilirim. Bir geminin aydınlatma şebekesini tamir edebilir misin?"

Tesla aynı gün S.S.Oregon'un güvertesine yanında gerekli aletlerle çıkmış ve gerekli tamirleri yapmaya başlamıştı bile. Dinamolar oldukça kötü durumdaydı, birçok kısa devre ve kopukluk vardı. Tayfaların da yardımıyla bütün gece çalıştı. Ertesi gün şafak sökerken bütün iş bitmişti.

Edison'un dükkanına doğru Beşinci Cadde'de yürüyordu ki yolda dinlenmek için evlerine gitmekte olan Edison ve onun önde gelen adamlarıyla karşılaştı.

"İşte gecelerini sokaklarda geçiren Parislimiz de burada" diye söylendi Edison.

Tesla gemideki her iki makinenin de tamirini henüz bitirmiş olduğunu söyleyince ona sessizce baktı ve tek bir sözcük daha söylemeden yoluna devam etti. Fakat aşırı hassas bir duyma yeteneği olan Tesla, biraz uzaklaştığında şöyle dediğini işitebilecekti: "Bu herif gerçekten de esaslı biri."

“Edison Tesla'nın yeteneklerini kısa sürede takdir edecek, kendisine şirketin problemlerini ve tasarımlarındaki sorunları çözmede tam yetki ve özgürlük tanıyacaktı. Tesla saat 10:30'dan sabah 5:00'a kadar çalışıyordu; yeni patronu onun bu temposu karşısında şu sözleri esirgemeyecekti: "Çok çalışkan adamlarım oldu ama senin gibi yamanını görmedim."

Çok geçmeden Tesla, Edison'un ilkel dinamolarını elden geçirmeye ve doğru akımın kısıtlı olanaklarına karşın, daha etkili çalıştırılma yollarını araştırmaya başlayacaktı. Hepsinin yeniden tasarlanması için bir plan sunmuştu ve bu sayede yalnızca daha iyi çalışmalarını sağlamakla kalmayacağını, parasal olarak da şirketin oldukça kazançlı çıkacağını söylüyordu.

Kurnaz iş adamı özellikle ikincil fayda üzerinde duruyordu ama Tesla'nın söz ettiği yeniden yapılanmanın büyük bir iş olduğunu ve bunun uzun süreceğini biliyordu. "Bu işin ucunda elli bin dolar var sana, tabii eğer altından kalkabilirsen" dedi.

Tesla aylar sürecek hummalı bir çalışmaya girişti. Yirmi dört adet dinamoyu yeni plan doğrultusunca geliştirmekle kalmadı, sisteme bir de otomatik kontrol mekanizması ekledi, bunun için patenti alınacak orijinal bir sistem geliştirmişti.

İki dahi arasındaki kişilik farklılıkları ilişkilerini daha en baştan mahkum etmişti. Edison, Tesla'yı bir teorisyen ve kültürlü olduğu için sevmiyordu.

Menlo Park'ın Büyücüsü, dahiliğin yüzde doksanının "işe yaramayan şeyleri bilmekten" ibaret olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden kendisi sorunları inceden inceye tartmanın önemine inanıyordu.

Tesla da bu "deney bağımlılığı" hakkında şöyle konuşacaktı alaylı alaylı: "Edison ancak bir arıda bulunabilecek bir sebat ve gayretle samanlıkta iğne aramaya bayılır, her çöpün altını tek tek araştırırdı. Bu tip çabalara pek çok kez şahit oldum. Oysa ufak bir teori ve birkaç hesaplamayla bu angaryanın yüzde doksanından kurtulabilirdi insan."

Tanınmış bir editör ve mühendis olan Thomas Commerfold Martin bir keresinde Tesla'nın doğduğu köyü Hırvatistan haritasında bulamayan Edison'un Tesla'ya ciddi ciddi hayatında hiç insan eti yiyip yemediğini sorduğunu anlatır.

"En başına buyruk dahinin bile bir yörüngesi vardır" diye yazar Martin, "ve bu iki adamın kendilerine has yöntemleri, tarzları ve eğitimleri vardı. Bay Tesla kendi iyiliği için bu birlikteliğe bir son vermeliydi."

