Bazı hak dostları, yukarıdaki hadisi zikrettikten
sonra şöyle demişlerdir:
“Açlık ve
susuzlukla onun gezdiği yeri daraltın, sıkıştırın!” Bu şu mânâya gelir: Az yiyin, az için, hayrete
varın, böylece şeytanın sizin içinizde gezmesini önlemiş olursunuz. İstediği
her zaman istediği her şeyi yiyen ve içen kimsenin, şehevât-ı nefsâniyesine
düşkün olması gayet normaldir. Böyle bir insanın kafasına şeytan zimam
(gem) takar ve ihtimal o kimse bir daha da o zimamdan başını kurtaramaz.
Binaenaleyh insan evvelâ perhizle kendisine hâkim
olduğunu göstermeli ve iradesinin hakkını vermelidir.
**
Eğer kendimizi bir kalbî operasyona
tâbi tutmak istiyorsak, kâinat kitabını karşımıza alacak ve onu sayfa sayfa
okumaya çalışacağız. Bir gün yıldırımı, şimşeği ve yağmuru tahlil edecek ve
tahlil ettiğimiz bu sayfa o gün için bize yetecek ve bizi doyuracaktır. Bir
gün, bulutların üstüne çıkacak, yıldızlarla münasebete geçecek, onlar
arasındaki nizam ve âhengi yakalamaya çalışacak ve bununla kalbimizi
doyuracağız. Bir gün, şakır şakır akan ırmakların başına gidecek, başka bir gün
öten kuşları ve bülbülleri dinleyecek onlarla doyup tatmin olacağız. Bir gün
fikren ceninin safahatını takip edecek, bir gün bir rüşeyme göz ve kulak
kesilerek onu takibe koyulacak, bir gün nevbaharda gezerek, baharda
yeşilliklere selâm durarak ve çeşitli hâdiseler karşısında onları okumak
suretiyle dolup taşacak ve böylece üzerimizde bir bulut mahiyetinde bulunan
gafleti bertaraf etmiş olacağız. Yoksa şeytanın, bu şekilde fikrî ve ruhî
ameliyeye kendisini tâbi tutmayan kimsenin burnuna bir kanca takması gayet
normaldir. Ve böyle bir kimsenin “Ben mescitteyim” demesi de bir şey ifade
etmeyecektir.