Wednesday, February 12, 2014

Şecaat


Üstad’ın ilk talebelerinden Vanlı Molla Hâmid Ekinci, hatıralarını anlatırken diyor ki:

“Dağda kışın kalmak için bir yer yapmıştık. Harabe gibi kapısı açıktı. Üstadımızın yatağını yukarıda bir yerde yapmıştık. Biz misafir fakihlerle beraber iki sıra hâlinde yatıyorduk. Kapı ortada idi. Bana su getirmemi söylemişti. Su on beş dakika uzakta idi. Korkudan gitmek istemedim. “Niye korkuyorsun, anlat!” dedi. “Yırtıcı hayvanlardan korkuyorum.” dedim.  Üstadımız, 

– “Ben geçenlerde teheccüd namazına kalkmıştım. İçeriye bir kurt girdi. Sizlerin arasından geçerek doğru benim yanıma geldi. Ben de elbisemi giyiyordum. ‘Allah Allah! Yolu mu şaşırmış, yoksa başka
maksatla mı gelmiş?’ dedim. Üç-beş dakika birbirimizle bakıştık. Durdu, durdu, ... Lisan-ı hâliyle bana, ‘Bu kadar karşında durdum, bana bir şey ikram etmedin. Ben de Rezzak-ı Hakikî’ye giderim.’ dedi. Çıkıp gitti. O kurdun dizgini, kendi elinde olsaydı, iki-üç tanemizi dağıtır giderdi. Demek ki, dizgini elinde değildir. Onu yaratan, onu çeviriyor. İnsana bir şey yapamaz.” dedi. Bunun üzerine ‘Cinnîlerden ne yapayım?’ dedim. Üstadımız,

– “Bir defa ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ de, cinnîlerin arasına otur, bir şey yapamazlar. Nasıl ki, dağdaki çoban, asker olup inzibat elbisesi giyince, vazife icabı ‘Haydi dükkanları kapat!’ der. Hiç kimse inzibata karşı gelebilir mi? Mutlaka, emir başka yerden geliyor. Onun için hemen kapatırlar. Besmele elbisesini giyince de, cinlerden sana hiçbir şey ilişemez.” dedi. Ben ne demişsem dinlemeyip sözümü kesti. Yanıma kimseyi de vermedi. Testiyi alıp yalnız başıma suya gittim, doldurup getirdim. Üstad gülerek bana ‘Bir şey gördün mü keçeli?’ dedi. ‘Görmedim.’ dedim. Bana ‘Korkak olma, şecaatli ol!’ dedi.”