Wednesday, November 10, 2021

Tehlikeli Oyunlar'ın Oyunları


Toplumsal yaşam Oğuz Atay’a göre -Berne’ün terminolojisiyle konuşursak- bir ‘ bad game ’ yani ‘kötü oyun ’dur. Toplum içindeki yaşamda “ [g]erçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür ” (TO.110). “Ülkemiz büyük bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca, biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız. Küçük topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek günlük oyunlarımıza başlarız.” (TO.351) Roman kişisi Hikmet ise bu oyuna katılmak istememektedir, ‘oyuna gelmemek ’ için gecekonduya taşındığını söyler. Oyun, romandaki en geniş anlam oylumuna sahip imgedir. Oyun sözcüğü metinde, olumludan olumsuza geniş bir yelpaze içinde, somut ve soyut birçok kullanımıyla birlikte yer alır: hepsini oyun diye adlandırır Atay; aralarındaki karşıtlıkları/nüansları vurgulamaz; neyin hangi tür bir oyun olduğunu çözmeyi ise okuruna bırakır. “Tehlikeli Oyunlar ”ın; anlamın kesin sınırlar içinde sunulmadığı modernist, yoruma ‘açık yapıt’ larla kesiştiği noktaların en önemlilerinden biridir bu.

Başlığı ‘ oyun ’ olan bir tablo oluşturuyormuşçasına, tualin her karesini uygun renklerle beziyordur Atay. Kimi yerde roman kişisine kimlik geliştirme oyunları oynatıyordur; “ [b]izden de iyi bir oyun çıksın. Mış gibi yapmaktan usandım, ” (TO.411) diyordur Hikmet. Olumlu bir oyundur bu; roman kişisini, gecekonduda kurmak istediği gerçek ‘Ben ’ine ulaştıracaktır. Metnin kimi yerinde de varoluşsal hesaplaşmasını yaparken “ meselenin ciddiyetine dayanama[mış], oyunlarla durumu örtbas etmek iste[miştir]” (TO.334); bu oyun, Berne’ün ‘ kötü oyun’ dediği olumsuz türdendir, kaçışı amaçlar. Belki, yine romanda yer alan ve doruk noktasını da evlilik konulu olanın oluşturduğu ‘ kötü ’ damgalı burjuva yaşam oyunlarından daha masumdur, ama aldatmaya yönelik olduğu için ‘ kötü oyun ’dur. Romanın içinde oyun çeşitlemeleri aramak için bir gezintiye çıktığımızda; mistik içerikli kutsal üçleme oyunu, yazma oyunu, tiyatro oyunu, romanın ana düşüncesinin sahnelendiği ‘ büyük oyun ’... diye uzayıp giden bir liste oluşturabiliriz. Tablosunu; at yarışı oyunu, bilye oyunu, iskambil oyunu, çocuk oyunu, futbol oyunu, sözcük oyunu... gibi farklı alanlardan oyun türleriyle donatır Atay; ‘ oyun ’ sözcüğü içeren deyişler, deyimlerle renklendirir onu; ‘ oyuna gelmek ’ deyimini sıkça kullanır, Hikmet kızdığında, “ burada oyun oynanmıyor ” (TO.467) dedirtir ona.

**
Matematiksel/entelektüel aklın, bütünsel aklın yalnızca bir bölümü olduğunun Atay farkındadır. Bunun için de, bilinçaltının dehlizlerine inerek Descartes’ın yüzeysel bilincini aşmasına karşın determinist/materyalist bir eğilimle her sorunu libido aracılığıyla çözmeye çalışan Freud’dan çok, kendini, aşkın bir düzlemde yoluna devam eden Jung’a yakın hissettiğini söyler. Pirsig’in, karşıt görünümlü iki disiplini bir araya getiren sıradışı kitabı “ Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı ”nı bir süre başucu kitabı yapmış olmasının nedeni de; onun, tek yönlü değil, bütünsel bir akıl arayışı içinde olmasından kaynaklanır. Bu çok sevdiği kitapla ilgili olarak şöyle diyordur günlüğünde: “ [B]atılı motosikleti ile -teknolojisi ile- Zen’i -yüce değerleri- bağdaştırmak istiyor. Pirsig istiyor ki, Plato ve Buda uzlaşsın. ‘Rationality’ ile duyarlığı bağdaştırmak istiyor (...) Teknoloji ile sevgi birleşsin is tiyor. ” (G.232) Sedat Düzkan, Atay’la duygusal akıl ve sezgi konusunda konuştuklarını anımsıyordur: Yalnızca sanatta değil, bilimde de sezginin önemli olduğunu, çok değer verdiği bilim insanı Cahit Arf’ten yola çıkarak şöyle anlatıyordur Atay: “ Cahit Arf’in bilim adamı olarak bir üstünlüğü de şuradan kaynaklanır. Diyelim ki bir problemde altı tane çözüm yolu görülmektedir. Bunlardan bir tanesi doğru yoldur. Sıradan bir bilim adamı ilk yolu dener önce, sonra ikinciye geçer. Cahit Arf ise sezgi boyutunu devreye sokar. Diyelim ki beşinci alternatiften başlar. ”