Yüce dinimizin temel unsurlarından olan günlük beş vakit namazın son halkası, yatsı namazıdır. Akşam namazının vakti çıktıktan sonra yatsı namazının vakti girer ve sabah namazı vaktine kadar devam eder. Yatsı namazı, uyumadan önce günün son demlerinde Rabbin huzuruna durmayı, günü O"na ibadet ile sonlandırmayı ifade eder. Bu sebeple bir günün bitiminde yapılacak en son iş olması ve mümkün olduğunca geç kılınması tavsiye edilmiştir. Bununla ilgili olarak Muâz b. Cebel (ra) bir hatırasını şöyle anlatır: “Yatsı namazı için Resûlullah"ı bekledik. O kadar gecikti ki, artık gelmeyeceğini zannettik. İçimizden biri, "(Herhalde) Resûlullah namazını kıldı (bize namaz kıldırmaya) çıkmayacak." dedi. Bir müddet sonra Resûlullah (sav) çıkageldi. Kendisine: "Ey Allah"ın Resûlü! Senin gelmeyeceğini zannettik. Hatta içimizden biri, "(Herhalde) Resûlullah namazını kıldı (bize namaz kıldırmaya) çıkmayacak." bile dedi." deyince, Resûlullah şöyle buyurdu: "Bu namazı gece karanlığında kılın (geciktirin)! Bu namaz nedeniyle diğer ümmetlere üstün kılındınız, çünkü sizden önce bunu hiçbir ümmet kılmadı."”
Bedevîlerin gece karanlığına kadar develeriyle meşgul olmalarından ötürü yatsı namazını “ateme (karanlık)” diye isimlendirmelerine karşı çıkan Yüce Peygamber (sav), bu namaza Allah"ın Kitabı"nda anıldığı üzere “ışâ” yani “ortalık kararınca kılınan namaz” denilmesini istemiştir. Münafık tabiatlı insanlara son derece zor gelen iki namazdan biri yatsı namazı, diğeri de sabah namazıdır. Böyle olunca da bu iki namaza devam etmek, kişinin Allah"a teslimiyetinin ve inancındaki samimiyetin bir göstergesi kabul edilebilir. Hatta yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılan kişinin, o gecenin tamamını namaz kılarak geçirmiş gibi ecir kazanacağı Peygamberimiz tarafından müjdelenmiştir. Bu kadar önemine ve faziletine rağmen yine de insanların değerlendiremedikleri bu nadide vakitler, Hz. Peygamber tarafından, aslında yerlerde sürünerek de olsa gidilip kaçırılmaması gereken namazlar olarak tanımlanmıştır.