Newton, Kepler ve Galileo’dan beri bilim gittikçe artan bir hızla gelişmektedir. Bazılarına göre, bilimle adeta iç içe geçmiş natüralist felsefenin artık yetersiz kaldığına dair bir kanıt yoktur. Hatta onlara göre natüralizm bilimi daha da ileri götürmeye hizmet etmektedir. Böylece artık bilim, geçmişte kendisini sıklıkla engelleyen mitolojik hurafelere takılmadan ilerleyebilmektedir.
Onlara göre natüralizm bilimsel metodu en üstün metot olarak görür ve bilimi asla sınırlamaz. Bu onun en büyük erdemidir ve tanım gereği natüralizm bilimle tamamıyla uyumlu tek felsefedir.
Fakat durum gerçekten de bu mudur? Galileo Aristocu felsefeyi, kâinatın nasıl olmak zorunda olduğunu a priori bildiren dar çerçevesinden dolayı, bilimsel açıdan kısıtlayıcı buldu. Oysaki ne Galileo ne Newton ne de o zamanda bilimin ani sıçrayışına katkı yapan tanınmış büyük bilim adamları, bir Yaratıcı Tanrı’ya inanmayı, bilimin gelişimi için engelleyici buluyorlardı. Hatta tam aksine onlar, Tanrı inancını, bilimsel gelişmeyi teşvik eden bir şey olarak gördüler. Gerçekten de onların imanı, onların bilimsel araştırmaları için başlıca motivasyon kaynağı olmuştu. Durum bu iken, bazı çağdaş yazarların ateizm konusundaki ısrarcı tavırları, bir takım soruları da gündeme taşıyor: Ateizmin entelektüel açıdan savunulabilir tek fikir olduğundan nasıl bu kadar eminler? Bilim gerçekten onu bu derecede onaylayacak kadar ateizmin yakın bir dostu mudur?
Hiç de değil diyor, iman etmeden önce yıllardır entelektüel ateizmin bayraktarlığını yapmış seçkin İngiliz filozofu Anthony Flew. Flew BBC’ye verdiği röportajında “üstün bir aklın” varlığının, hayatın menşei ve tabiatın karmaşıklığı ile alakalı getirilebilecek eldeki tek iyi açıklama olduğunu söylemekten de geri durmuyor artık.