Cenab-ı Hakk’ın eşi, menendi, benzeri, zıddı, niddi bulunmadığından, yani zıtlarıyla tanınıp bilinebilecek durumda olmadığından O (celle celâluhu), şiddet-i zuhurundan gizlenmiştir. Her şey O’ndandır. Ve her tecellinin verâsında, o verânın da verâsında O vardır. Ancak bütün eşya ve hâdiseleri görebilecek bir göz lazım ki, eşya ve hâdiselerin dışına sıyrılıp çıksın da bu Hakikat-i Uzma’yı tam müşâhede etsin. Mümkin bir varlık olan insan için bu mümkün değildir. Çünkü insan kendi hakikatinin üstüne çıkamaz. Eşya ve hâdiseleri rahatlıkla aşamaz. Bütün âlem ne ise kendisi de odur. O, evrensel umumi tecelliden sadece bir parçadır. Binaenaleyh insan, bütün eşya hakkında sağlam ve isabetli bir hükme varamaz. Şayet bütün eşya ve hâdiseleri birden görmek mümkün olsaydı, belki o zaman insan bu mevzuda hakikate yakın bir hüküm verebilirdi. İnşâallah bir gün görmenin, duymanın, hissin binde binine ulaşılacak bir âlem gelecek ki o, ruhun bedene hâkim olmasının zuhur ettiği andır. İşte o zaman ruh merciini bilecek, bulacak, tanıyacak ve o büyük hakikate erecektir.