Saturday, June 7, 2014

Fasıldan Fasıla 3


  • Millet şu anda çeşitli dogmalarla zâyi ediliyor Politik arenada yüzen-gezen kimseler, mal-menal, şan, şeref, şöhret peşinde koşarken, hiç mi hiç bu türlü şeyleri düşünmüyorlar ve düşünemiyorlar. Bence bizim büyüklüğe sıçramamıza engel olan da işte bu zihniyet ve bu zihniyete takılıp kalan sözde idarecilerimizdir.


  • Hadiste, denizde şehid olana, karada şehid olanın iki katı sevap verileceği buyurulmuştur. Havada kazaya uğrayıp ölmek ise, kara ve denizdekine nazaran daha ürpertici olarak görüldüğü için, sevabı karadakine nazaran belki 3-4 kat olabilir.


  • Fakat bütün bu okuyup, ezberledikleriniz, sizde, hayatınızı yeniden gözden geçirme fikrini uyarmıyorsa, siz ondan istifade edememişsiniz demektir.


  • Gıybet etmek haramdır. Gıybet etmeme de bir meziyettir, iman işidir, yürek işidir… Zira yapılan şu güzel hizmetleri –hafizanallah– yiyip-bitirecek iftirak ve gıybet virüsünden başka bir şey bilmiyorum. Hele gıybet, hele gıybet!.


  • Yaptığımız her şeyin rıza-yı ilâhîye uygun olup olmadığına bakmak lâzımdır. Bu açıdan bizi ne Fatih Bey’in gönlünü hoş tutmamız, ne de Fatih Sultan Mehmed gibi İstanbul’u fethetmemiz değil, Rabbin rızasına ermemiz, O’nun hoşnutluğunu kazanabilecek ameller yapmamız sevindirmelidir. Şahsen ben, hemen her gün bu türlü mülâhazalarımı hatırlatma ihtiyacı hissediyorum. Çünkü etrafıma baktığımda görüyorum ki, insanlar başarılardan ya da muvaffakiyet televvünlü hâdiselerden dolayı çok seviniyor, inşirah duyuyor ve memnuniyet gamzeden tavırlar içinde bulunuyorlar. Aslında insan bu türlü şeylere sevinebilir.. sevinebilir ama, bence bu sevincin keyfiyeti önemlidir. Meselâ, bu türlü hâdiseler sonunda insan, Cenâb-ı Hakk’a yönelmeli, “Minnet Sana, şükran Sana Allahım.” demelidir. Neden? Çünkü o neticeyi yaratan Allah’tır. Kişiyi o yola sevk eden yine Allah’tır. O hâlde?...
  • Eskiden kurmalı saatler vardı. –Şimdi elektronikler çıkınca onların pabucu dama gitti.– Sabah-akşam 12 saatte bir kurulmaya ihtiyaç duyulurdu. Ve o saatler, bu iradî kurma ile çalışır giderdi. Şimdi bizim de tıpkı bu saatler gibi, 12 saatte bir mutlaka Rabbimiz’le münasebetimiz adına iradî kurulmalara, iradî ayarlamalara ihtiyacımız var. Aksi hâlde kendimizi gaflete salıyor sayılırız. Bence, yeryüzünde selden, depremden, yangından daha büyük bir bela varsa, o da insanın kendini gaflete kaptırması ve Rabbisiyle olan münasebeti sezememesidir. Yani insanın: “O şu anda bana nasıl bakıyor, benim nasıl olmamı istiyor?” diye düşünememesidir. Bu itibarla, hesabında bunlar olmayan birisi, Alvar İmamı’nın o enfes beyanıyla “Belâ-yı ekber odur ki özünü gaflete salmış.” bir insan hâline gelmiş demektir. Evet, özünü gaflete salan ve gaflete dalan bir kopuktur. Allah Resûlü “Din nasihattir.” diyor. Bu, yukarıda arz ettiğimiz mânâda sürekli kurma ve kurulma demektir.