Tuesday, June 30, 2015
Sabır
Neden Ümitvârım
Sohbet
Bilmiyorum
HİZMET HAREKETİ’NİN ENTELEKTÜEL KAPASİTESİ - 1
Kalem ehli, bu işi, sanatın çeşitli formlarıyla; dilin en müessir vekıvrak imkanlarıyla, edebiyatın farklı yazı türleriyle yapar. Hikaye ile, roman ile, senaryo ile, köşe yazısı ile, şiir ile...bir davayı bayraklaştırır, mesajı yeniden kurar kurgular; acıyı, çileyi, sevinci, tecrübeyi… ölümsüzleştirir; bir değer üretir, çağının sesi ve şahidi olurken hareketin dününü yarına, sonraki nesillere aktarır, hareketin geleceğini tayin eder.
Soru şu: Bugün itibarıyle handiyse yarım asrı devirmiş, dünya çapındaki bir Hareket’ten çok daha fazla sayıda bağımsız aydın ve entelektüel çıkamaz mıydı? Çıktı mı?
Bizde entelektüel, genel itibariyle üniversitede ve basında konuşlanmıştır. Maişetini oralardan tedarik eder. Hizmet'in de onlarca üniversitesi, düşünce kuruluşu ve azımsanmayacak nicelikte de yayını var. Buralarda birbirinden değerli isim var; düşünen, yazan, okuyan...Ne var ki, bu isimlerin büyük bir kısmı gerçek potansyellerini açığa çıkaramamakta, kendi özgün seslerini bulamamakta, kendi öykülerini kurgulayamamakta…Bir nevi memur hayatı içinde imrar-ı hayat etmektedirler.
Peki Hizmet Hareketi’nden beklenen kemmiyet ve keyfiyette entelektüel yetiştirmiyor? İşte kimi nedenler:
1- Dini gerekçeler. Hizmet içinde yetişmiş ehl-i kalem, yazarken doğal olarak kul hakkı, doğruluk, mahremiyet, cinsellik vs. gibi hususlara riayet etmek durumundalar…Akıllarına eseni yazamadıkları gibi, temel kıstaslarla çelişen alanlara da giremezler.
2- Hizmet'in sosyal olaylara bakışında ve duruşundaki müvazenesi ve müteyakkız duruşu yazar kesiminin kırmızı çizgisidir. Her doğru haber yapılamaz. Gazete yapılacak herhangi bir haber, Çin’deki Hizmet kurumunu etkileyebilir. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için" yumurta kufesi" metaforunu hatırlamak yeterli olacaktır.
3- Öteden beri Hizmet'in edebi, düşünce ve dini süreli yayınlarında içselleştirdiği romantik ve sentimental dil ve üslub, zamanla yazarlarını gerçekci tasvirler yapmaktan uzak tutuyor. "Üveyk edebiyatı" diyebileceğimiz ayakları yere basmayan bir edebi anlayış öne çıkıyor burada. Sızıntı dergisindeki hikaye ve denemelerde rahatlıkla görebiliriz bu tarzı, STV'nin sırlı dizilerinde de müşahede etmek mümkün. Bunun bir kısır döngğ olduğu söylenebilir. Zamanın ruhunu yansıtan bir dil ve üslup bulunmalı. Mesela, her zaman ideal fertlerin bayraklaştırıldığı ve onların dasitani hikayelerinin dile getirildiği hakim bir anlatı bina etmenin yanında, mesela Orta Asya’ya gitmiş, oralarda çok çetin şahsi sınavlar yaşamış, mücadeler etmiş, ticarette iflas etmiş bir esnafin da hikayesi, hayal kırıklıkları, ümitleri… anlatılmalı; yine mesela Amerika'ya çok büyük hizmet idealeri ile gelmiş ama sonra çetin ailevi meselelerle karşılaşıp yurda dönen bir öğretmenin kişisel hikayesi de..