“En temel bir hijyen anlayışında dahi iki insan ancak bu denli zıt düşebilirdi birbiriyle. Mikroplardan ölesiye korkan ve aşırı derecede müşkülpesent Tesla, Edison için şöyle düşünüyordu: "Ne bir hobisi var ne de herhangi bir spor dalıyla ya da başka bir uğraşla ilgileniyor. En basit hijyen kurallarını dahi kesinlikle umursamıyor... Eğer kendisini koruyacak, gözetecek sıra dışı bir zekaya sahip eşi olmasaydı çok önceleri bu katıksız ihmalkarlığı yüzünden ölür giderdi... "

Edison'un dinamolarını baştan tasarlamak Tesla'nın yılının büyük bir bölümünü almıştı. En sonunda iş büyük bir başarıyla tamamlanınca elli bin dolarını ne zaman alabileceğini sormak için Edison'a gidecekti.

Edison masasının üzerine koyduğu bacaklarını yana devirecek, ağzı bir karış açık Tesla'ya şu yanıtı verecekti:

"Tesla, senin biz Amerikalıların espri anlayışından haberin yok anlaşılan."

Öyle görülüyordu ki Tesla bir kez daha Edison şirketinden kazık yemişti. Sinirlenerek istifa edeceğini bildirdi. Edison ise buna karşılık "müthiş" bir teklifte bulunacaktı. Aylık 18 dolar olan maaşına 10 dolarlık bir zam yapmak. Tesla melon şapkasını aldığı gibi dışarı çıkacaktı.

Edison'a göre Tesla bir "bilim şairi" idi. Düşünceleri "harika ama kullanışsız"dı. Genç mühendisi bir hata yapmakta olduğu konusunda uyarıyordu -gerçekten de bir süre için bu uyarıda haklılık payı vardı. Ülke hala iş bulmanın çok zor olduğu derin bir ekonomik kriz içindeydi. 84 krizi o denli büyük bir güvensizlik ortamı yaratmıştı ki Amerika'nın dört bir yanında binlerce küçük ölçekli yatırımcı iflas bayrağını çekmişti. İşadamları kurtuluş için hükümete değil Morgan'a başvuruyorlardı. Bu para babası da gücü tek bir merkezde toplamaya yönelik ince planlarının işçi sorunları ve demiryollarındaki paylaşım savaşı nedeniyle tehlikede olduğunu düşünüyordu.

***
West Orange, New Jersey'de, Edison'un devasa laboratuvarı ile aynı mahallede oturan insanlar evcil hayvanlarının ortadan kaybolmaya başladıklarını fark ettiler. Kısa zamanda bunun nedeni de anlaşılacaktı. Edison çocuklara getirdikleri her bir kedi ve köpek karşılığında yirmi beş sent ödüyordu ve bu hayvanları acımasız deneylerde kasten alternatif akım vererek öldürüyordu. Daha sona bunları üzerlerinde kırmızı harflerle "DİKKAT!" yazılmış broşürlerle halka gösteriyordu. İşin ana fikri şuydu: Eğer insanlar tehlikenin farkına varmazlarsa, Westinghouse tarafından katledileceklerdi.

Edison iki yıl boyunca bu kan davasının zeminini hazırlamıştı. E. H. Johnson'a şöyle yazmıştı: "Ölüm kadar kesin olan bir şey var ki, Westinghouse herhangi bir büyüklükteki sistemini kurduktan sonra altı ay içerisinde bir müşterisi ölecek. Elindeki güç büyük ve bu pratiğe geçirilmeden önce yüzlerce deneye tabi tutulmalı. Ve tehlike hiçbir zaman tam anlamıyla geçmiş olmayacak...”

***
“Literary Digest ve The Electrical World of New York 14 Kasım baskılarına Edison ve Tesla'nın Nobel ödülünü paylaşmaları üzerine bir haberle girmeye hazırlanıyorlardı ki Reuters'in bu defa Stockholm'den geçtiği bir haber bomba etkisi yaratacaktı. Nobel Komitesi, ödülün, X ışınlarını kristalin yapısını anlamak amacıyla kullandıkları çalışmaları vesilesiyle İngiliz bilim insanı Profesör W. H. Bragg ve oğluna layık görüldüğünü duyurmuştu.

