— Ömrümde hiç kaside söylemedim.
— Canım, maksadım şiir; kaside veya tasnif farketmez. Biliyorsunuz, ben bütün edebi derneklerin üyesiyim. Ömrümün çoğu ilim ve edebiyat öğrenmekle geçti. Molla Kâzım'dan Cefr ve Câmi'-i Abbâsî okudum. Bence dünyaya Kâ'ânî'den büyük şair gelmemiştir. Zamanım olsaydı, on divan dolduracak şiir söylerdim ama bugün böyle eğlenceler halkın işine yaramıyor. Şimdi bunca işim gücüm varken, bir de bu hastalıkla uğraşırken... of.. aman aman amannn... şiir söylecek fırsat bulamadığımı düşünüyorum. Öte yandan, edebi toplantılardan birinde demokrasi hakkında bir kaside okumaya söz verdim. Sizden ricam, demokrasi üzerine bir şiir yazmanız. Elbette bu hizmetinizi unutmayacağım ve sizi gerektiği gibi edebi toplantılarda tanıtacağım. Biliyorsunuz, şimdi demokrasi moda oldu. Vaktiyle şairler şahları, eşrafı, ileri gelenleri methederlerdi. Benim için de çok şiir söylediler. Kuşkusuz siz de bu konuda bir şeyler yapmışsınızdır. Artık moda değişti. Elbet şiir de bir tür kendini göstermedir. Demek istiyorum ki bugün şair yerine bir koltukta iki karpuz taşıyacak işbilir insanlara ihtiyacımız var. Formalite de olsa fena değil; özellikle seçim zamanı etkili olur. Bu yüzden sizinle başbaşa görüşmek istedim. Elbet karşılığını göreceksiniz.
— Galiba bir yanlış anlaşılma oldu. Yani siz benden şiir istiyorsunuz. Ben bunu yapamam.
— Tevazu gösteriyorsunuz. Sizin için zor bir şey değil. Çağdaş şairlerin çoğunu tanırım. Bir çıtlatacak olsam, anında burada biterlerdi. Edebi kişiliğiniz hakkında çok övgü duyduğum,münzevi, tanıtılıp desteklenmeye muhtaç biri olduğunuzu bildiğim için sizi seçtim.
— Yanılıyorsunuz. Benim tanıtılmaya ihtiyacım yok. Şimdiye kadar kimseden de sadaka istemedim. Sizin için şiir anlamsız, belki muzur ve şair de dilenci olabilir. Sadece hırsızlar, kabadayılar, eşkiya takımı, kaçakçılar akıllı, onların yaptıkları toplumda değerli sizce!
Bu cevabı beklemeyen Hacı şaşırdı; kekelemeye başladı:
— Siz de... bu toplumun.... üyesisiniz. Diyelim ki adi hırsızın....
Munâdilhak sözünü kesti:
— Haklısınız. Ahmakların sırtını sıvazlayan, sefilleri besleyen, ayak takımının hoşlandığı bu muhitte siz seçkin bir ki-şisisiniz. Hırsınız, açgözlülüğünüz, alçaklığınız ve aptallığınız doğrultusunda kendinize bir düzen kurmuşsunuz; bunu himaye ediyorsunuz. Sizin gibilerin yaşayacağı bu ortamda hiçbir şey yapamam ben. Vücudum atıl ve batıl kalır. Çünkü şairleriniz de sizin gibi olmak zorunda. Sizin hazırladığınız, her şeyin, hırsızların, dolandırıcıların, casusların değer yargılarına göre değerlendirildiği, sözcüklerin anlamlarını yitirdiği bu hela çukurunda ben bir hiçim. Bu çukurda sadece sizlerin yeme ve semirme hakkı var. Size layık olan da bu çukur zaten. Ama sizin pislikleriniz arasında boğulmaya mankûmum ben. Şair dilenci mi, dalkavuk mu acaba? Sürekli halkın kıçını yalayıp, insanları kazıklayan sizler, onları aldatarak bir tür dilencilik yapmıyor musunuz?
