Kader
- Fiilimizi yaratan Allah'tır, fakat isteyen, talep eden bizleriz. Öyle ise mes'uliyet bize aittir. İşte Ehl-i Sünnet görüşü de budur..!
- Belki bazen o da dinî bir hayatın içinde bulunur. Fakat kıldığı namazı gırtlağı sıkılıyor gibi kılar, sabah namazına kalkarken tembel tembel, uyuşuk uyuşuk kalkar ve döşekten bir türlü ayrılmak istemez. Zamanla cemaatı da, ibadeti de terk eder. Başka bir âyetin ifade ettiği gibi, dinî bir teklifle karşılaştığında ölüm baygınlığına bürünür, bakışları bulanır ve söylenenin aksine sürüklenir. En ufak dinî teklifler karşısında dahi bir bezginlik ve bir tedirginlik gösterir. Çünkü o zora koşulmuştur. Ağır bir yük altında tepeye tırmanıyor gibi bir tavır sergilemektedir..سَاُرْهِقُهُ صَعُوداً "Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.." (Müddessir, 74/17)
- Ben tebliğ ve davet edici olarak gönderildim. Hidayet meselesinde benim hiçbir müdahalem ve selahiyetim söz konusu değildir. Şeytan da bâtılı süslü göstermek ve sizi azdırmak için gönderilmiştir. Onun da dalâlet hakkında bir söz ve selahiyeti yoktur." İnsan, iradesiyle talepte bulunur. Sonra da Cenâb-ı Hak talep edilen şeyi yaratır. Şu kadar var ki, insanın sevap cihetine iktidarı çok az olmasına rağmen, günah ve şer cihetine surî bir iktidarı vardır. Zira şer ve günahlar tahrip nevindendir. İnsan bir kibritle bir evi yakabildiği gibi, çok küçük bir iradeyle de şer ve günah işlemeye güç yetirebilir. Halbuki ona isabet eden bütün sevap ve hayırlar Cenâb-ı Hakk'dan gelmektedir. Kula düşen ise bu sevap ve hayır kapısında sebat edebilmektir. O'nun kasdı ve azmi hayır olduğu müddetçe de Allah (cc), ona hayır ve sevabı nasip edecek ve onun için bütün hayır yollarını kolaylaştıracaktır. Hidayet bu zaviyeden bakılacak olursa, herkes için ve her zaman ve zeminde lazımdır.