Showing posts with label Platon. Show all posts
Showing posts with label Platon. Show all posts

Sunday, May 8, 2016

Filozofların Deliliği

Bu zavallı filozofların, dünya işlerinde ne derece kabiliyetsiz olduklarına kanaat getirmek isterseniz, şu Sokrates'e, Apollon kâhininin, insanların en bilgesi diye nitelemek budalalığında bulunduğu şu filozofa bakınız. Bir gün halk önünde bilmem hangi meseleden söz etmeye mecbur kalan Sokrates, bu işi o kadar fena başarmış ki, herkes kendisiyle alay etmiş. Fakat itiraf etmeli ki onun bazen pek de ahmakça olmayan fikirleri var; mesela, bilge şanı ancak tanrılara aittir diyerek bu şanı reddettiği, yahut filozof hükümet işlerine karışmamalıdır, dediği vakit... Bununla beraber, insan olmak için bilgelikten kesin olarak vazgeçmek gerektiğini öğrenseydi daha iyi ederdi. Hakkında ileri sürülen suçlamalara ve onu zehir içmeye mahkûm eden yargıya kim sebep oldu? Bilgelik değil mi? Eğer bulutlar ve fikirler üzerine felsefe yapmakla meşgul olacağı, tahtakurusunun ayağını ölçeceği, sineğin vızıltısı karşısında vecde geleceği yerde hayatın sıradan işlemleri için gerekeni öğrenmiş olsaydı, bu felaket başına gelmezdi. Fakat Sokrates'in ünlü öğrencisi Platon'u, üstadının hayatı için titreyerek, onu savunmak için ilerlerken görüyorum. Ne mükemmel avukat! Meclisin gürültüleriyle şaşırmış, ilk cümlesinin yarısını söylemeyi zar zor başarıyor. Theophrastos da, bir gün halk önünde bir nutuk söylemek istediği zaman, aşağı yukarı aynı hale düşmüş değil mi? İlk önce o kadar şaşırmış ki, ağzından bir tek söz çıkaramamış. Bu adam savaşın kızıştığı bir zamanda askerlere cesaret esinlemeye pek elverişliydi, değil mi?

Isokrates o kadar mahcuptu ki, halk önünde hiçbir zaman ağzını açmaya cesaret edemezdi; Roma güzel söz söyleme sanatının babası Cicero'nun kendisi de, acemi tavırlıydı ve savunmalarının giriş bölümünü söylerken bir çocuk gibi kekeler, titrerdi. Gerçi, Fabius bu mahcupluğun, tehlikeyi gören ihtiyatlı bir hatibe işaret ettiğini söyler. Fakat böyle konuşmak, bilgeliğin iyi hareket etmeye daima engel olduğunu itiraf etmek değil midir? Bütün bu büyük adamlar, yalnız dilleriyle savaşmak söz konusu olduğu zaman bile damarlarında bir damla kanı kalmayan bu kimseler, düşman karşısında kim bilir ne güzel bir tavır takınırlardı!

Bununla beraber, Platon'un şu ünlü bilgeliği dillerde Tanrılar bilir ne kadar çok dolaşıyor; Filozoflar hükümdar, yahut hükümdarlar filozof olsalardı, devletler ne bahtiyar olurlardı. Fakat tarihçilere başvurunuz, görürsünüz ki hükümdarlar arasında hiçbirisi, felsefe yahut edebiyat incelemeleriyle vakit geçirenler kadar devletleri için uğursuz olmamıştır. Bunu kanıtlamak için her iki Cato'nun örneği yeterli olmaz mı? Biri gereksiz gammazlıklarla cumhuriyetin huzurunu bozuyor; öteki, Roma milletinin her şeyini fazla bilgelikle savunayım derken, onu esasından harap ediyor. Buna, Brutus'ları Cassius'ları, Gracchus'ları ve hatta Demosthenes'in Atinalılar Cumhuriyeti'ne yaptığı fenalık kadar Roma Cumhuriyeti'ne kötülük yapmış olan Cicero'yu katınız.