Hacı bunalarak
— Yeter artık! Tadını kaçırma işin. Şiirle insanların karnı doymaz. Sabahtan akşama kadar hırsız dediklerinizi methedersiniz, boynu bükük kapı ardında beklersiniz, şiirinizi okuyup da bahşiş almak için! (Hacı söylediğine pişman oldu.) İzninizle maksadım...
— Maksadınız, sizin gibi alçalan şairlerdir. Şiir ve şair hakkında hüküm vermek size kadar düşmedi. Siz ve sizin gibiler ahmak yaratıklarsınız. Yersiniz, geğirirsiniz, çalarsınız, yatar, çocuk yaparsınız. Sonra da ölür ve unutulur gidersiniz. “Şimdi de ölüm ve yok olma korkusuyla kendinize makam arıyorsunuz. Binlerce insan nesli daha gelip geçecek. Sadece birkaç kişi yiyen, uyuyan, çalan, cinsel ilişkide bulunan ve geriye yadigâr olarak dışkılarını bırakan bu meçhul kafileyi aklamak için onların yaşantılarına anlam verecek, mevcudiyet hakkı tanıyacak. İnsanoğlu hırsızı, eşkıyayı, üçkâğıtçıyı araştırmaz. İnsan hayatının bir anlamı olmalıdır. Bir Firdevsî bile sizin gibi milyonlarca insanın varlığını aklamaya yeter. Siz de ister istemez hayatınızın manasını onun sayesinde kazanır, onunla kıvanç duyarsınız. Madem ki bilim, sanat, kültür bu topraklardan uzaklaşmış, anlaşılıyor ki sadece hırsızlık, casusluk ve alçaklık bu hayata bir anlam kazandırıyor,
Salmasın hüma şeref gölgesini o diyara ki
Az olur kıymeti papağanın, çaylaktan!
Bu millete küfretmekte, aşağılamakta, hele hele soymakta haklısınız. Millette o bilinç olsaydı, sizin gibilerin işini çoktan bitirirdi. Bir millet ki kaderi rezillerin elinde...
Hacı korku içinde toparlandı:
— Ağzından çıkanı kulağın duysun. Bana kafa mı tutuyorsun? Köpek işemekle deniz murdar olmaz. Ben yetmiş yıldır bu mahallede tanınırım. İnsanlar emanetlerini bana bırakır; karılarını bana teslim eder. Şimdiye kadar kimse...
— Yetmiş yıldır insanları kandırdın, dolandırdın, arkalarından güldün. Sonra çaldığın paraları hilei şeriye ile helalledin, Karataş'ın etrafında iki sekip, yetmiş taş attın, koyun öldürdün. İşte bu gösteri senin bütün fedakârlığın. Niçin insanlar paralarını sana teslim ediyorlar? Çünkü para parayı çeker. Sabahın köründe örümcek misali ağını örüyor, hırsızları, eşkıyayı, kaçakçıları kendine çekiyorsun. İşin gücün üçkâğıtçılık, alavere dalavere. Kapalı kapılar ardında bu utanca devam edeceğini mi sanıyorsun? (Sinirinden güldü.) Yanılıyorsun. Bir nesil daha bu milletin kaderi sizlerin elinde olursa, yok olacaktır. Etrafınıza Çin Seddi de çekseniz, dünya süratle değişiyor. Devekuşu gibi başınızı kuma gömmüşsünüz. Diyelim ki hayat hakkımızın olduğunu göstermedik; başkaları hemen yerimizi alacaktır. İşte o zaman güle güle Hacı Aga ve ortakları! Ama rahat ol. O zaman, geriye bıraktıkların da herkes için kazdığın bu mezarda cehenneme gidecek. Paranla yurt dışına kaçsan da, gırgır olsun diye seninle eğlenecekler. Ama yarın tükrük, tekme tokattan başka bir şey nasip olmayacak sana. Beli kırık kedi gibi her yerde bu utancı taşıyacaksın, hem de sülalenle birlikte.
