Wednesday, February 22, 2017

Kafamda Bir Tuhaflık




O zamanlar tıpkı Kültepe’de olduğu gibi, Duttepe’de de kimsenin arsasının tapusu yoktu. Boş bir araziye ev yapan girişken kişi, evinin çevresine bir iki kavak ve söğüt ağacı diktikten, sınırları belirleyecek bir duvarın ilk taşlarını yerleştirdikten sonra, muhtara gidip para verip bu arazideki evi, ağaçları kendi diktiğine ilişkin bir kâğıt alırdı. Kâğıtlarda, tıpkı Tapu Kadastro Müdürlüğü’nden verilmiş gerçek tapularda olduğu gibi, muhtarın kendi eliyle, cetvel kullanarak çizdiği bir de ilkel kroki olurdu. Muhtar krokiye çocuksu el yazısıyla, bitişikte filancanın arsası, altında falancanın evi, çeşme, duvar (çoğu zaman duvar yerine bir iki taş olurdu), kavak ağacı gibi notlar düşer, eline fazla para verirsen arsanın hayalî sınırlarını daha da büyük gösteren kelimeler de ekler, dibine de mührünü basardı.

Ama arazi hazinenin ya da orman idaresinin malı olduğu için, muhtardan alınan bu kâğıtların garantisi yoktu. Tapusuz araziye yapılan ev, her an devlet tarafından yıkılabilirdi. Elleriyle yaptıkları evlerinde ilk gecelerini geçirenler bu felaketin geldiğini rüya-larında görürlerdi. Muhtarın kâğıtlarının önemi bir gün devlet, on yılda bir yaptığı gibi, seçimler sırasında gecekondulara tapu verirse çıkacaktı ortaya. Çünkü tapular muhtar kâğıtlarına bakarak dağıtılacaktı. Ayrıca muhtardan bir arazinin kendi arazisi olduğuna ilişkin bir kâğıt alan kişi, arsasını başkasına satabilirdi. Anadolu’dan her gün işsiz-güçsüz, evsizlerin şehre yoğun bir şekilde geldiği dönemlerde bu muhtar kâğıtlarının fiyatı hemen yükselir, pahalılaşan arsalar bölünüp hızla parsellenir ve göçün hızına göre muhtarların siyasi gücü de artardı.


Bütün bu yoğun faaliyete rağmen devlet güçleri keyiflerine eser ve günün siyasetine uygun bulurlarsa jandarmalarla gelip bir gecekondu sahibini mahkemeye verebilir, evini yıkabilirlerdi. Önemli olan bir an önce evi bitirmek, içine girmek, orada yaşa-maktı. Çünkü içinde yaşanılan evin yıkılması için bir mahkeme kararı gerekiyor, bu da çok vakit alıyordu. Herhangi bir tepede bir arsayı “benim” diye çeviren kişi, akıllıysa ilk fırsatta bir gecede ailesinin, eş dostun yardımıyla oraya dört duvar çekip, hemen içine girip yaşamaya başlamalıydı ki ertesi gün yıkıcılar evine doku- namasın. Çatısı kapatılmamış, hatta duvarları, pencereleri bitirilmemiş evlere girip yıldızları yorgan, göğü de çatı belleyip İstanbul’daki evlerinde ilk uykularını uyuyan annelerin ve çocukların hikâyelerini dinlemeyi severdi Mevlut. Rivayete göre “gecekondu” kelimesini tarihte ilk kullanan, bir gecede on iki evin duvarını yükseltip içine girilecek hale koyan Erzincanlı bir duvar ustasıydı ve yaşlılıktan ölünce Duttepe mezarlığına ona dua etmeye binlerce kişi gitmişti.
**
"I had melancholy thoughts ...
a strangeness in my mind,
A feeling that I was not for that hour,
Nor for that place."