Ne olmuştu? Nobel Ödülü Vakfı bir açıklama yapmaktan kaçınıyordu. Bir biyografi yazarı yıllar sonra Tesla'nın, önemli keşiflerde bulunan bir bilim insanı olarak ödülü basit bir mucit olan Edison'la paylaşmayı reddettiğini öne sürecekti. Bir diğer biyografi yazarı bu teoriyi daha da ileri götürecek,

Edison'un sadistçe ve şeytanca bir tavırla paraya acilen ihtiyaç duyduğunu bildiği Tesla'yı 20 bin dolardan mahrum etmek için ödülü almayı reddettiğini yazacaktı.

Ama ne Tesla'nın, ne de Edison'un ödülü reddettiğine dair somut herhangi bir delil vardır. Nobel Vakfı, "Bir kimsenin ödülü almayı reddetme eğiliminde olduğuna dair bir söylenti nedeniyle ödülün verilmekten vazgeçilmesi fikri akla yakın bir açıklama olamaz" yorumunda bulunacaktı basitçe. Ama vakıf Edison ve Tesla'nın ilk tercihleri olduğu görüşünü de reddetmiyordu.

Edison yeterince üne ve servete sahipti, böyle bir onura da ihtiyaç duymuyordu belki de. Ama Tesla'nın hayal kırıklıklarına bir yenisi daha eklenmişti. Ve şurası muhakkak ki bu “olay hiç de iyi bir reklam olmamıştı onun için.

***
Pasaklı ama varlıklı Edison, Washington'daki dalgalarla boğuşurken, fakir ama züppe Tesla da New York'ta mücadele veriyordu. Her iki mucit de kendi aralarındaki uçurum kadar, yeni çağın atom fizikçileri ile kendi aralarındaki uçurumun da derinleşmeye başladığının farkındaydılar. Artık Einstein'ın konuşulacağı çağ açılıyordu. Yeni insanlar, branşlaşma henüz altın çağına girmiş olmasa da, kendi dallarında uzmanlaşıyorlardı. Amerikalı Fizikçiler Derneği'ne üye oluyorlar ve dergilerinde yayımlananlar dışındaki görüşlere prim vermiyorlardı. Pratisyenler (mühendisler) ile teorisyenler (fizikçiler) arasındaki ayrım keskinleşmeye başlamıştı. Artık Tesla, Pupin gibi mucitlerin, bilim insanlarının, mühendislerin, ya da Edison gibi kimyagerlerin ve mucitlerin dönemi kapanmıştı.



Nikola Tesla

Masasının üzerinde her zaman olduğu gibi, üst üste dizilmiş on sekiz temiz keten peçete vardı. Nikola Tesla neden üçe bölünebilen rakamları özellikle tercih ettiğini, mikroplardan neden bu denli tiksintiyle karışık bir korku duyduğunu, ya da hayatına musallat olan diğer pek çok takıntıdan neden bu denli mustarip olduğunu kendisine bile açıklayamıyordu.

Dalgın bir halde, zaten parıltılar saçmakta olan kristalleri, camları parlatıyor, keten peçetelerden birini alıyor diğerini bırakıyordu ve sonuçta da servis masasının üzerinde kendi çapında bir peçete tepeciği oluşuyordu. Neden sonra, yemekler birbiri ardına gelmeye başlayınca, tabağındaki yemekten bir parçayı ağzına götürmeden önce saplantılı bir şekilde lokmanın tüm kübik özelliklerini hesap ediyordu. Başka türlü de yemekten zevk alınmazdı ki!

Palmiye Odasına bu mucidi izlemek amacıyla gelenler siparişini mönüden vermediğini fark ediyorlardı. Adet olduğu üzere, yemekleri daha önceden telefonla verdiği direktifler doğrultusunda hazırlanıyordu ve daha sonra da masasına, yine kendi arzusu doğrultusunda bizzat şef garson tarafından getiriliyordu.

***

Tavan arasındaki tanıdık dairesine girdi ve bir düğmeyi çevirdi. Duvardaki boru şeklindeki lamba şaşalı bir ışıltıyla parıldadı ve karanlık odadaki tuhaf görünüşlü makineleri aydınlattı. Bu tüp lambanın ilginç yanı tavandaki elektrik kabloları ile hiçbir bağlantısının olmamasıydı. Gerçekten de hiçbir bağlantısı yoktu ve tüm enerjisini çevreyi sarmalayan bir güç alanından alıyordu. Bağlantısız ışık kaynağını eline alabilir ve atölyesinin içerisinde istediği yere taşıyabilirdi.

