“Mü'minler toptan savaşa çıkmamalıdırlar. Her topluluktan bir taifenin dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı? Ki böylece belki yanlış hareketlerden çekinirler".
Kur'ân-ı Kerîm maddî ve mânevî üstünlüğün kaynağını ilim olarak tesbît edince, mü'minlerine ilim sâhasında câri mühim kanunları da göstermelidir. Yukarıdaki âyet böyle mühim bir prensibi tesbît eder. Zira ilimde aslolan terakki, devamlılığa bağlıdır. Yâni kişi her şeyden önce geçmişin ilmî terâkümünü iktisabla nefsinde cemedecek ve bu mevcut muktesebâta yeni bir şeyler ekleyecektir. Henüz iktisâb safhasında olan kimse "cihâd meşguliyeti" ile bölünecek olursa mâzinin ilmini nefsinde cemetme işini tamamlayamayacağı gibi terakkînin asıl sebebi olan yeni ilâvelere de hiç mi hiç yer veremez. Bu durumun bir cemiyet çapında temâdî edip gitmesi, ilmî durgunluk ve gerilemeye ve en sonunda da inkırâz ve çöküşe sebeb olur.
İslâm cemiyetinin böyle meş'ûm bir âkıbete düçar olmaması için Kur'ân-ı Kerîm yukarıdaki âyetiyle "ilim cemaatı"nın cihaddan alıkonmasını emretmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V.) de: "Âlimin mürekkebi şehidin kanından üstündür"diyerek, cihâda katılmamakla âlimin de, cemiyetin de daha kârlı çıkacağını belirtmiştir.