Thursday, May 28, 2015

Diyanet ve Sünniliğin Katolikleştirilmesi

“Mercedes hikayesi” ile Diyanet etrafında yapılan tartışmaların şimdilik en büyüksosyal sonucu şudur: Diyanet -örneğin geçen yıla göre- üzerinde daha az ulusal uzlaşı olan bir kurum haline gelmiştir.

Artık toplumun önemli bir kesimi Diyanet teşkilatını “belirli bir siyasi partiye yakın olarak” görüyor.

Diyanet’i idare edenler şunu düşünmelidir: Bütün sorunlarına rağmen Diyanet teşkilatı, Cumhuriyet’in başından bugüne kadar “toplumun büyük bir kesiminin üzerinde uzlaştığı, benimsediği ve politik bir kavganın parçası görmediği” bir kurum olagelmiştir.

Yazık ki, son dönemdeki tartışmalar ile Diyanet üzerindeki bu toplumsal uzlaşı 

büyük oranda ortadan kalktı.

 Bir tür ruhbanlaşma

 
Öteden beri “İslamiyet’te ruhban sınıfı yoktur” deniliyor. Bu elbette doğru.

Ancak son Diyanet tartışmalarında kullanılan dini lider kavramı bu konuda artık bir sorun olduğuna işaret ediyor.

Dini liderlik, Katoliklik gibi Hıristiyanlık’ta veya Şiilik’te vardır. Sünni düşüncede “dini lider” diye bir şey yoktur.

Güncel tartışmada Diyanet İşleri Başkanı için “dini lider” kavramı kullanılması bu açıdan son derece yanlıştır.

Ancak pratikte neredeyse Müslümanlık’ta da bir tür “ruhban sınıfı” doğmak üzere.
Katolik ansiklopedisi ruhbanı tanımlarken ikinci şart olarak “bir meslek icra etmemeyi” belirtir.

Bir insan marangoz, akademisyen, doktor, çiftçi olmadan sadece bir dini ibadete liderlik ettiği için para kazanıyorsa bir tür “ruhbanlık” doğmuş demektir.

Üstelik “İslam’ın filan konuda ne dediğini ancak filan kurum bilebilir” denildi mi tam olarak bir tür ruhbanlık inşa edilmiştir.

Halbuki Sünni gelenekte dini bir konuda hüküm vermek bir uzmanlık sorunudur. Arapça bilen, gerekli bilimsel formasyona sahip kişiler bunu imam, vaiz, müftü olmadan da yapabilir.

Diyanet’in kuruluşundaki temel İslami sorunsal, bir insanın hükümet kararı ile müftü veya imam atandığı için otomatikman bir namazın imamlığını yapacağını veya dinsel tartışmanın nasıl sonuçlanması gerektiğini bileceğine inanmaktır.

Halbuki şeriat/din “hükümetin atadığı kişi bu işleri yapsın” demiyor “Arapça bilen, dini bilgisi daha iyi olan gibi” şartlara göre birisi imamlık yapsın diyor.
 
Cami ve para
 
Diğer önemli bir konu camilerin neredeyse fiilen bir tür “vergi toplama merkezine” dönmüş olmasıdır. Artık cuma namazlarından sonra cemaatten para toplanmasıneredeyse bir kural haline gelmiştir.

Bu işi bir rutin haline getirmek cami için hayırlı bir şey değildir.

Türkiye’de adettir “Avrupa’da papazlar cennette arsa karşılığı endülüjans sattılar” diyerek Hıristiyan tarihi ile dalga geçilir.

Ancak günümüz camisi neredeyse aynı durumda. Hocalar “ahirette cennette köşkünüzün bir taşı olarak geri dönecek” veya “sıratta geçmenize yardımcı olacak” diyerek hiç durmadan cemaatten para toplamaktalar.
 
Asıl kriz
 
Bugün Diyanet teşkilatını idare edenlerin asıl kavraması gereken yaklaşan krizdir.
Aslında Türkiye, reform öncesi Avrupa’ya çok benziyor. Her yere cami inşa ediliyor, sabah akşam din konuşuluyor, siyasiler Diyanet İşleri Başkanı’na uçak hediye etmeye kalkıyor, televizyonlarda dini sohbet anlatanlar kazandıkları paralarla oteller satın alıyor...

Aslında bütün bunlar yaklaşan “dine karşı tepkinin sinyalleri” olabilir.

Eskiler “bir şeyin kışrı ile lübbü makusen mütenasiptir” demişlerdir. Yani bir şeyinözü zayıfladıkça kabuğu kalınlaşır.

Sokağa ve siyasete bu kadar yansımış dini söylem ve görüntü aslında dinin Türkiye’de zayıflayan özünün ters bir yansıması olmasın...