***

... ağabeyi Daniel'ın ölümü Nikola'da daha sonraları ortaya çıkan fobilerin ve takıntıların gelişiminde etkili olmuştur. Kesinlikle söyleyebileceğimiz tek şey ise egzantrik yönünün çok erken yaşlarda kendini belli etmeye başladığıdır. Örneğin, kristal ya da pırlanta gibi mücevherlerin ışıltılarından mest olmasına karşın kadınların taktığı küpelerden, özellikle de incilerden aşırı derecede nefret ediyordu. Evin herhangi bir yerinde en ufak kafur kokusu alsa şiddetli bir rahatsızlık yaşıyordu. Araştırma yaparken su dolu bir lavaboya bir sayfa kağıt düşse ağzında dayanılmaz bir tat oluşuyordu. Yürürken adımlarını sayıyordu, çorba kasesinin, kahve fincanının, yemeklerin kübik parçacıklarını hesaplıyordu. Bunu başaramadığı zaman iştahı kaçıveriyordu -böylece tek başına yeme şansını da yitiriyordu. Fiziksel ilişkileri açısından en ciddisi de başkalarının saçlarına dokunamıyor olmasıydı, "silah zoruyla belki". Fakat bu fobilerin ilk olarak ne zaman başladıklarını kesin olarak bilemiyoruz.

***

Bir işe başladı mı mutlaka sonunu getirme isteğinin Voltaire'in kitaplarını okumaya başlaması ile birlikte neredeyse kendi sonunu getirdiğini anımsıyor. Küçük puntolarla yazılmış yüz cilde yakın kitabı olduğunu dehşete düşerek öğrendiğinde "bu devin yazdığı kitapları okuyabilmek için günde yetmiş iki fincan koyu kahve içerek" iç huzurunu yakalamaya gayret edecekti.


***

“Oturup kağıt oynamak benim için mükemmel bir zevk kaynağıydı. Babam örnek bir yaşam timsaliydi ve asla benim yaptığım gibi, boş yere para ve zaman harcamaya katlanamazdı... Ona şöyle derdim: 'İstediğim zaman bundan vazgeçebilirim ama cennetin nimetlerini satın almamı sağlayacak bu oyunu neden bırakmam gereksin ki?' Zaman zaman öfkeye kapılır ve beni aşağılardı. Oysa annem farklıydı. O erkeklerin karakterini iyi tanırdı ve bir insanın kurtuluşunun ancak ve ancak kendi çabaları sayesinde olabileceğine inanırdı. Bir ikindi vakti, tüm paramı kaybetmiştim ve oyuna devam edebilmek için para arıyordum, sonra o yanıma geldi. Elinde fişler olduğu halde bana şöyle dedi: 'Git keyfine bak. Pek yakında elimizdeki her şeyi kaybedeceksin ve bu çok daha iyi olacak. Bunun üstesinden gelebileceğini biliyorum.' Haklıydı. O zaman, orada arzumun üstesinden geldim...Yalnızca vazgeçmedim, küçük bir izini dahi bırakmayacak şekilde bu şehveti yüreğimden söküp attım...”

***

Daha çocukken Tesla, yağmur ile yıldırım arasındaki ilişkiye hayran kalmıştı. Anavatanının dağlarında seyahat ederken de, bir bilim insanı olarak onu derinden etkileyen bir deneyim yaşayacaktı.

"Yaklaşan bir fırtınadan korunacak bir yer arayışındaydım" diye anlatıyor sonradan. "Kara bulutlar gökyüzünde asılı kalmışlardı ama nedense yağmur düşmek bilmiyordu; neden sonra birdenbire bir şimşek çaktı ve sağanak boşaldı. Bu gözlem beni düşünmeye sevk etti. Bu iki fenomenin, neden etkileşim içinde ve birbirleri ile yakından bağlantılı oldukları açıktı. Düşüncelerim beni şu sonuca götürdü: Yağmurun düşmesini hızlandıran bir sebep olarak elektrik enerjisisin çevresel etkisi o denli büyük değildi. Yıldırımın işlevi daha çok hassas bir tetiğinki gibiydi.

