Sunday, October 18, 2015

Ehl-i Suffa

Ebû Hüreyre Ehl-i Suffa'yı "İslâm'ın misâfirleri (edyâfu'l-İslâm)" diye tavsîf eder. Kur'an'la olan iştigallerinin çokluğu sebebiyle bunlara Kurrâ da denmiştir. Suffa ehlinin müşterek vasıfları fakirliktir. Mal veya herhangi bir gelir kaynakları söz konusu değildir. Geçimleri diğer müslümanların yardımı ve husûsen Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yakın alâkasıyla sağlanmaktadır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gelen sadakaların tamamını onlara göndermekte, hediyelere de ortak etmektedir. Ayrıca, akşam namazlarından sonra, Ashâb (radıyallahu anhüm)'a, herkesin imkânı nisbetinde Ashâb-ı Suffa'dan beraberinde götürerek akşam yemeği vermelerini söyler. Ashâb'tan her biri birer, ikişer, üçer kimseyi alarak götürür, geri kalanları da Hz. Peygamber götürürdü. Resûlullah'a kalanların bâzan on kişiden fazla olduğu belirtilir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bunları yedirip içirdikten sonra beraberinde geceyi geçirebileceklerini de söylerdi.

Bâzı rivâyetlerde burda kalanların her birine günlük olarak muayyen miktarda hurma tahsîs edildiği kaydedilir. Bu miktar rivâyetten rivâyete fark gösterir. İbnu Hacer'in de belirttiği üzere, gelişen maddî şartlara göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onlara tahsîsat bağlamış, bilâhare de artırmıştır.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Suffa Ashâbı'nın iâşelerini te'mîn için, Mescid'e hurma salkımı asma tedbîrine de başvurmuştur. İsteyen sadaka olarak bunları asar, acıkanlar da deynekle birer ikişer tane düşürür yerdi. Bir seferinde âdi ve kalitesiz hurma salkımı asıldığını gören Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duruma üzülür ve: "Keşke daha iyisi asılsaydı" der. Bu vak'a üzerine şu meâldeki âyet nâzil olur: "Ey iman edenler! Kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan sarfedin. İğrenmeden alamayacağınız pis şeyleri vermeye kalkmayın. Allah'ın müstağnî ve hamde lâyık olduğunu bilin".

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Ashâb-ı Suffa'ya olan yakın alâkasını gösteren rivâyet çoktur. Bunlardan bilhassa Hz. Fâtıma ve Hz. Ali ile alâkalı olan bir tanesi burada kayda değer: Bir gün Hz. Fâtıma ve Hz. Ali (radıyallahu anh) çalışmaktan ellerinin kabardığını söyleyerek kendilerine yardımcı olacak bir köle taleb ederler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara şu cevabı verir: "Allah'a kasem olsun, size köle veremem. Suffa ehli açlıktan kıvranırken ben onlara infak edecek bir şey bulamıyorum. Köle olsa onu satar bedeliyle, Suffa ehline yiyecek alırım. "Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i bu sert ve acı karşılığı vermeye sevkeden gerçekten sıkıntılı günler yaşanmıştır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bütün tedbirlerine rağmen, günlerce yiyecek bir lokma bulamayarak açlığını karnına taş bağlayarak hafifletmeye çalışanlar olmuştur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) cuma hutbesi verirken kendini tutamayarak: "Ey Allah'ın Resûlü, açlık!" diye çığlık atanlar, "Hurma, (yemekten bıktık) karınlarımızı yakıyor!" diye bağıranlar olmuştur. Rivâyetler, başta Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) birçoklarının açlıktan düşüp bayıldıklarını, yerlerde kıvrandıklarını belirtir. Öyle ki onları gören yabancılar ve bedevîler, bunların delirdiğine hükmederlerdi.

Bunlar sadece yiyecekten yana değil, giyecekten yana da yoksuldular. Ebu Hüreyre: "Ashâb-ı Suffa'dan yetmiş zât gördüm. İçlerinden ridâsı (yâni belinden yukarısını örtecek ihramı) olan bir tek kimse yoktu. Ya izâr (yâni belden aşağıyı örten peştemal) bağlar, yahut boyunlarına bağladıkları bir kisâ giyerlerdi..." der.

**

Rivâyetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sabah namazlarından sonra Suffa'ya geçip, onlarla sohbet ettiğini, onların rüyalarını dinlediğini belirtir.

Resûlullah namaz saatlerinin dışında da zaman zaman buraya uğrayıp, teftişlerde bulunmuştur. Bir keresinde gecenin sonlarına doğru uğrar. Bu uğrayışında yüzükoyun yatmış uyumakta olan Tıhfe İbnu Kays'ı ayağıyla dürterek uyandırıp: "Bu yatıştan Allah gadaba gelir" der.