Gökhan Bacık
Bugün Gazetesi
29 Mayıs 2015

Avrupa Neden İleri?


Yanıt verilmesi gereken temel soru şudur: Niçin Avrupalılar Amerika'ya kadar gidip yerli Amerikalıların topraklarını istila ettiler de bunun tersi olmadı? Bir karşılaştırma yaparak başlayacağız, Kolomb'un Amerika'yı "keşfettiği" yıl olan MS 1492 'yi esas alarak Avrasya ve yerli Amerikan toplumlarını karşılaştıracağız.

Karşılaştırmamızın çıkış noktası da yiyecek üretimi olacak, çünkü yiyecek üretimi yerel nüfus yoğunluklarını ve toplumların karmaşıklığını belirleyen en önemli nedendir -bu yüzden de istilanın gerisinde yatan nedenlerin en gerisinde bulunmaktadır. Avrasya'daki ve Amerika' daki yiyecek üretimleri arasındaki en açık fark büyük evcil memeli hayvanlarla ilgilidir. IX. Bölüm 'de Avrasya'daki 13 türü görmüştük, bunlar Avrasya'da başlıca hayvansal protein (et ve süt), yün, deri kaynağı; insan ve eşya taşımacılığında başlıca kara taşıtı; savaşlarda vazgeçilmez bir araç; (saban sürerek ve gübre sağlayarak) yiyecek üretimini artırmanın yolu haline gelmişti. Ortaçağlarda Avrasya'nın memeli hayvanlarının yerini sudolapları, yel değirmenleri almaya başlayıncaya kadar insan kas gücü ötesinde basilica "sanayi" gücü kaynağıydılar -örneğin, değirmen taşlarını döndürmekte, su kaldıraçlarını çalıştırmakta. Oysa Amerika kıtalarında büyük evcil memeli hayvan olarak tek bir tür vardı, lamalalpaka denen bu hayvanlar Andlar'da ve Andlar'ın hemen yanı başındaki Peru kıyılarında küçük bir bölgede bulunuyordu. Etinden, yününden, derisinden yararlanılıyordu, eşya taşımacılığında kullanılıyordu, ama bunlar insanların tüketeceği cinsten süt vermiyordu, sırtlarında insan taşımıyordu, araba ya da saban çekmiyordu, güç kaynağı ya da savaş taşıtı olarak asla kullanılmıyordu .

Bu Avrasya ile yerli Amerikan toplumları arasında -son Pleyistosen Bölüm 'de Kuzey ve Güney Amerika'da bu zamandan önce var olan büyük memeli yaban hayvan türlerinin çoğunun büyük oranda yok olmasından (belki de yok edilmesinden ? ) kaynaklanan- büyük bir farklar toplamı demekti. Bu hayvanlar yok olmasaydı çağdaş tarihimiz başka türlü gelişebilirdi. Cortes ile onun yanındaki serüvenciler 1519'da Meksika kıyılarına ayak bastıkları zaman onları evcilleştirilmiş yerli Amerikan atlarına binmiş binlerce Aztek süvarisi denize dökebilirdi. Aztekler çiçek hastalığından öleceğine hastalığa dirençli Azteklerin bulaştırdıkları Amerikan mikroplarıyla İspanyolların kökü kazınabilirdi. Hayvan gücü temeline dayanan Amerikan uygarlığı kendi fatihlerini Avrupa'yı talan etmeye gönderebilirdi. Ama binlerce yıl önce memelilerin yok olmasıyla, bu olabilecek olan şeylerin önü kesilmişti.

Bu yok olma sürecinden sonra Avrupa, Amerika kıtalarına göre evcilleştirilmeye elverişli çok daha fazla sayıda hayvan barındırır duruma geldi. Evcilleştirilme adaylarından çoğu yarım düzine nedenden biri yüzünden elendi. Bundan dolayı sonuçta Avrupa'nın 13 tür büyük memeli evcil hayvanı oldu, Amerika kıtalarınınsa çok yerel tek bir tür. Her iki yarı kürede evcilleştirilmiş kuş ve küçük memeli türler de vardı -Amerika kıtalarında çok yerel olarak hindi, kobay, berberistan ördeği, daha yaygın olarak köpek; Avrasya'da tavuk, kaz, ördek, kedi, köpek, tavşan, balarısı, ipekböceği, bazı başka şeyler. Ama büyük evcil memelilerle karşılaştırıldığında bu küçük hayvanların önemi solda sıfırdı.