"Bunun arkasında muazzam bir başarı gizleniyordu. Gereken özelliklerde elektrik fırtınaları üretebildiğimiz takdirde, tüm gezegenin ve üzerindeki iklimin şartlan dönüştürülebilirdi. Güneş okyanuslardaki suyu yükseltiyor ve rüzgar bunu mükemmel bir denge kurulacak şekilde uzak bölgelere taşıyordu. Bunu istediğimiz yer ve zamana göre düzenleyebilecek yeteneğe sahip olduğumuz takdirde, bu muhteşem hayat verici şartları kontrol edebilirdik. Kurak çölleri sulayabilir, göller ve nehirler yaratabilir, sınırsız miktarlarda devinim enerjisi elde edebilirdik."

Yıldırımları kontrol etmek, ona göre güneşin gücünden yararlanmanın en uygun yoluydu.

"İşin tamamlanması doğadakilerin yapısına uygun elektrik enerjisi yaratmaya bağlı" şeklinde düşünüyordu. "Bu olanaksızmış gibi görünüyordu ama ben denemeye kararlıydım.”

***

Bir yıl önce, Niagara Şelalesi enerji şebekesinin devreye sokulması ve GE'nin enerji nakil hatlarının inşasını tamamlaması dolayısıyla yaptığı konuşmada, artık sıranın en büyük düşü olan "istasyondan istasyona tel kullanılmadan enerji nakledilebilmesi" projesine geldiğini söylemişti. Davetli kodamanlar - mühendisler, sanayiciler ve iş adamları- bu konuşmayı karışık duygular içinde dinlemişlerdi. Bu deli dahi, daha hatların yapımı yeni bitmişken ve tam da kar edilmeye başlanacağı sırada bunların tarihe gömüleceğini söylüyordu. Ama pek yakında gazeteler dünyanın dört bir yanında, Tesla'nın kırk kilometre uzaklığa enerji ve sinyal gönderebilmekle kalmadığım, aynı zamanda bunu telsiz yapabildiğini duyurmaya başlayacaklardı.

***
“1920'lerin sonlarına doğru Tesla'nın on dokuzuncu yüzyıl icatlarına milyonlarca dolarlık yatırımlar yapılmaya başlanacaktı. Radyonun ve otomasyonun babası olarak kabul görecekti. Üniversitelerin laboratuvarları, bunların arasında Johns Hopkins'inki de vardı, araştırma laboratuvarlarında Tesla Bobini'ni kullanmaya başlamışlardı. Birçok icadına kendi adına keşifte bulunmadığını iddia eden Profesör Ames'in ta kendisi tarafından 1900 yılından önce patent verilmişti.

Fakat şu kadarı da doğrudur ki, Tesla somut yenilikler sunmaktan çok, yeni fikirlerin ve kavramların doğmasına öncülük etmiştir. Seminerleri yeni fikirler yaymış, diğerleri bunların ışığında pratik icatlarda bulunmuş ve bunların patentlerini almıştır. Tam da bu nedenle Tesla daha fazla risk alarak oyuna devam etmek zorunda kalmıştı.

***

... kendi zamanının ötesinde olan yol gösterici anlaşılamayacak ve hayal kırıklığına uğrayacak, acı çekecektir; gelecek nesillerin daha yüksek takdiri ile memnun olacaktır.

***

“Bu mucizevi bir olay. Telsiz insanlık tarihine bir kasırga gibi girmek üzere. Bir gün dünya çapında kurulacak, sözgelimi, altı istasyon sayesinde tüm dünya insanları birbirleri ile salt ses yolu ile değil, görüntü aracılığı ile de haberleşebilecekler.”

***

Televizyonu icat edemedi ama hayal edebiliyordu.

***

Tesla ve Sweezey yürüyüşleri sırasında Einstein'dan, diyetlerden, çalışmalardan, modadan ve evlilikten konuşuyorlardı. "Tesla'nın tek evliliği işi ve dünya ile olan bağı idi" diye yazıyor genç yazar, "Newton ya da Michelengelo gibi evrensel bir düşünce ile evliydi o. Sir Francis Bacon gibi o da en başarılı çalışmaların çocuksuz erkekler tarafından ortaya konulduğuna inanıyordu... ”

***

Mucit 1942 kışında iyiden iyiye güçten düşmüştü. Mikroplara karşı titizliği o derece saplantılı bir hal almıştı ki en yakın arkadaşlarından bile kendisinden bir hayli uzakta durmalarını istiyordu. (Güvercinlerdeki mikroplar ise kendisini hiç mi hiç rahatsız etmiyordu.) Kalbi tekliyordu ve ardı ardına nükseden hastalıklar elini ayağını bağlıyordu. Artık sevgili güvercinlerini beslemeye de yetişemiyordu. Bu konuda Charles Hausler adında, yarışçı güvercinler besleyen bir gence güveniyordu.