4- Yayın kurullarındaki kontrol mekanizması....Dini yayınlardaki sıkı editöryel bir mekanizma bir yere kadar anlaşılabilir; ancak düşünce ve edebiyat ürünlerinde keskin sansür olamaz. Zaten Hizmet'in değerlerini benimsemiş, bu değerleri tecrübi ve terkibi bir zihni hamule ile yoğurarak içselleştirmiş birinin otosansürü bu noktada belirleyici olmalı. Serbest ve güvenli ortamlarda, kişiler üretir, yetişir…Bir edebi veya felsefi metin bir ilahiyatçı tarafından tahlil ve edit edilirse, hür tefekküre kapı aralamak şöyle dursun, düşünce boğulur. Hizmet’ten olan bir düşünürün kendini ifade edebileceği mecraların olması gerekir. Kendi imkanlarıyla bu tür mecralar yarattığında da içinde yetiştiği cemiyette çirkin ördek yavrusu veya kara koyun muamelesine maruz kalmamalıdır.
5- Kendi çocuklarının kıymeti bilinmeli, onlara daha fazla imkan verilmeli; yani istidatlara, mutakbel yazarlara eğilinmeli, özgün ve otantik sesler keşfedilmeli, önleri açılmalı. Son olaylar taşıma suyla değirmen dönmeyeceğini gösterdi. Böyle bir mekanizma kurulmalı, kıdemli olanlar adeta kabiliyet avcısı gibi genç istidatları bulup keşfetmeli, onları yetiştirecek yoğuracak kültürel ortamlar oluşturmalı.
6-Hizmet, eğitim hareketi olarak başlamıştır. Bu tarz, 1990lar hatta 2000ler için belki de en iyi hizmet alanlarından biridir, ama zaman değişmektedir. Belki de zihniyette bir paradigma değişimine ihtiyaç var. Post-modern bir çağda dersanecilik ve okulculuktan gelme didaktiklikten vaz geçilmeli. Fizik ve kimya anlatırken Allah'ı da anlatma anlayışının yerleşik olduğu Hareket’te "doğrudan sonuca bağlama" anlayışı belirgin.Eğitimciden farklı olarak entelektüel yazar, daha yaratıcı ve illa ki bir şey öğretme, bir mesaj verme kaygısına kendisini kaptırmamalı. Düşünceyi bir kanaviçe gibi işlemeli yazar, acele etmeden, telaşa kapılmadan…
7- Hizmet'te İlahiyatçılarla birlikte, daha çok mühendis, doktor, öğretmenlerden müteşekkil sayısalcı bir zihniyet vardır. Sosyal bilimlerden gelen daha fazla eleştiren, sorgulayan, okuyup yazani konuşan… bir zihniyetin yerleşmesi gerekiyor… Sosyal Bilimlerin farkli alanlarında yetişmiş, alanının uzmanı isimler elbette var. Fakat umumiyetle holistik ve integratif bir perspektiften, birikimden yoksunluk da söz konusu. Mesela sosyolojide veya siyaset bilimde akademik kariyer yapmış kendi konusunun uzmanı bir isim sosyal bilimlerin diğer alanlarında mesela filolojide, edebiyatta, sanatın muhtelif şubelerinde, teolojide çok asgari bir malumatla iktifa ediyor; dolayısıyla ortaya komple bir münevver çıkmıyor.
8- Entel, serbest oyuncudur. Kabına sığmaz. Kategorize edilemez.
Hizmet'in 50 yılda oluşturduğu ortak kültür, gelenek, vizyon, muktesabat, deneyim ve konseptler kendi içinden yetkin eserler çıkarabilecek bir düzeyde artık. Hizmet'in hoşgörüsü ve genişliği, kendi içinden çıkabilecek "aykırı" sesleri de tolere edebilecek keyfiyette.
Yaşanan tecrübeler, Hizmet için her anlamda bir dönüm noktasıdır ve hayırlı neticeler hasıl edilebilir. İleride bu süreci, en güzel ve doğru şekilde yazarların kaleminden okuyacağız.
Sunday, June 28, 2015
Ramazan Hocalari
Televizyonda muhtemelen aldığı yüksek ücret karşılığı konuşan hoca “Bir kişi hafız olunca öbür dünya yetmiş kişiye şefaat edecek” diyor.
