Thursday, August 29, 2019

Bilim Materyalist Midir


“Our willingness to accept scientific claims that are against common sense is the key to an understanding of the real struggle between science and the supernatural. We take the side of science in spite of the patent absurdity of some of its constructs, in spite of its failure to fulfill many of its extravagant promises of health and life, in spite of the tolerance of the scientific community for unsubstantiated just-so stories, because we have a prior commitment, a commitment to materialism. It is not that the methods and institutions of science somehow compel us to accept a material explanation of the phenomenal world, but, on the contrary, that we are forced by our a priori adherence to material causes to create an apparatus of investigation and a set of concepts that produce material explanations, no matter how counter-intuitive, no matter how mystifying to the uninitiated. Moreover, that materialism is absolute, for we cannot allow a Divine Foot in the door.[Billions and Billions of Demons - JANUARY 9, 1997 ISSUE]” ― Richard C. Lewontin

“Bizim materyalizme bir inancımız var, ‘a priori’ (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizmle olan “a priori” bağlılığımız sebebiyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, ilahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz.”

Aslında konuya insanlık tarihi ile başlayan iman ve yaratılış konusu olarak da bakmak mümkün. Yani bu dünya bir Yaratıcı tarafından mı hazırlandı yoksa süresi ve nasıl olduğu belli olmayan bir şekilde, kendi kendine mi var oldu? İnsan bu dünyaya başka bir yerden mi geldi/gönderildi yoksa tesadüfen var olan hayatın evrilmesinden mi meydana geldi? İnsanoğlu, biyonik bir beyinden mi ibaret yoksa bedeni ayakta tutan bir ruh mu var?
Tefekkür Tarihinde İki Çizgi
İnsanlık bu noktada ikiye ayrıldı. Maddeci felsefe ve metafizik boyutlu hikmet yolcuları, her zaman diliminde kendilerine bir yer buldular. İlk insan, Yaradan tarafından yaratılmıştır diyenlerle; ilk insan maddenin mükemmel bir şekilde evrimleşmiş halidir diyenler hep oldu hayat sahnesinde.
Antik Yunan’da Epikür ve Demokritus gibi felsefeciler ile Sokrates ve Epiktetos gibi hikmet ehli düşünürler aynı dönemlerde, farklı şeyler düşünüp söylediler. Demokritus, her şeyin hatta ruhun bile atomlardan oluştuğunu iddia etti ve bu âlemin yaratılmadığını ve bunun için Yaratıcı’ya ihtiyaç olmadığını söyleyerek(3) materyalizm kitabının ilk satırlarını yazmaya başlamıştı. Epiktetos ise “Allah bütün insanları mesut olmaları için yaratmıştır; kara bahtlı oluyorlarsa, kendi yanlışları yüzünden oluyorlar” diyerek yaratılışa işaret ediyordu.(4)
Zaman ilerledi, ama çizgi değişmedi. Kimi zaman idealist, kimi zaman Stoacı, kimi zaman epikürcü, kimi zaman da atomist olan felsefe; 19. yüzyılda kendini materyalist düşünce ile ifade etmeye başladı. 17. yüzyılda, aslen din adamı olan matematikçi Pierre Gassendi, stoacı ve epikürcü akımların etkisi ile tabiat bilimlerini maddeci felsefe ile izah etmeye çalıştı. Bilgiyi duyulara ve deneylere bağlayan Gassendi, Demokritus’un atomist akımını yeniden ele alarak, Marx dâhil bir çok düşünürü, bütün dünyevî  yapıların ve davranışların maddî cisimlerin etkileşimi ile açıklanabileceği düşüncesine yöneltti.(5)
Kendini dindar bir Katolik olarak gören idealizm temsilcilerinden Descartes, Yaratıcı’ya inanıyordu. Gassendi’nin çağdaşı olan ve aklı/düşünceyi ön plana çıkaran Descartes, bilginin akılla elde edilebileceğini savunuyor, insan ruhunun beden gemisinde sadece bir kaptan olmadığını, hissedilen acıların, sevinçlerin, susuzlukların; iç içe geçmiş (dual) bir hayatın göstergesi olduğunu ifade ediyordu. Descartes’e göre madde; Gassendi’nin aksine, düşünceden sonra gelen bir şeydi.(6)
Bu arada fikir denizinde yeni isimler kendini gösterdi. Denis Diderot, Ludwig Feuerbach ve John Stewart gibi isimler, materyalist akıma kürek çekmeye başladılar. 19. yüzyılda Feuerbach, Gelecek Felsefesinin İlkeleri adlı eserinde, her şeyin doğaya bağlı olduğunu, mutluluğun maddi aşkta olduğunu (Epikür de böyle düşünüyordu) ve din kelimesinin bağlılık olduğunu, Yaratıcı’nın da insan zihninin yansıtması olduğunu iddia etti. “Her şey gibi düşünce de doğanın ürünüdür ve düşünce maddi bir organ olan beyinden çıkmaktadır. Maddecilik insanın bilgi ve varlık yapısının temelidir” dedi.
Aslen bir din adamı olan George Berkeley (18. yüzyıl) “immateryalizm” düşüncesi çerçevesinde, materyalist karşıtı bir akım oluşturmaya çalıştı. Ona göre madde vardı ama bir yanılsamadan/gölgeden ibaretti.(7)
Son İki Asırda
19. yüzyıla gelindiğinde bütün antimateryalist çalışmalara rağmen materyalist akım, dünyada iyice hissedilmeye başlamıştı. Karl Marx ve Frederick Engels, Hegel’in idealist diyalektiğine karşı tarihî materyalizm ile karşı çıktılar. Hegel’e göre deneye başvurmadan da akıl ile kesin bilgiye ulaşılabilirdi. Ancak, materyalist düşünce deney olmadan bilgiye ulaşılamayacağını savunuyordu. Temelde zengin kesimin, (burjuvazi) işçileri (proletarya) sömürmelerine karşı bir hareket başlatan Marx ve Engels, “Komünizmin İlkeleri” yazısı ile hayat felsefelerini de ortaya koydular. Bu bildiride dikkat çeken üç konu; bir topumda evlilik kurumun, ilahi dinlerin ve özel mülkiyetin olmaması görüşü idi.
Materyalizm, öteden beri maddi başarı ve ilerlemenin hayattaki en yüksek değer olduğunu, varoluşun sadece madde ile açıklanabileceğini savundu. Yaratılışa özellikle karşı çıkan materyalistler, 19. yüzyılda Darwin’in biyoloji alanında ortaya attığı “türlerin kökeni” teorisi ile bu tezlerini daha güçlü bir şekilde savunmaya başladılar.
Bugüne kadar materyalist düşünce; biraz epikürist, biraz ateist, biraz deist, biraz komünist olarak hayata karışmaya devam etti. Ancak materyalist felsefenin bütün gayretlerine rağmen bilim ve bilim insanları yaratılışı ve metafiziği savunmaya devam etti. 

Emin Osman Uygur, Çağlayan Dergisi, Mayıs 2019