Hausler 1928'den beri Tesla için çalışıyordu. Görevi halk kütüphanesinin bahçesine buğdayla gitmek, güvercinleri beslemek ve yaralı olanlarını mucide getirmekti. Odasındaki usta marangoz elinden çıkma kafesleri hatırlıyordu, ne de olsa "Mr. Tesla her işin tam anlamıyla kotarılmış olmasını arzu ederdi." Güvercinlerin duş alabileceği perdeli bir küvet de ihmal edilmemişti.

Hausler ve Tesla birçok saatlerini birlikte, genellikle güvercinler üzerine konuşarak geçirirlerdi. Genç adam mucidin "çok nazik ve düşünceli bir adam" olduğunu hatırlıyordu.




Nikola Tesla

Masasının üzerinde her zaman olduğu gibi, üst üste dizilmiş on sekiz temiz keten peçete vardı. Nikola Tesla neden üçe bölünebilen rakamları özellikle tercih ettiğini, mikroplardan neden bu denli tiksintiyle karışık bir korku duyduğunu, ya da hayatına musallat olan diğer pek çok takıntıdan neden bu denli mustarip olduğunu kendisine bile açıklayamıyordu.

Dalgın bir halde, zaten parıltılar saçmakta olan kristalleri, camları parlatıyor, keten peçetelerden birini alıyor diğerini bırakıyordu ve sonuçta da servis masasının üzerinde kendi çapında bir peçete tepeciği oluşuyordu. Neden sonra, yemekler birbiri ardına gelmeye başlayınca, tabağındaki yemekten bir parçayı ağzına götürmeden önce saplantılı bir şekilde lokmanın tüm kübik özelliklerini hesap ediyordu. Başka türlü de yemekten zevk alınmazdı ki!

Palmiye Odasına bu mucidi izlemek amacıyla gelenler siparişini mönüden vermediğini fark ediyorlardı. Adet olduğu üzere, yemekleri daha önceden telefonla verdiği direktifler doğrultusunda hazırlanıyordu ve daha sonra da masasına, yine kendi arzusu doğrultusunda bizzat şef garson tarafından getiriliyordu.

***

Tavan arasındaki tanıdık dairesine girdi ve bir düğmeyi çevirdi. Duvardaki boru şeklindeki lamba şaşalı bir ışıltıyla parıldadı ve karanlık odadaki tuhaf görünüşlü makineleri aydınlattı. Bu tüp lambanın ilginç yanı tavandaki elektrik kabloları ile hiçbir bağlantısının olmamasıydı. Gerçekten de hiçbir bağlantısı yoktu ve tüm enerjisini çevreyi sarmalayan bir güç alanından alıyordu. Bağlantısız ışık kaynağını eline alabilir ve atölyesinin içerisinde istediği yere taşıyabilirdi.

***

... ağabeyi Daniel'ın ölümü Nikola'da daha sonraları ortaya çıkan fobilerin ve takıntıların gelişiminde etkili olmuştur. Kesinlikle söyleyebileceğimiz tek şey ise egzantrik yönünün çok erken yaşlarda kendini belli etmeye başladığıdır. Örneğin, kristal ya da pırlanta gibi mücevherlerin ışıltılarından mest olmasına karşın kadınların taktığı küpelerden, özellikle de incilerden aşırı derecede nefret ediyordu. Evin herhangi bir yerinde en ufak kafur kokusu alsa şiddetli bir rahatsızlık yaşıyordu. Araştırma yaparken su dolu bir lavaboya bir sayfa kağıt düşse ağzında dayanılmaz bir tat oluşuyordu. Yürürken adımlarını sayıyordu, çorba kasesinin, kahve fincanının, yemeklerin kübik parçacıklarını hesaplıyordu. Bunu başaramadığı zaman iştahı kaçıveriyordu -böylece tek başına yeme şansını da yitiriyordu. Fiziksel ilişkileri açısından en ciddisi de başkalarının saçlarına dokunamıyor olmasıydı, "silah zoruyla belki". Fakat bu fobilerin ilk olarak ne zaman başladıklarını kesin olarak bilemiyoruz.

