Sunday, November 29, 2015

Değişen Türkiye

Türkiye her dönem değişen siyasi şartlara ayak uydurmayı kolayca öğrenen bir ülke haline geldi.

1960 kuşağı bir dava şuuruyla yaşamanın ne türlü belalar getirdiğini askeri darbelerle tecrübe etmişti. 1980 darbesiyle de herhangi dava uğruna yaşamanın safça bir durum olması ve haksızlıklar karşısında onurlu durmanın bir anlam ifade etmemesi halkın kabul ettiği en önemli gerçekler haline gelmişti. Bu aşamalardan sonra kısa yoldan köşeyi dönmek, dalkavukluk, kötülükleri görmezden gelmek gibi son derece ilginç alışkanlıklara sahip olduk. İçimizde kalan son erdem kırıntılarını ise 2010'ların Türkiye'sinde yok etmek için büyük bir çaba sarf ediyoruz.
Mehmet Fatih Öztarsu, Zaman, 26 Kasım 2015

Friday, November 27, 2015

Matematik
















Kelebek Etkisi


Mutlak İspat



Asıl Kişisel Gelişim ve Mutluluk


– Hıdır, senin benim yaşımda insanı ne mutlu eder bilir misin?

– Ne?

– Kendi ürettiklerinin sonucunu görmek. Eğer dönüp baktığında, “Bunları ben ürettim, ben başardım, bu sonuçlar benim” diyebiliyorsan tamam. Yoksa etraf mutsuz insanlarla dolar.

**

– Geçen gazetede haber vardı: Anası, babası bir çocuğu Çocuk Esirgeme Kurumu’na bırakıp gitmiş. Çocuk zatürre oluyor, hastaneye götürüyorlar. Benim bir tanıdığım zatürree oldu, 15 gün hastanede yattı. Bu çocuk kimsesiz ya, veriyorlar bir serum, gönderiyorlar geri, çocuk dönüşte ölüyor. Cenaze namazı vardı, fotoğraf çekilir diye oraya gelmiş altı devlet görevlisi. Çocuğu küçük bez bir kefene sarmışlar, mezarlığın duvarının üstüne koymuşlar, cenaze namazı kılıyorlar. Saatlerce ağladım. Şimdi ağladığıma bakma. Bu çocuk zengin olsaydı, ölmeyecekti. Ölse, gömülmesi böyle olmayacaktı. Hıdır ağlama; ama şunu bil: Ülke ihtiyaç içinde! Hiçbir şey üretemiyorsan, al hanımı, çocuğu git Çocuk Esirgeme Yuvalarına, bir şeyler anlat onlara, kitap oku. Senin benim gibi adamlar, saat markası, 100 metre kare daha büyük ev, yeni arabayla mutlu olmazlar. Senin için en büyük kişisel gelişim orada yanağına konacak bir öpücük. Ürettiğinin sonucunu bir hayır duasıyla orada alırsın. Öteki koşturmacanın sonu yok be Hıdırım.

– Ya ağabey imam gibi değil de, filmlerdeki rahipler gibi konuşuyorsun.

– Doğru, filmlerde bu adamların rahipleri hep iyi, bilge adam olur. Bizim imamlar da hep kötü adamdır.

– Oysa bizim dedeler anlatırdı, Kurtuluş Savaşı’nda Ege Bölgesi’nde halkı imamlar örgütlemiş, hep önde savaşmışlar, diye. Bir de ağabey, bu Amerikalıların kişisel gelişim kitaplarında hep İsa’dan örnekler var. “Hz. İsa böyle dedi, şöyle yaptı” gibi. Bizim kitaplarda hiç Hz. Muhammed yok.

– Ağabey deli misin? Kalkacak bir yazar, bir imamdan iyi bahsedecek. Adamın deli olması lazım. Öyle çok da inançlı falan olmasa ama kitabında “kültürümüzdür” deyip bir imamı devreye soksa, şu benim anlattıklarımı anlattırsa, bitirirler adamı valla. Bak bu benim söylediklerimin onda birini bir budist rahibe ya da papaza anlattırsın kral olur, bilge olur. Rahip dururken imam! Salaklık.

