Tuesday, June 20, 2017
İnsanlığın Tek Yönlü İlerlemediğine Örnek: Japonya
Japonya hakkında Batı’ya uzun süre hâkim olmuş fikirlere bakabiliriz. Japonya üzerine II. Dünya Savaşı’na dek yazılmış neredeyse tüm eserlerde, Japonya’nın bütün bir XIX. yüzyıl boyunca, Ortaçağ Avrupası’ndakine benzer bir feodal rejimde yaşadığını; ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında, yani iki üç asırlık bir gecikmeyle, kapitalist çağa girdiğini ve sanayileşmeye kapılarını açtığını okuruz. Bütün bunların yanlış olduğunu biliyoruz artık. Zira her şeyden önce, askeri bir anlayışa sahip, dinamizm ve pragmatizmle dolu olan, Japon “feodalizmi” denen şeyin Avrupa feodalizmiyle ancak yüzeysel benzerlikleri vardır. Aslında son derece özgün bir toplumsal örgütlenme biçimini temsil eder. Ayrıca daha da önemli başka sebepler var: Daha XVI. yüzyılda Japonya sanayisi olan bir ulustu ve on binlerce zırh, kılıç, bir süre sonra da top ve tüfek üretip Çin’e ihraç etmişti. Aynı çağda, Japonya’da Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden çok daha fazla insan yaşıyor, daha çok üniversite bulunuyordu, okuma yazma oranı da daha yüksekti; sonuç olarak, Batı’ya hiçbir şey borçlu olmayan bir ticaret ve finans kapitalizmi, Meiji restorasyonundan önce gelişme halindeydi.
Demek ki iki toplumun aynı gelişim çizgisinde art arda yer alması şöyle dursun, aslında bu iki toplum paralel yollar izlemiş, ama bunu tarihin her ânında muhakkak çakışacak şekilde yapmamışlardır; sanki ellerinde aynı oyun kâğıtları varmış da bunları farklı sırayla oynamaya karar vermiş gibidirler. Yapılabilecek başka pekçok karşılaştırma gibi Avrupa ile Japonya karşılaştırması da tek yönlü ilerleme fikrine meydan okur.