Tefekkür, insanın kendi iç dünyası hakkında kendini
düşünmeye zorlaması, eşya ve hâdiseleri sürekli hallaç etmesi ve bütün bunları
tekrar ber tekrar mütalâaya alarak engin ve derin düşüncelere açılması
demektir. Aslı itibarıyla Arapça bir kelime olan tefekkür, “tefe’ul” babından
gelir. Bu babın özelliği ise, tekellüftür. Yani insanın bir işi gerçekleştirmek
için ciddi bir gayret ortaya koyup kendini zorlaması, bu istikamette iradesinin
hakkını vermesidir. Dolayısıyla rahatlıkla diyebiliriz ki tefekkür kelimesi, türediği
kip itibarıyla, basit bir düşünce ameliyesinden ziyade, sistemli, derin ve
süreklilik arz eden bir düşünme faaliyetini ifade etmektedir.
Showing posts with label Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız. Show all posts
Showing posts with label Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız. Show all posts
Wednesday, July 13, 2016
Zıtlıkların ve Çelişkilerin Ahengi İçinde Kulluk
Kimi zaman şeytan, insana günahlarını bahane olarak gösterir
ve “Bu günahkâr hâlinle Allah’a yönelemezsin!” diyerek onu aldatmaya çalışır.
İnsan, böyle durumlarda bir taraftan arınma yollarına tevessül ederken diğer
yandan da Allah’ın rahmetini düşünmeli ve “Gerçi cürmüm çok ama gönlüm Sana
hayran.” demelidir. İşlenen günahlar, Cenab-ı Hakk’ın icraat-ı sübhaniyesine,
lütuf, inayet ve ihsanlarına hayranlığa ve teveccühe mâni olmamalıdır. İşlemiş
olduğu cürümler insana kendini Cenab-ı Hak’tan çok uzakta gösterse de o, duygu
ve düşünceleri itibarıyla hep yakınlarda dolaşmaya çalışmalıdır. Bir insan,
bırakalım paçalarına veya dizlerine kadar kirlenmeyi, gırtlağına kadar levsiyat
içine batsa bile yine ulûhiyet ve rubûbiyet dairesinin biricik sultanı olan
Allah’a (celle celâluhu) ve o dairenin en büyük davetçisi olan Allah Resûlü’ne
(sallallâhu aleyhi ve sellem) teveccüh etmeli, onları deli gibi sevmeli ve asla
bu kapıdan ayrılmamalıdır. Bu, bir yönüyle çelişki sayılır. Fakat mü’min,
hayatını bu zıtlıkların ve çelişkilerin ahengi içinde götürmek zorundadır.
Zerre Ağırlığınca…
‘’Kim zerre ağırlığınca bir hayır işlemişse mutlaka onun
karşılığını görür; kim de zerre ağırlığınca bir şer irtikâp etmişse mutlaka
onun karşılığını görür.” buyuruyor. Bu âyet-i kerimenin
mânâsını, sadece “insanın burada işlediği iyilik ve kötülüklerin karşılığını
ahirette alması” şeklinde anlamak eksik olur. Kanaatimce konuya şöyle bakmak
gerekir: Atom ağırlığınca bile olsa yapılan iyilik ve kötülüklerin karşılığı
belli ölçüde dünyada da görülecektir. Zerre ağırlığı kadar küçük hayırların
bile karşılığı görülecekse şayet, mefkûre uğrunda, küre-i arz ağırlığında
yapılan hayırların karşılığı öncelikle görülecek, çok defa ilâhî inayet şeklinde
tecelli edecek demektir.
Kuşatıcı Bir Dua
اَللّٰهُمَّ زِدْنَا وَلَا تَنْقُصْنَا وَأَكْرِمْنَا وَلَا تُهِنَّا وَأَعْطِنَا وَلَا تَحْرِمْنَا وَاٰثِرْنَا وَلَا تُؤْثِرْ عَلَيْنَا وَارْضَ عَنَّا وَأَرْضِنَا
“Allah’ım! Bizi
arttır, noksanlığa maruz bırakma; ikramlarınla değerimizi yükselt, bizi zillete
düşürme; bol bol vererek bize ihsanda bulun, mahrumiyet yüzü gösterme; bizi
tercih et, başkalarını üzerimize tercih eyleme; bizden razı ol ve bizi icraat-ı
sübhaniyeden razı olan kullarından eyle!”
Subscribe to:
Posts (Atom)