İsterseniz, Marcus Aurelius'un iyi bir imparator olduğunu itiraf edeyim. Oysa, bunu pekâlâ kabul etmeyebilirim, çünkü filozof sanı onu vatandaşlara dayanılmaz ve nefretlik kılmıştır. Fakat saltanatının topluma bazı faydalar sağladığını farz etsek bile, bu faydalar, saltanatı pek uğursuz olmuş olan bir oğlu kendi yerine bırakmakla yol açtığı belalarla karşılaştırılabilir mi? Felsefe üzerinde çalışan ve genellikle hayatının bütün işlerinde pek çok talihsizliğe uğrayan kimseler, özellikle hemcinslerini yetiştirmekte pek az başarı gösterirler ki bu da, bana kalırsa, doğanın akıllıca bir önlemidir; doğa böylece o bahtsız bilgeliğin insanlar arasında fazla ilerlemesine engel olmak istiyor. Biliyoruz ki, Cicero'nun soysuzlaşmış bir oğlu olmuş, ve birinin pek doğru olarak işaret ettiği gibi, Sokrates'ın çocukları babalarından ziyade analarına çekmişler - yani deli imişler.



Tuesday, March 17, 2015

Dünyanın Yuvarlaklığı

“Herhalde en çok kendi adını taşıyan matematik kuramıyla tanınan Pisagor, Dünya'nın yuvarlak olabileceğini öne süren ilk kişiydi. Kuramı destekleyecek sağlam kanıta sahip değildi, fakat tanrıların dünyayı en mantıklı ve en güzel şekilde, yani bir küre olarak yarattıklarına inanıyordu. Yaklaşık yüzyıl sonra Platon bu düşünceyi destekleyerek, bizi dengelemek için dünyanın diğer tarafında başka bir kara kütlesinin olması gerektiğini savundu, ama bu düşünce de felsefi bir varsayımdan öteye geçmiyordu.

Dünya'nın yuvarlak olduğuna dair bilimsel kanıt öne sürmek, Platon'un öğrencilerinden Yunan filozof Aristo'ya düştü. "O zamanlar sağduyu sahibi herkes Dünya'nın düz olduğunu görebiliyordu," diyor Nurse. "Ama Aristo işin doğrusunu biliyordu. Zira takımyıldızların gökyüzünde güneye doğru giden bir yolcu gibi gözüktüğünü ve ay tutulması sırasında Dünya'nın Ay'a düşen gölgesinin yuvarlak olduğunu gözlemlemişti. Bu iki gerçek Dünya'nın aslında yuvarlak olduğunu kanıtlıyordu.

“1966 yılında nadide bir mamut dişi günümüz Ukrayna'sı içinde Mezhiriç'te bulundu. Böyle bir dişin bulunması ilginç olmakla birlikte, özellikle heyecan verici değildi. Buluşu özel yapan, dişin üzerine çizilen haritanın yaklaşık 12.000 yıl öncesine dayanan, bilinen en eski harita olmasıydı. Bu buluşu gölgede bırakabilecek tek harita ise Kerkük yakınlarında bir kil tablet üzerinde bulunan ve 27.000 yıl eskiye uzanan harita olsa gerekti. Kesin olan şu ki, binlerce yıldır evlerinden uzaklara giden insanlar yazılı bir rehbere ihtiyaç duyuyorlar.

MÖ yaklaşık 610 ile 547 yılları arasında yaşayan Yunan filozof Anaximander ilk bilimsel coğrafyacı ve haritacı sayılmaktadır. Onun dünya haritası sadece bildiği karaları içeriyordu ve düz bir tepesi olan silindir bir dünya gösteriyordu. Düz Dünya fikri, Pisagor'un Dünya'nın yuvarlak olabileceğini söylediği MÖ 500 civarına kadar doğru kabul ediliyordu. Pisagor'dan birkaç asır sonra Aristo, Dünya'nın Ay'a düşen gölgesinin yuvarlak olması ve seyyahların güneye yolculuklarında tespit ettikleri yıldızların kuzey yarıkürede görülememesi gerçeğinden hareketle Dünya'nın yuvarlaklığını kanıtladı.”