O zaman marangoz, makale yazmaya çalışan akademisyen, yeni patent için uğraşan girişimci olmanın ne anlamı var? Hepimiz işimizi bırakıp hafız olalım.
Her yıl olduğu gibi bu yılki Ramazan ayında da cami kürsüsünden, ekrandan insanlara bildiğimiz tekrarlaranlatılıyor.
Din adına konuşanların gerçek dünya ile hiç ilgisi yok mu? İslam dünyasında bu kadar sorun varken ve başka medeniyetler Mars’ta araştırmalar yaparken bütün bunlardan nasıl kopuk halde din anlatılıyor?
Bugün dünyanın herhangi bir Müslüman ülkesinde cuma hutbesinde “basın özgürlüğünün önemi” üzerine bir tanecikhutbe verilebilir mi?
Yanlış dindarlaşma
Tuhaf bir geleneksel ve kültürel dindarlık algısı üretildi. Neredeyse “hayatın hiçbir reel alanına hitap etmeyen bu algı”, kendi içinde bazı ritüellerin sürekli yapılmasını öneriyor.
“Şu kadar hatim indir, şu kadar salavat getir” gibi bir omurga üzerine kurulan bu dindarlaşma daveti, Müslümanlar’ın içinde bulunduğu tatlı uyuşukluktan rahatsız olmamasınısağlıyor.
Merdiveni kullanıp daldaki kirazları toplamak yerine sürekli merdivenin güzelliklerini, ona dokunmanın faydalarını öne çıkaran bir dindarlaşma tarzı bu.
İçinde asla “beş tane adam gibi tarih kitabı yazan cennete gider” veya “ömründe on tane patent alıp insanlığa katkıda bulunan çok sevap kazanır” gibi bir yaklaşım olmayan buyanlış dindarlaşma, Müslümanlar’ın dünyadaki fiyaskosunusorun etmiyor.
Son 50 yılda Osmanlılar’ın ve Selçuklular’ın Anadolu’ya yaptığı camilerden daha fazla cami yapmış bu dindarlaşma, halbuki camilerin ne kadar büyük bir mimari fiyaskoolduğunu göremiyor bile.
İki kahrolası strateji
Ramazan İslamı’nı anlatanlara bakınca onun “iki büyük kurnazlığın üzerine kurulduğunu” görmek mümkün:
Birincisi, sürekli olarak şu basit sorun akla getirilmiyor: “Peki, bu tahrif olmuş dinleri takip eden Batılılar neden bizden daha başarılı?”
Böylece dünya ve Müslüman arasındaki bağ öldürülüyor. Bir zaman sonra hiçbir somut etkisi olmadığı halde dindarlar,kapalı bir çevrim içinde konuşmak ve hareket etmekten zevk alır hale geliyor.
İkincisi, yanlış bir doğa algısı anlatılıyor.
“Sen istediğin kadar hatim oku maçları Barcelona kazanıyor, akıllı telefonu Amerikalı yapıyor, neden?”
Daha açık yazalım. Allah daha çok namaz kılanın veya daha çok hatim indirenin sporda, mimaride, teknolojide başarılı olacağı bir evren yaratmadı.
Allah adil ve hikmet sahibi olduğu için yarışı “daha çok hatim okuyan değil işin hakkını daha çok veren kişi” kazanıyor.
Geleneksel vaizler, bu sorunu aşmak için hemen “bu dünya onlar, ahiret Müslümanlar içindir” gibi argümanlara girerler. Müslümanlar’a “dert etmeyin dünyadaki bu geri kalmışlığı, önemli olan ahiret” demeye getirirler.
Peki, sokakları kirli, siyaseti kirli velhasıl bu dünyası mamur olmayan Müslümanlar’ın ahireti mamur ve mutlu mu olacak?
Yaşadığı ülkelerde ağaç bırakmayan, birbirini öldürmekten çekinmeyen, mesela sağlık teknolojisi alanında insanlara bir buluş ile hizmet edemeyen Müslümanlar, sırf namaz kıldığı, hatim indirdiği, sakal bıraktığı veya 15 defa umreye gittiği için Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilir mi?
Gokhan Bacik