***

Bir işe başladı mı mutlaka sonunu getirme isteğinin Voltaire'in kitaplarını okumaya başlaması ile birlikte neredeyse kendi sonunu getirdiğini anımsıyor. Küçük puntolarla yazılmış yüz cilde yakın kitabı olduğunu dehşete düşerek öğrendiğinde "bu devin yazdığı kitapları okuyabilmek için günde yetmiş iki fincan koyu kahve içerek" iç huzurunu yakalamaya gayret edecekti.


***

“Oturup kağıt oynamak benim için mükemmel bir zevk kaynağıydı. Babam örnek bir yaşam timsaliydi ve asla benim yaptığım gibi, boş yere para ve zaman harcamaya katlanamazdı... Ona şöyle derdim: 'İstediğim zaman bundan vazgeçebilirim ama cennetin nimetlerini satın almamı sağlayacak bu oyunu neden bırakmam gereksin ki?' Zaman zaman öfkeye kapılır ve beni aşağılardı. Oysa annem farklıydı. O erkeklerin karakterini iyi tanırdı ve bir insanın kurtuluşunun ancak ve ancak kendi çabaları sayesinde olabileceğine inanırdı. Bir ikindi vakti, tüm paramı kaybetmiştim ve oyuna devam edebilmek için para arıyordum, sonra o yanıma geldi. Elinde fişler olduğu halde bana şöyle dedi: 'Git keyfine bak. Pek yakında elimizdeki her şeyi kaybedeceksin ve bu çok daha iyi olacak. Bunun üstesinden gelebileceğini biliyorum.' Haklıydı. O zaman, orada arzumun üstesinden geldim...Yalnızca vazgeçmedim, küçük bir izini dahi bırakmayacak şekilde bu şehveti yüreğimden söküp attım...”

***

Daha çocukken Tesla, yağmur ile yıldırım arasındaki ilişkiye hayran kalmıştı. Anavatanının dağlarında seyahat ederken de, bir bilim insanı olarak onu derinden etkileyen bir deneyim yaşayacaktı.

"Yaklaşan bir fırtınadan korunacak bir yer arayışındaydım" diye anlatıyor sonradan. "Kara bulutlar gökyüzünde asılı kalmışlardı ama nedense yağmur düşmek bilmiyordu; neden sonra birdenbire bir şimşek çaktı ve sağanak boşaldı. Bu gözlem beni düşünmeye sevk etti. Bu iki fenomenin, neden etkileşim içinde ve birbirleri ile yakından bağlantılı oldukları açıktı. Düşüncelerim beni şu sonuca götürdü: Yağmurun düşmesini hızlandıran bir sebep olarak elektrik enerjisisin çevresel etkisi o denli büyük değildi. Yıldırımın işlevi daha çok hassas bir tetiğinki gibiydi.

"Bunun arkasında muazzam bir başarı gizleniyordu. Gereken özelliklerde elektrik fırtınaları üretebildiğimiz takdirde, tüm gezegenin ve üzerindeki iklimin şartlan dönüştürülebilirdi. Güneş okyanuslardaki suyu yükseltiyor ve rüzgar bunu mükemmel bir denge kurulacak şekilde uzak bölgelere taşıyordu. Bunu istediğimiz yer ve zamana göre düzenleyebilecek yeteneğe sahip olduğumuz takdirde, bu muhteşem hayat verici şartları kontrol edebilirdik. Kurak çölleri sulayabilir, göller ve nehirler yaratabilir, sınırsız miktarlarda devinim enerjisi elde edebilirdik."

Yıldırımları kontrol etmek, ona göre güneşin gücünden yararlanmanın en uygun yoluydu.

"İşin tamamlanması doğadakilerin yapısına uygun elektrik enerjisi yaratmaya bağlı" şeklinde düşünüyordu. "Bu olanaksızmış gibi görünüyordu ama ben denemeye kararlıydım.”

