Saturday, August 17, 2013

İnsancı İlke ve Doğa Kanunları


Canlıların var olması için gerekli olan şartlar sıradan şartlar değildir.Ancak çok çok hassas değerlerin seçilmesi sonucun­da bütün canlıların ve biz insanların varlığı mümkün olmuş­tur.20.yüzyıldaki bilimsel gelişmeler sayesinde bahsedilen birçok hassas değer açığa çıktı.Canlıların ve insanın var olma­sını mümkün kılan bu hassas ayarların varlığı, bilim insanlarının da dikkatini çekti ve bu durum İnsancı İlke (Anthropic Principle) olarak isimlendirildi.İnsancı İlke yaklaşımı, ilk ola­rak Brandon Carter tarafından 1974’te kullanıldı ve o günden beri bilim, felsefe ve teoloji alanında birçok tartışmaya konu olmaktadır.
İnsancı İlke ile hem doğadaki yasaların hem de fizikî dün­yadaki oluşumların, insanlığın varlığını mümkün kılacak şe­kilde kritik değerlere sahip olduğu söylenir.Bu kitapta, doğa yasaları ile sabitlerin tasarımı ve fizikî dünyadaki oluşumların tasarımı iki ayrı aşama olarak ele alındı.Doğa yasaları ile sa­bitlerin tasarımı ile kastım, maddeye içkin olan ve evrenin her yerinde geçerli olan yasaların ve sabitlerin tasarımıdır.Örne­ğin çekim gücünün mevcut özellikleriyle varlığı veya proto­nun kütlesinin elektronun kütlesine oranı böyledir.Söz konu­su hassas ayarların bir kısmı şu on örnekle gösterilebilir:
1- Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton ve elektro­nun kütleleri mevcut şekilde olmalıdır.Eğer protonun kütle­sinin elektronun kütlesine oranı 1836/1 oranında olmasaydı, canlılığı mümkün kılan uzun moleküller oluşamazdı.
2- Protonlar ve elektronlar çok farklı kütlelerine karşın elektrik yükleriyle birbirlerini dengeler.Eğer bu denge sağlan­masaydı canlılık için gerekli atomlar oluşamayacaktı.Elektro­nun elektrik yükü biraz farklı olsaydı yıldızlar oluşamazdı ki bu da bizim var olmamamız demektir.
3- Güçlü nükleer kuvvet çekirdekteki proton ve nötronları bir arada tutar.Bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, hidrojen dı­şında hiçbir atom, dolayısıyla canlılık oluşamazdı.
     4- Zayıf nükleer kuvvet biraz daha güçlü olsaydı, Big Bang’de çok fazla hidrojen helyuma dönüşürdü.Eğer bu kuv­vet biraz daha zayıf olsaydı, yıldızlardaki ağır elementlerin oluşumu olumsuz etkilenecekti ve canlılık oluşamayacaktı.
5- Elektromanyetik kuvvet daha şiddetli olsaydı kimyasal bağların oluşumunda sorun çıkardı.Eğer daha zayıf olsaydı da kimyasal bağların oluşumu sorunlu olurdu ve canlılık için mutlak gerekli olan karbon ve oksijen atomları yetersiz kalır­dı.
6- Çekim kuvveti daha şiddetli olsaydı, tüm yıldızlar bu kuvvetin gücüne direnemeden karadeliklere dönüşürdü.Eğer daha zayıf olsaydı, ağır elementleri oluşturacak yıldızlar oluşamayacaktı.Her iki durumda da canlılık mümkün ola­mazdı.
7- Hayat için gerekli atomlardan en önemli ikisi karbon ve oksijendir.Bu atomlardan karbonun oksijen atomunun rezo­nansına oranı daha yüksek olsaydı canlılık için gerekli oksijen yetersiz olurdu.Eğer mevcut olan olağanüstü hassas oran da­ha düşük olsaydı canlılık için gerekli karbon yetersiz olurdu.
8- Hayat için büyük önemi olan karbon ve oksijen atomla­rının oluşumu rezonans seviyelerine bağlı olduğu gibi, helyum atomunun rezonansına da bağlıdırlar.Helyumun rezonansı yüksek olsaydı yaşam için gerekli karbon ve oksijen miktarı yetersiz olurdu, eğer helyumun rezonansı düşük olsaydı yine yaşam için gerekli karbon ve oksijen miktarı yetersiz olurdu.
9- Nötronların mevcut kütlelerinden daha az veya daha fazla kütleye sahip olmaları durumunda da canlılığın oluşu­munu olanaklı kılacak süreçler gerçekleşemezdi.
10- Zayıf nükleer kuvvet, güçlü nükleer kuvvet, elektromanyetik kuvvet ve yerçekimi kuvvetinin belli hassas ayarlamalar gözetilerek yaratılmaları gerektiği gibi, birbirlerine göre uy­gun şekilde de yaratılmaları gerekmektedir.Bu hem galaksi­lerin ve yıldızların hem de tüm canlıların var olabilmesi için gerekli çok hassas bir dengedir.Bu hassas dengeye şöyle bir örnek verilebilir: Çekim kuvvetinin elektromanyetik kuvvete oranı sırf 1040’da 1 oranında bile değişseydi, yıldızların oluşu­mundaki olumsuzluklar canlılığın oluşumuna izin vermeye­cek seviyede olurdu.
Evrende mevcut olan bu hassas ayarların hepsinin birden gerçekleşmesiyle ancak canlılığın mümkün olduğuna dikkat edilmelidir.Olasılık hesapları açısından, bu tip durumlarda, bütün olasılıkların çarpımının, amacın gerçekleşmesinin ola­sılığını verdiğini unutmamalıyız.Örneğin S sonucunun ger­çekleşmesi ilk olarak milyarda bir, ikinci olarak katrilyonda bir, üçüncü olarak trilyonda bir olasılıklarının hepsinin ger­çekleşmesine bağlıysa; S’nin gerçekleşme olasılığı “milyar x katrilyon x trilyon’da 1”dir.
Bunlar da göstermektedir ki modern bilimle son dönemde ortaya çıkan veriler, tarih boyunca tasarım delili ile ortaya ko­nan anlayışla uyumludur.Canlılığın varlığı, birkaç olasılıktan birine bağlı basit bir olasılıkla ifade edilemez; canlılığın varlığı için gerekli çok basit bir ön şart, örneğin sırf 10.maddede­ki şart bile 10 üzeri kırk’ta 1 olasılığa denk gelmektedir ki bu olasılık “trilyon x trilyon x milyar x on milyonda 1” demektir.Böyle bir olasılığın ne demek olduğunu şöyle bir örnekle anlatmaya çalışayım: Dünya’nın çöllerinde, plajlarında ve okyanusların­da var olan bütün kum tanelerinin içine bir tek kum tanesini sakladıktan sonra, tüm bu kumlardan rastgele bir şekilde bir kum tanesi çeken kişinin, saklanan tek kum tanesini bulma olasılığı bile 10 üzeri 40’ta 1 olasılıktan çok daha yüksektir.Üstelik 10 üzeri 40’ta 1 olasılık, mevcut yüzlerce hassas ayardan sadece birisini göstermektedir.