Kendini Allah’a adamış bir hakikat eri, aynı zamanda bir kanaat ve istiğna insanıdır. O, aç ve susuz kaldığı zamanlarda dahi, açarsa derdini sadece Allah’a açar ama kat’iyen halka arz-ı ihtiyaçta bulunmaz ve bulunmak da istemez. Dervişin, “kapı eşiği” mânâsına gelmesi, insanlara karşı zillet gösterme anlamı itibarıyla değil, Allah karşısındaki tevazuu, mahviyeti ve kendini sık sık sıfırlayarak, maddî-mânevî üzerinde taşıdığı değerlerin izafîliğini vurgulaması açısındandır.Onun, insanlara karşı aynı alçak gönüllülüğü göstermesi de Yaratan’dan ötürü, özü ve mahiyetindeki ilâhî cevherlerle başlı başına antika bir Hak sanatı olması itibarıyladır.