– Harbiden doğru! Adam manyak olacak ki öyle bir şey yapsın.

– Ya da kıt olması lazım, sonra başına gelecekleri görmeyecek kadar kıt. Dokunma suya sabuna!.. Yaz mutluluk, yaşam, pozitif enerji, çiçekti, böcüktü; bi de güldür milleti, malı götür.




Kişisel Gelişim (!)




- Adı kişisel gelişim. ABD’den çeviri “personal development.” Aslında çeviriyi “kişisel ilerleme” şeklinde yapmak, gerçek anlamı daha doğru verirdi. Kendin nasıl ilerlersin? Milletin sırtına basarak. Sen ilerle yeter. Yalnız bu arada bu kitabı rakibin de okuyor, o da sana taktik yapıyor. İş yerinde dürüstlük sıfır.

– Erhan peki bizimkiler?

– Bak ben firmadayken çok eğitim aldım. Cidden iyi eğitmenler, yazarlar var. Fakat çok büyük bölüm kolaj.

– Ağabey, kolaj ne demek? Bizim kız da söyledi soramadım kerataya.

– Patchwork diye bir el sanatı var biliyor musun? Onun gibi bir şey.

– Baba, Türkçesi yok mu bunların?

– Var da, bizim işte ne kadar İngilizce laf edersen o kadar erdemli olursun. Eğitimde kendi kültüründen değil de Amerika’dan örnek verirsen, itiraz gelmez.

– Gavur yapıyor! Pıh pıh pıhh.

– Aynen öyle. Bak böyle kitap okuyacaksan önce adamın özgeçmişi var mı yok mu ona bak. Çoğunun özgeçmişi yoktur. Varsa şuna bak: Çalıştığı işlerde iki yıl kalabilmiş mi yoksa iki yıl orada, hop sonra oraya, hop oraya dolaşmış mı?

Bir de etrafına sormak lazım. Anlattıklarıyla yaptıkları birbirine uyuyor mu? Bir iletişim eğitimi alıyoruz. Otel beş yıldız, hoca şöhret... Sabah üç saat anlattıklarından büyülendik, “Lan” dedik, “insan evladı böyle olmalı.” Öğle yemeğine toplu çıktık. Çorba siparişi alındı, beş dakika sonra çorbalar geldi. Biraz geç sayılır. Hepimiz çorbamızı alırken hoca kalktı, garsona bir bağır sen. Kalktı gitti. Öğleden sonra yine mükemmel şeyler anlattı; ama hepimizin bir kulağından girdi, bir kulağından çıktı. Sonra insan kaynaklarında bir arkadaşım var, onunla konuştum. Onlara yapmadığı kapris kalmamış. Bir paraya anlaşmışlar, ekstra o parası, bu parası derken bunaltmış bunları. Bir başkasını, arkadaşım kongreye çağırıyor. Parada anlaşıyorlar, üç gün kala asistanı arıyor, “Uçak bileti business class olmazsa gelmez hocamız!” diyor. İletişim, kendini tanıma, zamanında yaşadığı garibanlıkları anlatan bir uzman. Arkadaşım farkı cebinden karşılamış. Business Class gelmiş amcam. Asistanı bir daha aramış, “Otelde üst ve boş katta oda olmazsa hocamız kalamaz” demiş; rica minnet otelde onu da ayarlamışlar. Konferansta 1000 kişiye mütevazılığını anlatmış.

– Erhan, kitaplarda yazılanları yapıyorum, adam yapmış süper. Ben yapıyorum, bahtsız bedeviyi çölde develer kovalarmış misali, Konya Ovası’nda ağaca tosluyoruz. Bunlar nasıl başarıyor ağabey?

– Bak Hıdırcığım, anlatırken, yazarken önce oku atıyorsun. Saplandığı yere hedef çiziyorsun.

– Nasıl?

– Seni eşek teperse, “Çiftenin döt üzerindeki etkisi üzerine yaptığım bir araştırmada...” diye anlatacaksın.