***

Bir yıl önce, Niagara Şelalesi enerji şebekesinin devreye sokulması ve GE'nin enerji nakil hatlarının inşasını tamamlaması dolayısıyla yaptığı konuşmada, artık sıranın en büyük düşü olan "istasyondan istasyona tel kullanılmadan enerji nakledilebilmesi" projesine geldiğini söylemişti. Davetli kodamanlar - mühendisler, sanayiciler ve iş adamları- bu konuşmayı karışık duygular içinde dinlemişlerdi. Bu deli dahi, daha hatların yapımı yeni bitmişken ve tam da kar edilmeye başlanacağı sırada bunların tarihe gömüleceğini söylüyordu. Ama pek yakında gazeteler dünyanın dört bir yanında, Tesla'nın kırk kilometre uzaklığa enerji ve sinyal gönderebilmekle kalmadığım, aynı zamanda bunu telsiz yapabildiğini duyurmaya başlayacaklardı.

***
“1920'lerin sonlarına doğru Tesla'nın on dokuzuncu yüzyıl icatlarına milyonlarca dolarlık yatırımlar yapılmaya başlanacaktı. Radyonun ve otomasyonun babası olarak kabul görecekti. Üniversitelerin laboratuvarları, bunların arasında Johns Hopkins'inki de vardı, araştırma laboratuvarlarında Tesla Bobini'ni kullanmaya başlamışlardı. Birçok icadına kendi adına keşifte bulunmadığını iddia eden Profesör Ames'in ta kendisi tarafından 1900 yılından önce patent verilmişti.

Fakat şu kadarı da doğrudur ki, Tesla somut yenilikler sunmaktan çok, yeni fikirlerin ve kavramların doğmasına öncülük etmiştir. Seminerleri yeni fikirler yaymış, diğerleri bunların ışığında pratik icatlarda bulunmuş ve bunların patentlerini almıştır. Tam da bu nedenle Tesla daha fazla risk alarak oyuna devam etmek zorunda kalmıştı.

***

... kendi zamanının ötesinde olan yol gösterici anlaşılamayacak ve hayal kırıklığına uğrayacak, acı çekecektir; gelecek nesillerin daha yüksek takdiri ile memnun olacaktır.

***

“Bu mucizevi bir olay. Telsiz insanlık tarihine bir kasırga gibi girmek üzere. Bir gün dünya çapında kurulacak, sözgelimi, altı istasyon sayesinde tüm dünya insanları birbirleri ile salt ses yolu ile değil, görüntü aracılığı ile de haberleşebilecekler.”

***

Televizyonu icat edemedi ama hayal edebiliyordu.

***

Tesla ve Sweezey yürüyüşleri sırasında Einstein'dan, diyetlerden, çalışmalardan, modadan ve evlilikten konuşuyorlardı. "Tesla'nın tek evliliği işi ve dünya ile olan bağı idi" diye yazıyor genç yazar, "Newton ya da Michelengelo gibi evrensel bir düşünce ile evliydi o. Sir Francis Bacon gibi o da en başarılı çalışmaların çocuksuz erkekler tarafından ortaya konulduğuna inanıyordu... ”

***

Mucit 1942 kışında iyiden iyiye güçten düşmüştü. Mikroplara karşı titizliği o derece saplantılı bir hal almıştı ki en yakın arkadaşlarından bile kendisinden bir hayli uzakta durmalarını istiyordu. (Güvercinlerdeki mikroplar ise kendisini hiç mi hiç rahatsız etmiyordu.) Kalbi tekliyordu ve ardı ardına nükseden hastalıklar elini ayağını bağlıyordu. Artık sevgili güvercinlerini beslemeye de yetişemiyordu. Bu konuda Charles Hausler adında, yarışçı güvercinler besleyen bir gence güveniyordu.

Hausler 1928'den beri Tesla için çalışıyordu. Görevi halk kütüphanesinin bahçesine buğdayla gitmek, güvercinleri beslemek ve yaralı olanlarını mucide getirmekti. Odasındaki usta marangoz elinden çıkma kafesleri hatırlıyordu, ne de olsa "Mr. Tesla her işin tam anlamıyla kotarılmış olmasını arzu ederdi." Güvercinlerin duş alabileceği perdeli bir küvet de ihmal edilmemişti.

Hausler ve Tesla birçok saatlerini birlikte, genellikle güvercinler üzerine konuşarak geçirirlerdi. Genç adam mucidin "çok nazik ve düşünceli bir adam" olduğunu hatırlıyordu.