M. Abid Cabiri, Arap İslam siyasi tarihini üç anahtar terimle açıklamaya çalışır: Akide, kabile ve ganimet. Büyük ölçüde İbn Haldun sosyolojisinden hareket eden Cabiri'ye göre bu üç terim tarihin gizli siyasi aklın belirleyicileridir.
Hz. Muhammed (sas)'in ve O'nu takip eden büyük ıslah hareketlerinde ilk aşamada rol oynayan “akide” yani inançtır. İnanç aşamasını “kabile” asabiyeti üzerinde yükselen devlet takip eder. Sonraki dönemlerde ise temel itici güç “ganimet”tir.
İslam dünyasının modern durumunda İbn Haldun'dan mülhem bu kavramsallaştırmanın açıklayıcı olabileceğini düşünebiliriz. Üç büyük göç dalgasının üçüncüsü inanılmaz bir hızla sürmektedir. Yer küresi ölçeğinde konar-göçerlerin yerleşik hayata geçişi binlerce sene sürdü; kırsal yerleşiklikten kente göç de belli bir tempoda oldu, ancak şimdi hem kırlardan kentlere hem kentlerin periferilerinden merkeze nüfus hareketi hızla sürmektedir.
Türkiye ve İslam dünyasında iki vakıa modern patalojimize işaret eder: biri İslam toplumlarının tamamının zoraki, mekanik yöntemlerle modernliğe dahil edilmeleri, diğeri yaşamadıkları ve içinden süzüp çıkarmadıkları siyasal rejimlerle yönetilmeye maruz kalmaları. Merkez sağ ve merkez sol ile her iki kanadın aşırı partileri birer sınıfı iktidara taşımak üzere demokratik mücadeleye katılırlar, bizde ise kabile asabiyeti ve kent aşiretleri birer parti olarak teşekkül etmişlerdir. Toplumlarımızın zoraki yöntemlerle Anavatan (Batı)'ın reform paketleri ve ekonomik programları çerçevesinde kalkınma ve büyüme politikaları takip ettiğinden, üretim yapısı ile dağılım arasında bir tutarlılık kurulamıyor. Bizim gibi ülkeler, birer periferi birimler olarak Anavatan Batı'nın ekonomik ve buna bağlı askerî ve politik güçlerini ayakta tutmak ve sürdürmek üzere programlanırlar, bu açıdan her ekonomik hamle ve büyüme bizden çok Anavatan'a fayda sağlar. Bu çerçevede mesela İstanbul'da üçüncü havaalanının inşa edilmesi Batı dünyasını tedirgin etmez, aksine gücüne yeni güç katar. Tıpkı ColaTurca'nın bir rakip olarak piyasaya girmesiyle CocaCola'nın iç piyasadaki payının yüzde 60 artması gibi.
Sorun sadece mecbur edildiğimiz üretim yapısında değil fakat bölüşümdedir. Kapitalist piyasa gelişmiş ülkelerde bölüşümü, kaynak dağılımını belli kurallara ve sisteme bağlamıştır. Bizde ise “ganimet” olarak dağıtılmaktadır. Bu yüzden üretim biçimi ile kaynak/gelir bölüşümü arasındaki uyuşmazlık siyasi kavgaların da temelini teşkil eder. Devleti ele geçiren kabile, mülkü bürokratik mekanizmalarla bildiği gibi dağıtır.
Tarihsel ve maddî toplumsal karşılıkları olmadığından eninde sonunda merkez sağ ve merkez sol partiler, sosyalist ve liberal siyasetler çökecekti, çöktü de. Eninde sonunda İslam dünyası kendi reel ihtiyaçlarından ve ahlakî ideallerinden neş'et eden politikalara yönelecektir. Siyaset “özgürlük”, “ahlak” ve “adalet”i esas almaya başladığında devlet kabile, iktidar mülk, milli hasıla ganimet olmaktan çıkacaktır. Bu sağ ve solun değil, İslamcı siyasetlerin işidir. Üçüncü nesil İslamcılar, “devleti kurtarma” veya “devleti ele geçirme”yi bir kenara bırakıp “devleti yeniden tanımlama” işine girişebilselerdi bunu bir ölçüde başarırlardı. Bu da ancak sağlam kelamî ve fıkhî zeminde altenatif siyaset geliştirmeye bağlıydı. Ne var ki üçüncü nesil İslamcılar, kentlere akın eden bedevi sosyolojinin asabiyetten kaynaklanan enerjisini temel aldılar. Kendileri de o sosyolojinin ürünüdürler, dolayısıyla “milli irade, aziz milletimiz, halkın desteği vb.” sublimasyonlarla bedeviler haderilerin sahip olduğu her neye sahipse onlar da ona sahip olmak istediler. Kendi siyasi liderlerini çıkaran bu bedevi sosyolojinin akidesi “aziz milletimiz, milli irade”, kabileleri haderilerin güç ve servetine göz dikmiş aşiretler koalisyonu; demokratik yollarla ele geçirdikleri bürokratik ve maddi-ekonomik kaynaklar da aralarında bölüştürdükleri ganimettir.
Üçüncü nesil Türkiye İslamcıları, haderilere özenip iktidar biçimini ve hayat tarzını taklit etmeseydi, sosyal, siyasî ve fikrî üç İslamcı versiyon yeni bir iktidar felsefesi üzerinde mutabakata varsaydı bu durum değişebilirdi. Başaramadık. Mısır ve Suud selefileri bu işi hiç başaramazlar. Teorik ve potansiyel imkân Müslüman Kardeşler'de idi, küresel sistem şimdilik yürüyüşünü durdurmak istedi ama yürüyüş devam edecektir.
Ali Bulaç
Zaman Gazetesi, 27.06.2015