– Ya, ben anlamadım.

– Dereye düşsen, “Geçen, arkadaşlarla rafting yapıyoruz...” diyeceksin. İşten atılırsan, “Hayatımın tekdüzeliğini fark ettim ve yeni bir “hayat biçimi seçtim” diyeceksin.

Bak bizim sektörde, bir adam uzman olmak için altı-yedi yıl Tıp okuyor, sonra dört-beş yıl ihtisas yapıyor, on-on bir yıl okuyup uzman oluyor. Ben işten atıldım, bir sene sonra üç eğitim şirketinde kişisel gelişim uzmanı olarak eğitim vermeye başladım. Yönetim eğitimi veriyorum, içerideki adam benden iyi yönetici, o yüzden dayıyorum Mc Gregor’un x-y teorisini, Johari’nin Window’unu, Maslow’un teoremini. “Mezarlıkta türkü söyler gibi” öğrenciler içeride sessiz yatıyor, ben “valleys, valleys” (yaylalar, yaylalar) hasarsız çıkıyorum içeriden.



Memleketin Hali



Ben Türkiye’yi daha çok Quentin Tarantino filmlerine benzetiyorum. Adamın filmlerinde gözüne soka soka, öyle bir dehşet vardır ki ilk kafa koptuğunda şok olursun, sonra birinin kolu kopar, ürperirsin. Sonra ötekinin gözü çıktığında, bir için titrer. Sonra alışırsın; kopan bacaklardan koyu kanlar fışkırırken sen pipetten aynı renkteki colayı çekersin; kadın adamın parmaklarını kanlarıyla dilimlerken sen finger patates menünü ketçaba banarak yersin. Sonra filmin devamında alışır, daha kötüsü, daha fazlasını istersin. Ülkede olanlar korkunç değil, bizim alışmış olmamız korkunç. 1950’lerde Türk filmi gibi olan bir ülkeydik. Bak o filmlerde kim kötü kim iyi öyle bellidir ki. Şimdi belli değil. Neyin iyi, neyin kötü olduğu belli değil. Kimin aslında iyilik, kimin kötülük yaptığını da anlayamazsın. Tarantino filmlerindeki gibi sürüyle uzun diyalog ve anlamsızlık var. Bir de ucunun nereye gideceği belli olmayan bir şiddet.

Bak yanına ben oturdum. Bildiğim için sana tıp ve ilaç dünyasının % 1’ini anlattım. Gözüm kapalı bir fili tarif edecek kadar bilgiliyim. Yanına oturan hemşerin gümrükçü olsaydı, gümrüklerdeki pisliği anlatacaktı. Milletvekili olsa devlet yönetimindeki, hâkim olsa hukuktaki, iş adamı olsa iş hayatındaki, sporcu olsa spordaki, subay olsa ordudaki, öğretmen olsa eğitimdeki, gazeteci olsa basındakini... Sen hepsini böyle gözlerin fal taşı gibi dinleyecektin.

– Ya baba, bütün gün “Semra Hanım’ı; yok penaltıydı, değildi diyen adamları; şunla şu boşandı mı?”yı dinliyoruz bunlardan niye haberimiz yok?



Sunday, November 22, 2015

Ekolojik Zeka

Daniel Goleman'ın kaleme aldığı, Optimist Yayınları'nda çıkan Ekolojik Zeka isimli kitap, yaşama farklı bir perspektifle bakmamıza yardım ediyor.

