Thursday, April 6, 2017

İstanbul'un Fethi'ne Değişik Bir Bakış


1453 yılının Mayısı'nda Fatih'in gemilerini Beşiktaş/Tophane tepelerinden çıkarken gören Bizans ahalisi ne düşünmüştü? Çıplak gözle görülebilen bir manzara mıydı bu, yoksa Bizans halkından birileri de tepeleri tırmanan gemileri ellerindeki merceklerle şaşkınlık, korku ve dehşet içinde izliyorlar mıydı? Halk da bunun "insan dehasının ve gücünün ötesinde" olduğunu düşünüyor muydu acaba?

Gemilerini karadan yürüten Fatih, bütün dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir şehri, bir megapolü fethederek bir tarih yazacaktı belki, ama bugün sanıldığı gibi dâhice karadan gemilerini yürüten ilk hükümdar, ilk komutan olmayacaktı. Fatih, Aydınoğlu Umur Bey destanında da var olan karadan gemi yürütme tekniğini bu cesur denizcinin de uyguladığını biliyor muydu? Enverî'yi okumuş muydu? Yoksa yakın çevresindeki Venediklilerden Gattamelata'nın bu ağızları açık bırakan macerasını mı dinlemişti? Her ikisi de doğru olabilir. Sonuç itibarıyla Ortaçağ İspanyol destanı olan Cantar del mio Cid'i (Cid'imin türküsü) yeniden yorumlayan Ortaçağ tarihçisi Salustiano Moreta Velayos'un söylediği gibi, "Tek bir tarih yoktur.”

Şimdi de meseleye başka bir yerden bakalım... Chklosvski'nin masal analizleriyle ilgili verdiği bir örnek olan Bir Postluk Arazi masalını başka bir niyetle ele alalım. Masal kahramanımız, hasmından bir sığır postunun kaplayabileceği kadar bir yer talep eder. Ve elindeki postu olabildiğince ince katlara ayırıp birbirine dikerek karşı tarafın hayal bile edemeyeceği kadar bir arazi ele geçirir. Bu hikâyeyi tanımamamız mümkün değil! Fatih'in Rumelihisarı'nı inşa etmeden önce bir "gönlük yer" talebinde bulunup, o öküz postunu ince ince kesip hisarın yapıldığı alanı Bizans'tan nasıl ince bir zekâyla kopardığına dair efsanevi anlatının aynısı değil midir bu? Masalların tarihlerini, yazarlarını bilemeyiz. Dolayısıyla bunun eskiden beri var olan bir Slav masalından mı türetildiğini, yoksa keskin bir zekâsı olan Fatih'in gerçekte de elde ettiği arazi hakkında üretilmiş bir masal olarak mı bize kadar ulaştığı konusunda kesin bir yargıya varamayız. 

**

İstanbul'un fethi, Hıristiyanlık âleminin terminolojisiyle Konstantinopolis'in düşüşü sadece büyük bir panik dalgası yaratmakla kalmamış, kronik yazarlarına şaşaalı bir konu, romanslara, epik şiirlere tema olmuş, ozanların dilinde halk türkülerine geçmiş, nesilden nesile türlü varyantlarla çoğalmıştır. Fetihten yüzyıllar sonra bile hâlâ hem sözlü, hem edebi yazında kendine fiyakalı bir yer bulmuştur.