Sunday, July 30, 2017

Coğrafi Keşif Adı Altındaki Sömürüler Nasıl Bugünkü Medeniyeti Doğurdu?


Amerika’daki yerlilerin zorla çalıştırılmasıyla elde edilen gümüş İspanyol toprağından sıçrayıp gidiyordu. Sevilla gümüşün geçiş noktasıydı. Son durağıysa, İspanyol kraliyetinin ve onun bütün gelirlerinin üzerine ipotek koymuş olan Flaman, Alman ve Cenovalı bankerlerle, Floransalı, İngiliz ve Fransız tüccarların mideleri oluyordu.

Bolivya ve Meksika’nın gümüşü ve okyanusu geçen gümüş köprüsü olmasaydı, Avrupa bugünkü Avrupa olabilir miydi acaba?

Brezilya’daki kölelerin çalışmasıyla elde edilen altın Portekiz toprağından sıçrayıp gidiyordu. Lizbon altının geçiş noktasıydı. Son durağıysa, Portekiz kraliyetinin ve onun bütün gelirlerinin üzerine ipotek koymuş olan krallığın borç vereni konumundaki Britanyalı banker ve tüccarların midesi oluyordu.
Brezilya’nın altını ve okyanusu geçen altın köprüsü olmasaydı, İngiltere’deki Sanayi Devrimi mümkün olabilir miydi?

Peki, zencilerin alım satımı olmasaydı, Liverpool dünyanın en büyük limanı ve Lloyd’s firması da sigorta acentelerinin en önde geleni olabilir miydi?

Zenci ticaretiyle elde edilen sermayeler olmasaydı, James Watt’ın buhar makinesini kim finanse edecekti? Bu durumda, George Washington’un topları hangi fırınlarda imal edilecekti?

**

Günün birinde Avrupa, İngiltere’nin adımlarını izleyerek, köleliğin Tanrı katında iyi gözle bakılan bir şey olmadığını keşfetti.

Bunun üzerine Avrupa, Afrika’nın içlerine doğru sömürgeci istilayı başlattı. Soğuk toprakların insanları daha önceleri zencileri satın aldıkları limanların ötesine geçmemişlerdi, ama o yıllarda kâşifler sıcak topraklarda yol açtılar; onların açtıkları yoldan savaşçılar topçu bataryalarıyla birlikte geldiler; onların ardından haçlarıyla silahlanmış misyonerler geldiler; onların ardından da tüccarlar. En olağanüstü çağlayanlar ve Afrika’nın en büyük gölü, pek de Afrikalı olmayan bir kraliçenin şerefine, Victoria diye adlandırıldı. Ve istilacılar, gördükleri her şeyi ilk kez kendilerinin keşfettiğini sanarak ırmaklara ve dağlara isimler verdiler. Ve köle gibi çalıştırdıkları zencileri artık köle diye adlandırmadılar.

İstilacılar bir yıl süren sert tartışmaların ardından 1885 yılında Berlin ’de bölüşüm konusunda anlaşabildiler.

Bundan otuz yıl sonra Almanya Birinci Dünya Savaşı’nın yanı sıra bu bölüşümde kendisine düşen Afrikalı sömürgelerini de kaybetti: Britanyalılar ve Fransızlar Togo’yla Kamerun’u paylaştılar, bugünkü Tanzanya Britanyalıların eline geçti ve Belçika’da Ruanda ve Burundi’yi aldı.

“O günlere gelmeden çok önce Friedrich Hegel Afrika’nın bir tarihinin olmadığını ve sadece barbarlık ve vahşilik üzerine yapılacak bir araştırmanın ilgi alanına gireceğini açıklamıştı. Diğer bir düşünür, Herbert Spencer ise, Medeniyet’in daha aşağı ırkları haritadan silmesi gerektiği yönünde hüküm vermişti, zira insan ya da hayvan, bütün engellerin ortadan kaldırılması gerekiyordu.
1914’ te başlayan savaşla noktalanacak otuz yıllık dönemi dünya barışı çağı diye adlandırdılar. Bu tatlı yıllarda gezegenin dörtte biri, yarım düzine ulusun midesini boyladı.”