Saturday, April 29, 2017
Otoriter Rejimler Toplumlara Rağmen Dış Güçlerin Eliyle Mi Geliyor?
Fas’dan Endonezya’ya Yemen’den Türkiye’ye Müslüman toplumların önündeki soru basit: Hürriyet mi istiyorsunuz, istibdat mı? Özgürlük mü istiyorsunuz yoksa otoriter rejimler mi?
Yıllardır Avrupa’da yaşan Türklerin, ülkeyi demokratik açıdan geri götüreceği kesin olan son referandumdaki tercihi Avrupalıları çok şaşırttı. Avrupa’da demokrasi içinde yaşayıp nimetlerinden faydalanan insanlar, Türkiye için tek adam rejimine destek veriyorlardı. Türkiye’de yaşayan dindarların büyük çopunluğunun tercihi de aynı yönde olmadı mı?
Muhafazakar, dindar insanlar niye daha fazla özgürlüğü, hukuku, demokrasiyi değil de otoriterliği, tek adam rejimini seçiyordu? İslam ülkelerinin kahir ekseriyetinin otoriter rejimler tarafından yönetiliyor olması da bu eğilimi doğrulamıyor mu? Eğer böyle ise bu ülkelerdeki otoriter rejimlerin, toplumlara rağmen dış güçlerin yardımıyla zorla dayatıldığı tezi boşa çıkıyordu. Belki de çoğunluğu muhafazakar ve dindarların oluşturduğu toplumlar, demokrasi ve özgürlükten çok, güçlü liderler görmek istiyordu. Din adamlarının sıkça dile getirdiği, baştaki lidere itaati emreden, muhalifleri hain gibi gösteren yaklaşımlarının da bu sonuçta payı yok mudur?
“Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam”
Bu açıdan bakıldığında Türkiye dahil İslam coğrafyasındaki dindarların, “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsız yaşayamam” diyen demokrat zihniyetli alim ve fikir adamı Bediüzzaman Said Nursi’yi tanımaması önemli bir kayıp. Çünkü özgürlüğe bu kadar güçlü vurgu yapan Müslüman kanaat önderi fazla değil. Çoğunun gündeminde, gücün ele geçirilmesi var. Ele geçirildikten sonra nasıl kullanılacağına dair kafa yoran pek yok. Özgürlüğe vurgu yapanlar da yönetenler karşısında özgürlükten ziyade düşmandan özgür olmayı, işgal altında olmamayı kastediyor.
Bediüzzaman’ın farkı şu ki, çoğu dindarın ve bu sıralar fanatik Erdoğancıların nerdeyse kutsadığı Sultan Abdülhamid’e, sırf istibdadı ve otoriterliği yüzünden karşı çıkmıştı. Abdülhamid’in dindarlığını biliyor, bu yönüyle iftihar ediyor ama dindar diye otoriterliğine sessiz kalmıyordu. Hatta Bediüzzaman daha ileri giderek, bugünkü şekliyle hukuk ve demokrasi mücadelesinin Osmanlı’daki adı olan Meşrutiyeti destekliyordu. Gerçek manada dindar ve samimi olarak hürriyet, özgürlük taraftarı.
Otoriterliğe kılıf üreten baskıcı bir din anlayışı yerine Bediüzzaman’ın akla ve özgürlüğe vurgu yapan, suçu hep başkalarında arama kolaylığı yerine kendi yanlışlarıyla yüzleşmekten çekinmeyen yaklaşımı öne çıkmış olsaydı belki de İslam dünyası bu kadar geri kalmazdı. İslam medeniyeti, bir zamanlar Batı’da rönesansın doğuşuna ilham veren fikir ve bilim zenginliğini kaybetmezdi. Müslüman toplumlar, ilericiler ve gericiler diye ikiye bölünmezdi.
A. Bilici
http://www.tr724.com/ey-musluman-istibdat-mi-istiyorsun-hurriyet-mi-abdulhamit-bilici-tr724e-yazdi/