Ama bu pencerelerden giren ışık, aşırı ısınmaya yol açarak yaz aylarında klima ve elektrik kullanımını artırıyor. Pamuklu ürünler de aynı şekilde sağlık için daha yararlı kabul edilse de, pamuk üretimi çokça su talep ettiğinden dünyanın çevresi açısından sorun oluşturmaktadır. Kısaca Daniel Goleman çevreci olarak yaptığımız her şeyin hem görünen hem de görünmeyen bir maliyeti ve etkisi olduğunu belirtiyor.
Her ürünün bir yaşam döngüsü vardır. Bu döngü hammadde ve yarı mamullerin toplanması ile başlar. Bu toplama faaliyeti sırasında çevresel etki başlar. Üretimin tamamlanması ve ürünün kullanılmasıyla devam eder. Ürün çöpe atıldıktan sonra çevresel etkisi devam eder. Goleman'a göre, bir ürünün çevre, insan ve sosyal sistem için iyi olup olmadığı ancak ürün yaşam döngüsünde tüm evreler bakarak anlaşılabilir. Örneğin damacana suların plastik kapları, petrol türevinde üretildikleri için çevreci değildir. Kullanım sırasında defalarca kullanılabilmeleri çevrecidir. Mikroskobik düzeydeki aşınmalar dolayısıyla içme suyuna karışan kimyasallar açısından çevreci değildir. Kullanımdan çıkan damacananın geri dönüşüm süreci yine ayrı bir sorundur.
Ortalama insan, satın aldığı ürün ve hizmetlere kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılama düzeyiyle bakıyor. Halbuki bu ürün ve hizmetleri, dünyayı nasıl etkilediğini düşünerek değerlendirmeliyiz. Daniel Goleman'ın Ekolojik Zeka dediği şey, tüketim tercihlerimizle dünyayı nasıl etkilediğimizi fark ederek seçimlerimizi bilinçli hale getirebilmemizle ilgilidir. Satın aldığımız her şey, hem dünyayı hem bedenimizi etkilemektedir. Ortalama insan, satın aldıklarının sadece bedenini etkileyen kısmıyla ilgileniyor. Dünyayı ve sosyal yapıyı nasıl etkilediğiyle ilgilenmiyor. Örneğin, ilaçların bedenimiz üstündeki yan etkisini düşünüyoruz, ama son kullanma tarihi geçen ilaçları doğrudan çöpe atarken bu ilaçların çöpten toprağa topraktan suya karışacağını, bitkilerin, hayvanların ve balıkların etkileneceğini düşünmüyoruz.
Tüketicilerin bu anlamda daha bilinçli tercihler yapması gerekiyor. Tüketicilerin bilinçlenmesinden kazançlı çıkacaklar, çevreci üretim yapan şirketler ve çevreci dernekler. Çevreci derneklerin yönlendirmesi, işbirliği ve danışmanlığı ile üretim yapacak şirketler pazarda tüketicinin bilinçlenmesiyle doğru orantılı daha başarılı olmaya başlamıştır. Daniel Goleman'a göre tüketicinin daha fazla bilinçlenmesinde rol oynayan faktör, sosyal medyanın etkili kullanımıdır. Bu anlamda tüketiciler, üreticiler ve sivil toplum örgütleri sosyal medyada yapacakları paylaşımlar ile daha bilinçli bir tüketime yol açacaktır.
Melih Arat, Zaman Gazetesi,  22 Kasım 2015

Ekolojik Zeka

Daniel Goleman'ın kaleme aldığı, Optimist Yayınları'nda çıkan Ekolojik Zeka isimli kitap, yaşama farklı bir perspektifle bakmamıza yardım ediyor.