— Utan, utan; defol!
— İnsan "Hacı Aga'nın imalatı" olan kuburların üstüne çö-melmişken, oraların sineklerinden utanmaz. Saygı duyulacak varlıklardır, çünkü işi buraya getiren onlar değildir.
Hacı'nın yüzü pancar gibi kızarmıştı.
— Merhum babamın mezarına yemin ederim. Şehit Şah zamanı.. off... offf. ..
— Baban da senin gibi hırsızmış. İnsan çıplak doğar, çıplak gider. Parası çok olan ya hırsızdır ya mirasa konmuştur. Sende ikisi de var!
Hacı'nın gözleri al çanak kan olmuştu.
— Şimdi demokrasinin zararını anlıyorum. Rıza Han devrinde can ve mal güvenliğimiz varmış. Terbiyesiz herif.. yallah, defol! off... offf!
Munâdilhakk'ın sesi titriyordu:
— Hadi şuradan bok torbası! Korkudan üçbuçuk atıyorsun! Aklın fikrin helada, mutfakta, yatakta! Bir de milletvekili olmak istiyorsun, milleti iyice kara çula oturtmak için değil mi? Uğursuz kılığının sonraki nesillere geçmesi için kendin gibi üreteceklerinin geleceği kaygısındasın! Senden sonra bu taşlığın kapısının açık kalmasını, yine kendi soyundan şehvetli, sahtekâr, utanmaz birinin buraya oturup, sonraki nesilleri yolmasını istiyorsun. Senin vücudun insanlığa edilen bir küfür. Şiirin anlamını bilmen de gerekmez; bilsen garip kaçardı zaten. Hayatında hiçbir zaman güzellik olmadı ve güzellik görmedin. Görsen de aklın ermez zaten. Güzel bir manzara seni asla cez-betmemiş; güzel bir yüz veya huzur verici bir musiki seni sarsmamış; ahenkli bir söz, yüce bir fikir kalbine hiç tesir etmemiş. Sen sadece midenle belinden aşağısının esiri olmuşsun. Sahip olduğun şu iğrenç hayatı zaman ve mekânda uzatmak için çırpınıyorsun. Kurttan, domuzdan da aşağılıksın; aşağılık olmayı ananın sütüyle birlikte emmişsin. Hangi domuz hemcinsinin canıyla malıyla oynar ya da onların paralarını biriktirip, ilaçları üzerinde vurgun yapar? Sen sabahtan akşama kadar binlerce masum insanın kanını sülük gibi emip haz duyuyorsun. Kendine politikacı ve eşraf diyorsun! Bu utanç verici aşağılık muhit senin gibileri kabul ediyor, destekliyor. Bu toplumdaki cehennemi kanunlar sadece senin gibi ipini kırmış cehennemlik domuzların çıkarlarını korumak için yapılmış ve size at koşturacağınız bir meydan bırakmış. Lanet olsun seni barındıran muhite! Tüh! Tükürmeye bile değmez. Dünyada bir domuz kadar, bir veba mikrobu kadar değeri yok hayatının... Üç dört bin tümen daha fazla çaldığın gün bayram ediyorsun. Ölümün eşiğinde olmana, ağrıdan kıvranmana rağmen hâlâ elini çekmiyorsun. Halkın ilacı, yiyeceği üzerinden vurgun vurmak için demokrasi taraftarı kesiliyorsun; ağdadan bile vurgun vurmaya kalkıyorsun. Biliyor musun, kurdun tövbesi ölümdür. Rahat ol. Artık şairlik mesleğini boşadım. Hayatımdaki en büyük, en yüce şiir, yüzlerce insanı ölüme, bedbahtlığa sürükledikten sonra şişinen sen ve senin gibileri ortadan kaldırmaktır. Şerefsiz mezar kaçkınları!
Hacı mosmor olmuş, donup kalmıştı. Hastalığının verdiği ağrıyı bile duymuyordu. Munâdilhak kalktı, sokak kapısını çarpıp çıktı.