Thursday, February 26, 2015

Kolaylaştırıcıların Vebali

Eskiden beri otoriter rejimlerin değişik ülkelerde nasıl geliştiğini açıklamak için pek çok siyaset bilimci çalışma yapıyor.

Nasıl oldu da Hitler’in ırkçı rejimi Almanya’da yerleşti ve bu ülkeyi yönetti?
Nasıl oldu da Mussolini İtalya’da hakim oldu?

Ve nasıl oluyor da bugün halen pek çok ülkede otoriter rejimler halklarına adaletsizlik, fakirlik ve dünyada itibarsızlık verdiği halde tutunuyor?
Binlerce faktör, milyonlarca insan nasıl oluyor da akıl sahibi insanların “bu da olmaz yahu” diyeceği bir durumu kabulleniyor.

Otoriter liderler göz göre göre basın özgürlüğü başta temel hakları yok ederken kendisinden hiç beklenmeyecek kişiler nasıl bunlara gözlerini kapatıyor?

Otoriter rejimin mimarları: Kolaylaştırıcılar

Bir mahallede bir haftada 15 hırsızlık olayı olsa insanlar hırsızdan çok bekçiye yahut polise kızar.

Neden?

Çünkü hırsız zaten hırsızlık yapacaktır ama “polis niye görevini yapmıyor” diye düşünülür.

Aynı şekilde otoriterleşme bir insan doğası sorunudur. Otoriter olan lider ne yapıp edip otoriterleşme yani baskıcı bir rejim kurmak isteyecektir.
Burada sorun otoriter adamın baskıcı rejim kurması değil buna bazıkolaylaştırıcıların yardım etmesidir.

Ancak otoriterleşme gazetecileri hapse atmak, düşünce özgürlüğünü yasaklamak gibi aklı başında insanların kabul etmeyeceği bir şeydir. Ne var ki, pek çok ülkede otoriter rejimler pek çok insanı bu tuhaf duruma ikna eder. Hepimiz milyonların Hitler’i vecd içinde alkışladığı videoları biliyoruz.
Yahut internette Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’a sevgisini belli etmek için yüzlerce insanın onu “dakikalarca ağlayarak nasıl alkışladığını” bugün izlemek mümkün.

İşte tam burada kolaylaştırıcılar devreye girer.

Kolaylaştırıcı kimdir?

Genelde kolaylaştırıcılar akıllıdırlar. Aslında olup bitenleri herkesten çok iyi bilirler, okurlar.

Çoğu iyi eğitim almıştır yahut çoğunun etkili bir piyasa başarısı vardır.
Kolaylaştırıcı “ülkede işlerin kötü gittiğini bildiği halde türlü kişisel çıkarlar yüzünden bu kötü gidişe katkıda bulunandır.”

Mesela kişisel sohbetlerde “canım memlekette gazetecilik mi bıraktılar” diyerek şikayet ettiği halde milletvekili olmak için “susmayı tercih eden profesör” bir kolaylaştırıcıdır.

Mesela ülkede işlerin kötüye gittiğine inandığı halde “aldığı ihalelerin tatlı lezzetiyle” susan iş adamı bir kolaylaştırıcıdır.

“Ben olmasam işler daha kötüye gider” diyerek pozisyonunu koruyan ama böylece otoriter rejimin parçası olmayı sindiren de bir tür kolaylaştırıcıdır.
“Adamlar kötü ama sayelerinde terfi ettik” diyen memur da tipik bir kolaylaştırıcıdır.

“Zaten bu memleketten bir şey olmaz ben aldığım paraya bakayım” diyen gazeteci bir kolaylaştırıcıdır.

Bu tecrübeli ve iyi eğitimli kolaylaştırıcılar otoriterleşme sürecini sevimli hale getirirler.

O nedenle otoriter bir rejimi kurumsallaştıranlar, liderin peşinden koşan milyonlar değil asıl kolaylaştırıcılardır.

Her otoriter rejim de kendini takip eden saf itaatkârların değil menfaati için rol almaya hazır bu iyi eğitimli kolaylaştırıcıların kıymetini bilir.

O nedenle bir ülke otoriterleşiyor ise asıl kolaylaştırıcıları sorgulamak gerekir.


Gökhan Bacık
Bugün Gazetesi, 28 Şubat 2015