Ama bu pencerelerden giren ışık, aşırı ısınmaya yol açarak yaz aylarında klima ve elektrik kullanımını artırıyor. Pamuklu ürünler de aynı şekilde sağlık için daha yararlı kabul edilse de, pamuk üretimi çokça su talep ettiğinden dünyanın çevresi açısından sorun oluşturmaktadır. Kısaca Daniel Goleman çevreci olarak yaptığımız her şeyin hem görünen hem de görünmeyen bir maliyeti ve etkisi olduğunu belirtiyor.
Her ürünün bir yaşam döngüsü vardır. Bu döngü hammadde ve yarı mamullerin toplanması ile başlar. Bu toplama faaliyeti sırasında çevresel etki başlar. Üretimin tamamlanması ve ürünün kullanılmasıyla devam eder. Ürün çöpe atıldıktan sonra çevresel etkisi devam eder. Goleman'a göre, bir ürünün çevre, insan ve sosyal sistem için iyi olup olmadığı ancak ürün yaşam döngüsünde tüm evreler bakarak anlaşılabilir. Örneğin damacana suların plastik kapları, petrol türevinde üretildikleri için çevreci değildir. Kullanım sırasında defalarca kullanılabilmeleri çevrecidir. Mikroskobik düzeydeki aşınmalar dolayısıyla içme suyuna karışan kimyasallar açısından çevreci değildir. Kullanımdan çıkan damacananın geri dönüşüm süreci yine ayrı bir sorundur.
Ortalama insan, satın aldığı ürün ve hizmetlere kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılama düzeyiyle bakıyor. Halbuki bu ürün ve hizmetleri, dünyayı nasıl etkilediğini düşünerek değerlendirmeliyiz. Daniel Goleman'ın Ekolojik Zeka dediği şey, tüketim tercihlerimizle dünyayı nasıl etkilediğimizi fark ederek seçimlerimizi bilinçli hale getirebilmemizle ilgilidir. Satın aldığımız her şey, hem dünyayı hem bedenimizi etkilemektedir. Ortalama insan, satın aldıklarının sadece bedenini etkileyen kısmıyla ilgileniyor. Dünyayı ve sosyal yapıyı nasıl etkilediğiyle ilgilenmiyor. Örneğin, ilaçların bedenimiz üstündeki yan etkisini düşünüyoruz, ama son kullanma tarihi geçen ilaçları doğrudan çöpe atarken bu ilaçların çöpten toprağa topraktan suya karışacağını, bitkilerin, hayvanların ve balıkların etkileneceğini düşünmüyoruz.
Tüketicilerin bu anlamda daha bilinçli tercihler yapması gerekiyor. Tüketicilerin bilinçlenmesinden kazançlı çıkacaklar, çevreci üretim yapan şirketler ve çevreci dernekler. Çevreci derneklerin yönlendirmesi, işbirliği ve danışmanlığı ile üretim yapacak şirketler pazarda tüketicinin bilinçlenmesiyle doğru orantılı daha başarılı olmaya başlamıştır. Daniel Goleman'a göre tüketicinin daha fazla bilinçlenmesinde rol oynayan faktör, sosyal medyanın etkili kullanımıdır. Bu anlamda tüketiciler, üreticiler ve sivil toplum örgütleri sosyal medyada yapacakları paylaşımlar ile daha bilinçli bir tüketime yol açacaktır.
Melih Arat, Zaman Gazetesi,  22 Kasım 2015

Fıkıh


Fıkıh kitapları ibadetleri bir kenara bırakacak olursanız, dünya hayatının hemen her alanına ait hukuki hükümlerin, görüşlerin, kanaatlerin yer aldığı hukuk manzumeleridir. Usullerdeki değişiklik ve içinde yaşanılan siyasi, ekonomik, kültürel, askeri vb. şartların farklılığı hükümlerde farklılığı beraberinde getirmiştir. Bu da karşımıza fıkıh mezhepleri ya da hukuk ekollerini çıkarmıştır. Bu ekollerin ortaya koymuş olduğu hükümler ebede kadar geçerli olan hükümler değildir. Fakat İslam tarihinde tam aksi istikamette yaklaşımların olduğu da bilinen bir husustur.

Ahmet Kurucan, Zaman 21 Kasim



Fıkıh


Fıkıh kitapları ibadetleri bir kenara bırakacak olursanız, dünya hayatının hemen her alanına ait hukuki hükümlerin, görüşlerin, kanaatlerin yer aldığı hukuk manzumeleridir. Usullerdeki değişiklik ve içinde yaşanılan siyasi, ekonomik, kültürel, askeri vb. şartların farklılığı hükümlerde farklılığı beraberinde getirmiştir. Bu da karşımıza fıkıh mezhepleri ya da hukuk ekollerini çıkarmıştır. Bu ekollerin ortaya koymuş olduğu hükümler ebede kadar geçerli olan hükümler değildir. Fakat İslam tarihinde tam aksi istikamette yaklaşımların olduğu da bilinen bir husustur.

Ahmet Kurucan, Zaman 21 Kasim