İnsanın yeryüzündeki serüveni ne kadar ilerlerse ilerlesin bazı buluşlar hiç eskimeyecek: Tekerlek, çatal-kaşık, düğme gibi… Çünkü çoğu kez en kusursuz tasarım en basit olandır.
Kurşunkalemi de zamanı geçmeyecek nesnelerden biri sayabiliriz.
İnsan eliyle buluştuğu XVI. yüzyıldan bu yana kurşunkalem medeniyetin görünmez
çivilerinden biri oldu.
İlk kurşunkalem İngiltere’de grafit madenleri bulununca yapılmış.
Koyun derisine sarılan ya da iple tutturulan grafit çubukların tahta
kurşunkalemlere dönüşmesi kolay olmamış. Friedrich Steadtler ahşap kalemi
insanlığa armağan ettikten bir yüzyıl sonra rakip markaya adını verecek Kaspar
Faber’in kurşunkalemi geniş kitlelere ulaştırdığını biliyoruz. Kurşunun elde
edilişinden tepesine silgi kondurulmasına kadar kurşunkalemin uzun tarihi
boyunca pek değişmemiş olması nasıl köklü bir buluş olduğunu gösteriyor.
Kurşunkalem denince akla önce tahtadan bir çubuk
gelir. Ahşap o denli önemlidir ki gerçek kurşunkalem tutkunları geçen yüzyılda
ortaya çıkan mekanik kurşunkalemleri kullanmayı ihanet sayar. (Hak versem de
onlardan değilim: Rotring 600’ümü hep elimin uzanacağı mesafede tutarım.) Çünkü
“kurşunkalem” denen şey mekanik bir buluş değil, ahşabın ve grafitin kokusunu
duyabileceğiniz, kurşunun kâğıdı okşama sesinin kulağınıza müzik gibi geldiği
nesnedir.
Basit ve mütevazıdır kurşunkalem. Yazdıkça
böbürlenen insanın aksine, yazdıkça küçülür. Japonların dediği gibi, insana ve
yazıya hizmet etmek için kendini feda eder.
Bir kurşunkalemin dolduracağı sayfa, yazacağı
sözcük sayısı bellidir. Belki kolay silindiğinden, kurşunkalemle yazılan
yazının geçici olduğu düşünülmüş. (Öyle olmadığını artık biliyoruz, grafit
neredeyse mürekkep kadar zamana dayanıklı.) Sıkı kurşunkalemcilerden yazar
William Boyd kalıcılık kaygısıyla romanlarını kurşunkalemle yazmayı bırakmış
örneğin. (Boyd tutkusunu daha da ileri götürmüş, bir romanında kurşunkalemi
cinayet silahı yapmıştı.) Yine de kurşunkalemin verdiği o geçicilik duygusunda
lirik ve insana ait bir taraf yok mu? Bana kalırsa yalnız verdiği geçicilik
duygusu değil, kırılganlığı da kurşunkalemi ‘insani’ kılıyor. Üstelik
kırılmasında bile güzellik var: İşin ehli için (bkz. David Rees) kalem ucu
açmak başlı başına bir ritüeldir.
Belki geçicilik duygusu yüzünden kurşunkalem
genellikle ciddiye alınmamıştır. Nâzım’ın kurşunkalemi “yazı kalemi”
saymadığını (Kemal Tahir’e yazdığı mektuplardan) biliyoruz. Bir dostunun
mektubunda Sabahattin Ali’ye, “Kurşunkalemle yazdığım için affedin,” dediğini
hatırlıyorum.
“Birleştirir, ayırır / eli kalem tutmak”
diye yazan Necatigil’in şiirindeki gibi, kurşunkalemin birleştirici bir yanı da
var: Edebiyat dünyasında adı konmamış bir kurşunkalemciler cemaatinden söz
edebiliriz. Yaşar Kemal’den Toni Morrison’a geniş bir aile… Haldun Taner
onlarca yıllık yazı emeğini “Yüzlerce kurşunkalem bitirdik” diye özetler.
Steinbeck arka ucu yazdığı eline değmeye başlayınca o kurşunkalemi “emekli”
eder. Hemingway için iyi bir yazı gününün ölçütü yedi kurşunkalem ucu
köreltmektir. T.S. Eliot hep daktiloda yazmasına rağmen başyapıtı Çorak
Ülke’yi kurşunkalemle yazmıştır. (Şiirlerin ilk taslağı
kurşunkalemle yazılır: Necatigil ‘tükenmez’le şiir yazmayı ayıp sayardı.)
Edebiyat tarihinin en sıra dışı yazarlarından Robert Walser elindeki titremeyle
baş edemeyince mürekkepli kalemi terk etmiş, “kurşunkalem sistemi” dediği bir
yazı biçimine geçmiştir.
Henry David Thoreau’ya bir ayraç açmalı: Thoreau
profesyonel bir kurşunkalemciydi. Babasının kurşunkalem atölyesinde çalışıp bir
mühendis gibi kalem teknolojisinde yenilikler denemiş ve başarılı olmuştu. Onun
sayesinde 1800’lerin ortalarında Amerika’daki en iyi kurşunkalemleri Thoreau
ailesi imal ediyordu.
Dünyada her yıl 14 milyar kurşunkalem üretiliyor.
Zaman zaman gözden düşse de kurşunkalem insan elinin bir uzantısı olarak
muhtemelen teknolojiye yenilmeyecek.
Nesnelere de gönül borcu duyarız. Aslında
dolmakalemci olsam da kurşunkalemlerime minnet duyar, bazen haksızlık ettiğimi
düşünürüm. Onlarcasının masamda (mutlaka ayrı kalemlikte), birkaç düzinesinin
de çekmecemde olduğunu bilmek bana güven veriyor. Kurşunkaleme saygıyı yazı
uğraşına saygıyla eşdeğer gördüğümden belki. Nihayetinde her şey bir kâğıt, bir
kalemle başlıyor.
Bu yazı elbette kurşunkalemle –Blackwing 602– yazıldı.