Orta Doğu toplumları, bugün dünyada geçerli olan uluslararası ilişki modelini ve bu modele göre işleyen iç ve dış egemenlik kurumlarını iki sebepten oluşturamadı. Birinci sebep aşiret yapılarının, daha üst ulus örgütlenmesine geçişi engellemesi, ikincisi ise güçlü ve derin mezhep yapılarının alternatif bir bağlılık odağı oluşturmasıydı. Bu genel standardın dışına Osmanlı sayesinde bütünüyle sadece biz çıkabildik. Unutmayalım mezhep ihtilafları toplumsal-siyasal çatışmaların sebebi değil sonucudur. Suud hanedanı İran'a mezhep farkı yüzünden değil, çıkarları çeliştiği için düşman. Bu düşmanlıkta avantajlı konuma geçmek için mezhep ihtilafına sarılıyor. Böylece politikasına toplumsal destek arıyor ve maalesef buluyor. Ekleyelim: İslâm tarihi boyunca mezhep ihtilaflarının hiç biri itikada dair yorum farkından çıkmamıştır, siyasî içtihat farkları kendine mezhep kisvesi uydurmuştur.
Yüzyıllar boyu Osmanlı ve İran, Türk unsurun hakimiyetinde birbirinin amansız düşmanı olarak savaştılar. Sonunda bir taraf galip gelmeyince, en uzun süreli barışı kurdular. 19. yüzyıl başında bu denge Arap yarımadasında ortaya çıkan ve bugün Suud yönetimi tarafından temsil edilen Selefi mezhebinin devreye girmesi ile bozuldu. Sultan Abdülhamid'in Necef ulemasını harekete geçirerek çok emek harcadığı Şii-Sünnî uzlaşması, bugünün siyasî ihtilaflarını çözmek için model olmalı.
Zaman Gazetesi, 5 Ocak 2016