Tuesday, May 1, 2018

Sen kendini bir kuru üzüm çubuğu bilmelisin



“Ucub, hastalıklı bir ruh hâletidir ve insanı baş aşağı götüren, amellerini yiyip tüketen bir virüstür. İnsan böyle bir hastalığa düçar olur ise, yaptığı güzel şeylerde kendisine düşen bir şey olmadığını düşünmelidir. Mesela ben şöyle düşünmeliyim: Nice akıllı kimseler görüyorum ki, Eflatun kadar zeki, Sokrates kadar sistemci, Bergson kadar iç aydınlığına sahip, Paskal kadar aşk ve vecd insanı.. benim ne liyakatim vardı ki Cenâb-ı Hak onu değil de beni Müslüman kıldı? Evvelde Allah’a ne takdim etmiştim ki karşılığında Cenâb-ı Hak bana iman nimetini verdi? Hiçbir liyakat izhar etmediğim halde Cenâb-ı Hak beni halka bir şey anlatma mevkiine yükseltti. Dereden tepeden söz ederken, halk dinledi ve sonra da bir şeyler oluyor ümidine kapıldılar?!

Bu meseleyi büyük müceddidin şu yaklaşımıyla noktalayalım: Sen kendini bir kuru üzüm çubuğu bilmelisin. Nasıl ki o şerbet tulumbacıkları üzümler, kuru bir üzüm çubuğundan beslenirler ve üzüm çubuğu o üzümlere bakıp da gururlanmaz, bunları ben taktım diyemez. Çünkü kuru bir üzüm çubuğu bu üzüm salkımına medar olamaz. Öyle de hiç ender hiç olan nefsin, kendisine takılan meziyetlerle fahirlenmeye ve kendisini beğenmeye hakkı yoktur. Liyakatim vardı da benimle gösterildi demeye de hakkı yoktur. Belki şöyle demelidir: Çok fazla liyâkatliler vardı. Benim de sadece ihtiyacım vardı. Aczim ve fakrım bir dua halinde Rabbime yükseldi. O, bu dua ve ilticayı aczimin ve fakrımın ifadesi olarak kabul buyurdu da emsâlim içinde liyâkatım olmadığı halde beni de ehl-i secde kıldı, deyip nefsini hor görmeli, gururunu kırmalı ve ucbe düşmemek için elinden geleni yapmalıdır. Evet, her mü’min kendisini böyle bilmelidir.