Saturday, June 11, 2022

Peygamberlik ve Mûcize

  

Eğitim ve uygulama zora dayanmamalıdır; çünkü zora dayanan hiçbir şey, tam tesirli ve devamlı olmaz. Bu sebeple, peygamber olan zât, halk üzerinde her bakımdan tesir sahibi bulunmalı, onların zihinlerini ve kalblerini fethetmelidir. Bu da, öncelikle onun peygamber olarak kabûl edilmesini gerektirir. Her ne kadar peygamber olan zâtın ilmi, ahlâkı, rehberliği peygamber olduğunu gösterse de, halkın çoğunluğu bunu tam göremez; görse de, bu tür sıfatlar daha bazı kişiler de belli derecelerde bulunabildiği için, onlara dayanarak peygamber olan zâtın peygamberliğine hükmedemez. Ayrıca, Din’e ve peygambere inanmak insanın tâbi olduğu imtihanın aslî gereklerinden de olduğu için, Cenab-ı Allah, kullarına olan hususî merhametinden peygamberin peygamberliğine inkârı mümkün olmayan deliller yaratır. İşte bu delillere mûcize diyoruz. Mûcizeler de, Cenab-ı Allah’ın kâinattaki, yaratma ve kâinatın hayatını devam ettirmedeki bizim kanun olarak algıladığımız icraatını, âdetini bizim olağanüstü, beşer için imkânsız olarak niteleyeceğimiz şekilde kırması veya değiştirmesi şeklinde cereyan eder. Meselâ, peygamber olan zât, ölüleri diriltir; asâsını taşa vurduğunda ondan su fışkırır, denize vurduğunda denizde yol açılır. Ateşe atılır, ateş gül bahçesine döner. Bir işaret parmağıyla ayı ikiye böler; parmaklarından beş musluklu çeşme gibi su akıtır. İnsanların evlerinde neler yediğini, neleri depo ettiğini bilir ve söyler. Gelecekte olacak pek çok hadiseleri haber verir. Böylece Cenab-ı Allah (c.c.),hem peygamberlerin peygamberliğini inkârı mümkün olmayacak derecede ortaya koyar; hem de kâinatı yaratanın ve idare edenin Kendisi olduğunu, kâinattaki hadiselerin birbirini tekrarlamasına, ondaki düzen ve intizama bakarak, kanunları Allah’ın icraatına birer unvan, ismî birer gerçek olmaktan çıkarıp, onlara ve kâinatın kendisine, tabiata, maddeye yaratıcılık vererek dalâletlere düşmememiz gerektiğini bize hatırlatır.


Mûcizeler bu gayelere açıkça hizmet ettiği ve bu gerçekleri ortaya koyduğu halde, bazı insanlar yine de inanmamakta diretirler. Diretmelerine güya gerekçe olarak da, mûcize ile büyü arasındaki farkları bildikleri ve apaçık gördükleri halde, mûcizeye “büyü” derler veya başka adlar takarlar. Cenab-ı Allah, mûcizelerle insanları imana zorlamaz. Çünkü iman ve din, bir tekliftir; insanlar imtihandadır. Teklif, sorumluluk ve imtihanın gereği olarak, insanlar inanmaya mecbur edilmez. İnanmaları için aklı ikna edici deliller sergilenir ve onların inanıp inanmamaları, tamamen nefislerine, vicdanlarına ve iradelerine, nefislerine söz geçirip geçirememelerine, hak ve hakikate boyun eğip eğememelerine bırakılır.