Saturday, February 3, 2018

Selfie'nin Aynasında






‘Görünürlüğün söz konusu olduğu bu ortamda herşey bir tuzaktır’ (J. Lacan)

Selfie kamerayı kendine doğrultmaktır, selfie ismiyle müsemma olarak özünde kendimizin fotoğrafını çekmektir. Kadraja başkaları da dahil olabilir elbette ama yüzümüzün olmadığı bir selfie düşünülemez. Selfie çeken için telefonun LCD ekranı kendini gösteren bir ayna gibidir. İnsanlık tarihinde ilk defa insan hem fotoğrafçı hem de fotoğrafın nesnesi haline gelmiştir. Geçmişe baktığımızda önce portre ressamlığının sonra da portre fotoğrafçılığının selfie ile akrabalık taşıdığını düşünebiliriz, bu konuda çalışmalar da yapılmıştır. Ayrıca gerek Compact gerekse profesyonel (DSLR) makinelerdeki otomatik çekim modu ile kendimizi çektiğimiz günleri de hatırlayabiliriz. Ama bunlar selfie ile ancak uzaktan akrabadır, çünkü otomatik modda makineyi kurup kendilerini çeken insanlar eninde sonunda tanımlanmamış da olsa bir başkasına poz vermektedirler. Poz vermekse -tıpkı portrelerdeki gibi- başkasının bakışının nesnesi olmaktır. Bunun belki tek istisnası Palaroid kameraların ortaya çıkışıdır. Öyle ki selfie’nin gerçek başlangıcı bu kameralara götürülebilir.

İlk defa insanlık kendisini görüp kendisini çekebildiği bir döneme girmiştir. İnsanlığın kendi imajını kendi kendine bu kadar çok ürettiği ve dağıttığı başka bir dönem olmadığını söyleyebiliriz. Mikhail Bahtin’in söylediği şeyi hatırlayarak devam edelim, ‘İnsan asla kendisini göremez’, insan aynaya baktığında bile en fazla ‘aynaya bakan kendisini’ görebilir. Bu yüzden ötekinin bana göre en önemli ayrıcalığı bana bakabilmesidir. Bahtin’in bu yaklaşımını Lacan kuramsallaştırır ve aynanın tamlığı yaratan en önemli unsur olduğunu, sembolik olarak başkalarının aynalaması sayesinde kendimizi tanıyabileceğimizi öne sürer. Burada selfie’nin kendini başkalarına göstermekten ziyade daha çok kendine bakmakla ilgili olduğunu iddia ediyorum. İnsan günümüzde kendine bakabilmenin büyüsüne kapılmış, bunu sürekli ve kolayca yapabilmenin sarhoşu olmuş durumdadır.


Bir çok makalede selfie’nin kendini başkalarına göstermek, beğenilmek, ‘like almak’ ile ilgili olduğu dile getirilmiştir. Bu kolaycı iddiadan yola çıkarak selfie’nin narsizm ile ilişkili olduğu konusunda çok sayıda çalışma mevcuttur. Burada kendini başkalarına göstererek onay almak, böylece bir kimlik inşa etmeye yarayan selfie algılayışını reddetmiyorum. Elbette sosyal ağların bu şekilde işleyen bir toplumsal pratiği var. Ama bu kişiler çeşitli sosyal ağlar üzerinde paylaştıkları tüm imajlar için de geçerlidir. Kişinin sürekli çekme arzusu, hatta belirli bir fotoğrafı başkası çekebilecekken kişinin bunun yerine kendini çekmeyi tercih etmesinin altında daha derin bir anlam olmalıdır.


Selfie’nin basit narsistik bir pratikten çok egonun kendi tamlığından emin olamaması, dolayısıyla birazdan bahsedeceğimiz üzere ‘sembolik’ alanda yaşanan krizden ötürü sürekli kendi imajına dönmesi ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ayna kamerada sürekli görmeye çalışan kişi aslında pratiği itibariyle kendi imajına aşık olan Narkissus’tan ziyade daha çok karanlık bir sokakta cinsel organını başkalarına gösteren, Freudyen anlamda fallus’unun varlığından emin olamayan bir teşhirciye de benzer. Buradaki nüans öznenin aynı anda hem teşhirci hem de röntgenci olmasıdır. Selfie’de özne bakışın hem nesnesi hem de öznesidir, hem bakılan hem de bakandır. Bunu biraz daha açmak gerektiği için Lacan’ın kuramsallaştırmasını izleyelim.



Murat Tırpan, Ayrıntı Dergisi