Tuesday, June 30, 2015

Sohbet



Bilindiği üzere Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) lâl ü güher sözüyle din, bütünüyle nasihatten ibarettir ve dinin ruhu olan bu nasihatler de işte bu sohbet atmosferlerinin semeresidir ki bu, ferdî ve içtimaî plânda dinin yaşanıp yaşatılabilmesi için zaruret ölçüsünde bir ihtiyaçtır. Sohbeti sohbet yapan en temel unsur, onun “Cânan” etrafında cereyan ediyor oluşudur; dış görünümü itibariyle sohbet edalı olsa bile dâyesinde marifetullah mayalanmayan birliktelikler sohbet sayılamaz!

Öte yandan sohbetin derinleşmesi ve muhatapların da katkısıyla enginlik kazanabilmesi için onun, hadisin ifadesiyle “tezâkür” boyutlu cereyan etmesi de ayrıca önemlidir.

Şu da bir gerçek ki hâl dilinin sohbeti, kâlden daha tesirlidir. Hatırlanacağı üzere Sultan-ı Rusül Efendimiz’in beyanlarına göre hakiki mü’min, görüldüğü zaman Allah’ı hatırlatan bir dildir. Her ne kadar her sohbette bu insibağdan bir yansıma bulunsa da Allah dostlarının sözlerinden, bakışlarından, yüz hatlarından, dudak ve el hareketlerinden öyle bir ruh ve mânâ akışı hâsıl olur ki onu, kitaplardan okuyarak elde etmek mümkün değildir. Bir hak erinin namazda kıvrım kıvrım kıvranmasının, huzur-u ilâhîde iki büklüm olmasının, kalbinin haşyetle çarpmasının ve yanaklarının gözyaşlarıyla ıslanmasının o meclise dolduracağı mânevî havayı doğrudan doğruya onun atmosferine girmeden ve onunla diz dize gelmeden teneffüs edebilmek imkânsızdır. Anlattığı konunun içine giren, oturduğu yerde kendini unutup resmettiği hâdisenin aktör veya figüranlarından birisi haline gelebilen ve âdeta “fenâ fi’s-sohbet” olabilen bir nefesin solukları, ölü gönüllere bile hayat üfleyen iksirlerdir. Zaten bir insanın diri kalabilmesi de, böylesine bir atmosferden beslenmesine ve oradan doldurduğu heybesini başkalarına da taşıyıp etrafına hayat üfleyebilmesine bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında Müellifimiz’in, “Hâl ile hallolmayacak mesele yoktur!” şeklinde sıklıkla tekrarladığı hakikat, günümüz nâsihleri için çok şey ifade etse gerek!

**
İnsanı hakikate ulaştıran iki temel yoldan birisinin “sohbet”, diğerinin ise “hizmet” olduğu da unutulmamalıdır. Zira insanı “yaşatma” ufkuna ulaştırmayan sohbet, sohbet değildir; temsille hayat bulmayan, pratiğe dönüşüp yaşatma idealiyle insanı yollara düşürmeyen ve fark ettiği güzellikleri başkalarına da tattırmayı hedeflemeyen sohbetin semeresi yok hükmündedir.