Saturday, April 7, 2018

Geçmiş bizim “enstalasyonumuzdur”


“İnsan geçmişten nasıl kurtulur, bunu merak ediyordum... Öğrencilerimden ilk adım olarak geçmişle barışmalarını istemiştim. Onlara geçmişin acısız bölgesini sunmuştum, onları korumaya çalışmıştım, ailelerin çocuklarını ve çocukların kendi arkadaşlarını koruduğu gibi, annemin beni ve Goran'ın babasının da Goran'ı koruduğu gibi. Fakat hayır, kurtuluş yoktu; sadece unutuş vardı. Bu da hepimizin beyninde bulunan şu küçük mucizeci silgicikler tarafından sağlanıyordu. Herkes arkasında bir dolap sürükler, her dolabın iskeletleri vardır. Farklı şekillere, mesela babanın kitaplığından düşen belgelere bürünseler bile, er ya da geç bu iskeletler ortaya dökülür. Geçmiş bizim “enstalasyonumuzdur”. Amatörce oluşturmuşuzdur belki, ama sanatsal kaygılarımız da olmuştur. Şuraya bir rötuş, buraya bir ekleme, şuraya, hatta buraya bir düzeltme, her yerde rötuş-rötuş. Rötuşlamak en sevdiğimiz sanatsal araçtır. Her birimiz kendi müzemizin küratörüyüz. Geçmişe erişimimiz yoksa onunla barışmamız da mümkün olmayacaktır. Barışmak için Hollanda’yı sel felaketinden kurtaran çocuk Hans Brinker gibi parmağımızı toprak duvara sokabilmeliyiz. Parmağını toprak duvara sok. Ekranını resimlerle doldur. Hayatını tozdan arındır. Arada sırada değişiklik yap. Bir iki şeyi at. A’yı aç, B'yi ört. Bütün lekeleri çıkar. Ağzını kapattın. Dilini silah olarak gör. Bir şey düşün ama başka şey söyle. Niyetini iyice belli etmek için abartılı ifadeler kullan. İnançlarını sakla. Sakladığın şeye inan. Bütün bu tekrarlardan, özetlemelerden, yinelenen şikâyetlerden ve mazeretlerden, virüsle bulaşan hastalıklı talihsizliklerden ve bizi sarıp sarmalayan, birbirimize dolayan, durmadan içinde debelendiğimiz berbat, acı verici, kanlı bir yığın halinde birbirimize bağlayan göbek bağlarından sıkıntı gelmişti - anne-babalar, çocuklar, torunlar, asılan ve cellat, kurban ve işkenceci, gardiyan ve mahkum, yargıç ve zanlı...”