Showing posts with label Kepler. Show all posts
Showing posts with label Kepler. Show all posts

Friday, October 6, 2017

Kepler: Bir yaşam arayıcısı

 
Çok miyop olduğu için modern optiğin temelini teşkil eden mercekleri ve yeni bir yıldız keşfeden teleskobu icat etmekten başka çaresi yoktu.

Ve çok gözlemci olduğu için, avucunun içine düşen bir kar tanesine bakarken buzun ruhunun altı köşeli bir yıldız olduğunu gördü, altı, tıpkı arıların yaptığı bal peteklerindeki hücreciklerin altı kenarlı olması gibi ve aklının gözleriyle şunu gördü ki, bir alanı en iyi şekilde kullanmayı altıgen biçim bilir.

Ve evinin balkonundaki bitkilerin ışığı arayış yolculuğunun dairesel olmadığını görünce bundan belki de gezegenlerin güneş etrafındaki yolculuğunun da dairesel olmayabileceği sonucuna vardı ve çizdikleri elipsleri teleskobuyla ölçmeye koyuldu.

Görerek yaşadı.

Görmeyi bırakınca, 1630 yılında bugün öldü.

Johannes Kepler’in mezar taşında şöyle yazar:

Gökleri ölçtüm. Şimdi karanlıkları ölçüyorum.”

  

Wednesday, February 5, 2014

Bilim ve Ateizm




Newton, Kepler ve Galileo’dan beri bilim gittikçe artan bir hızla gelişmektedir. Bazılarına göre, bilimle adeta iç içe geçmiş natüralist felsefenin artık yetersiz kaldığına dair bir kanıt yoktur. Hatta onlara göre natüralizm bilimi daha da ileri götürmeye hizmet etmektedir. Böylece artık bilim, geçmişte kendisini sıklıkla engelleyen mitolojik hurafelere takılmadan ilerleyebilmektedir.
Onlara göre natüralizm bilimsel metodu en üstün metot olarak görür ve bilimi asla sınırlamaz. Bu onun en büyük erdemidir ve tanım gereği natüralizm bilimle tamamıyla uyumlu tek felsefedir.
Fakat durum gerçekten de bu mudur? Galileo Aristocu felsefeyi, kâinatın nasıl olmak zorunda olduğunu a priori bildiren dar çerçevesinden dolayı, bilimsel açıdan kısıtlayıcı buldu. Oysaki ne Galileo ne Newton ne de o zamanda bilimin ani sıçrayışına katkı yapan tanınmış büyük bilim adamları, bir Yaratıcı Tanrı’ya inanmayı, bilimin gelişimi için engelleyici buluyorlardı. Hatta tam aksine onlar, Tanrı inancını, bilimsel gelişmeyi teşvik eden bir şey olarak gördüler. Gerçekten de onların imanı, onların bilimsel araştırmaları için başlıca motivasyon kaynağı olmuştu. Durum bu iken, bazı çağdaş yazarların ateizm konusundaki ısrarcı tavırları, bir takım soruları da gündeme taşıyor: Ateizmin entelektüel açıdan savunulabilir tek fikir olduğundan nasıl bu kadar eminler? Bilim gerçekten onu bu derecede onaylayacak kadar ateizmin yakın bir dostu mudur?
Hiç de değil diyor, iman etmeden önce yıllardır entelektüel ateizmin bayraktarlığını yapmış seçkin İngiliz filozofu Anthony Flew. Flew BBC’ye verdiği röportajında “üstün bir aklın” varlığının, hayatın menşei ve tabiatın karmaşıklığı ile alakalı getirilebilecek eldeki tek iyi açıklama olduğunu söylemekten de geri durmuyor artık.

Tuesday, October 8, 2013

Kopernik'ten Einstein'e Bilimsel Gelişme



Kilise’nin evren hakkındaki kabullerine dayalı gücünün zayıflaması ve siyasî otoritelerin Kilise’ye karşı kazandığı başarılar sonucunda fizik ile beraber pek çok doğa biliminde artık yeni yaklaşımlar getirilmeye başlanmıştı. Ünlü fizik, astronomi ve matematik bilimcileri, Nicolaus Kopernik (1473-1543), Galileo Galilei (1564-1642) ve Johannes Kepler (1571-1630) süreciyle artık Kilise’nin Aristoteles’ten miras aldığı Dünya merkezli evren fikri yerine Güneş’in merkezde olduğu ve Dünya’nın Güneş etrafında döndüğü bir evren anlayışı gündeme gelmişti. Kopernik’e göre Dünya yerine Güneş’in merkez olduğu ve Dünya’nın Güneş etrafında döndüğü aksiyomlarının kabul edilmesi evrendeki gök cisimlerinin hareketlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktı. Güneşi her şeyin merkezine koyarak, bu anlayışın gözlenen evrenle daha uyumlu olduğunu ortaya koyan Kopernik’in bu inancının ardında genellikle sanılanın aksine dine karşı değil tam anlamıyla dinî ve felsefî nedenler yatıyordu. Çok iyi bir matematikçi ve yeryüzündeki fizik yasalarını gökyüzündeki cisimlere uygulayan ilk kişi olan Kepler ise Kopernik sistemindeki eksiklikleri gidererek, Güneş merkezli evren sisteminin doğruluğunu onaylıyordu.

Kepler aşırı dindar bir bilim adamıydı. Matematiği Evren’e başarıyla uygulayan ilk bilim adamlarındandı ve bu uygulamanın arkasında Tanrı’nın Evren’i matematiksel bir planda yarattığı ve insanların bu planı anlayabileceği düşüncesi vardı. Bilimsel yazıları mistik ve dinî argümanlarla doluydu.

Bilimin Kepler ile zirveye doğru tırmanışı, hareket yasalarını keşfeden ve teleskopu kullanarak ilk ciddi yıldız gözlemini gerçekleştiren Galile ile devam etti. Galile’ye göre matematik, doğanın gerçek yüreğini açan ve bize doğanın kitabını okuma yeteneği veren bir bilimdi ve matematiğin başarılı bir biçimde fiziksel bilime uygulanması doğal olarak dünyanın anlaşılır ya da akla uygun olduğunu ifade etmekteydi. Galile’nin gözünde Tanrı, doğanın kitabını bir bakıma matematiksel simgelerle yazmıştı. Yani matematik, Tanrı’nın evreni yazdığı dildi.

Galile de Kopernik ve Kepler gibi doğa yasalarını Tanrı’nın bir sanatı olarak görüyordu. Kopernik, Kepler ve Galile’nin gözlemlerinin gelişimi bilim tarihinin gelmiş geçmiş en önemli düşünürü Newton’un çekim yasası ile zirveye oturmuştu. 


Ardından Einstein, Newton’dan miras aldığı birikim sayesinde maddeyi, uzayı ve zamanı birbirine bağlayan formülleri ortaya koydu. Einstein’ın izâfiyet teorisi, zamanın mutlak olmadığını, zamanın, hıza ve çekim gücüne bağlı olarak değiştiğini göstererek, büyük bir zihinsel devrime sebep oldu.