***

Amerika kıtalarının yerli Amerikan tarımına olanak tanıdığı bu bölgelerde Avrasya tarımıyla karşılaştırıldığında beş büyük sakınca söz konusuydu : Avrupa'nın protein bakımından zengin çeşitli tahıllarının yerine protein bakımından yoksul mısıra büyük oranda bel bağlamak; serpme ekim yapmak yerine tohumları elle tek tek ekmek; bir kişinin çok daha geniş bir araziyi, aynı zamanda (Kuzey Amerika'nın Great Plains bölgesinde olduğu gibi) elle işlemesi zor olan bazı verimli fakat sert toprakları işlemesini sağlayan hayvanlarla saban sürmek yerine toprağı elle işlemek; toprağın verimini artıracak hayvan gübresinden yoksun kalmak; ürün kaldırma, öğütme, sulama gibi tarım işlerinde hayvan gücü yerine yalnızca insan gücüne dayanmak. Bu farklar 1492 'de Avrasya tarımının, yerli Amerikan tarımına gore ortalama olarak kişi-saat başına daha fazla kalori ve protein elde ettiğini gösteriyor.

Yiyecek üretimindeki bu tür farklar Avrasya ile yerli Amerikan toplumları arasındaki eşitsizliklerin en gerisinde yatan nedeni oluşturuyordu . Bunun sonucunda fethin gerisindeki en yakın nedenler arasında en önemlileri mikroplar, teknoloji, siyasal örgütlenme ve yazı konusundaki farklardı. Kuşkusuz bunların arasında yiyecek üretimiyle en dolaysız ilişkisi olan mikroplardı. Kalabalık Avrasya toplumlarını düzenli olarak ziyaret eden ve sonuçta pek çok Avrupalının bağışıklık ya da genetik direnç kazandığı salgın hastalıklar arasında tarihin en öldürücü hastalıkları vardı: Çiçek, kızamık, grip, veba, verem, tifüs, kolera, sıtma, vb. Bu ürkütücü listeye karşılık kesin olarak Kolomb öncesi yerli Amerikan topluıniarına mal edilebilecek tek bulaşıcı kalabalık hastalığı frengisiz treponema'dır.

Kıtalar arasında zararlı mikroplar bakımından ortaya çıkan bu fark, garip kaçacak ama yararlı hayvan varlığı konusundaki farklardan doğdu. Kalabalık insan toplumlarında görülen bulaşıcı hastalıkların nedeni olan mikropların çoğu, yiyecek üreticilerinin yaklaşık 10.000 yıl önce her gün yakın ilişki kurmayabaşladığı evcil hayvanlarda bulaşıcı hastalıklara yol açmış olan mikropların evrimleşmesi sonucunda türedi.

Avrasya'da pek çok evcil hayvan türü vardı, bu yüzden de bu tür pek çok mikrop gelişmişti, oysa Amerika kıtalarında bunların ikisi de azdı. Yerli Amerikan toplumlarında bu kadar az sayıda ölümcül mikrop geliştirilmiş olmasının başka nedenleri de vardı: Salgın hastalıklar için eşi bulunmaz bir üreme alanı oluşturan köyler Avrasya'ya göre Amerika kıtalarında binlerce yıl sonra ortaya çıkmıştı; Yeni Dünya'da şehirli toplumları barındıran üç bölgeyi (Andlar, Mezoamerika, Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğusu) birleştiren, Asya'dan Avrupa'ya vebanın, gribin, belki de çiçeğin gelmesine yol açmış olan ticaret ölçeğinde hızlı ve büyük hacimli bir ticaret asla olmamıştı. Sonuçta Amerika'nın tropic bölgelerinde Avrupalıların sömürge kurmalarını önleyen, Panama Kanalı 'nın açılmasını geciktiren en önemli engel olan bulaşıcı hastalıklar, yani sıtma ve sarıhumma, hiç de Amerikan hastalıkları değildi, Amerika'ya Avrupalıların getirdiği, Eski Dünya'nın tropik mikroplarının yol açtığı hastalıklardı. Avrupa'nın Amerika kıtalarını istilasının gerisinde yatan ve mikroplardan aşağı kalmayan yakın nedenler arasında teknolojideki farklılıklar vardı. Bu farklılıklar da son çözümlemede Avrasya'nın yiyecek üretimine dayalı, kalabalık nüfuslu, ekonomik anlamda uzmanlaşmış, siyasal anlamda merkezileşmiş, karşılıklı etkileşim ve yarışma içindeki toplumlarının çok daha uzun bir geçmişlerinin olmasından kaynaklanmaktadır.

Teknolojide beş alan belirlenebilir: Birincisi, bütün karmaşık Avrasya toplumlarında 1492 yılına gelindiğinde aletler metalden -bakır, daha sonra bronz, son olarak da demirden- yapılıyordu . Oysa Andlar'da ve Amerika kıtalarının başka yerlerinde süs olarak bakır, gümüş, altın ve alaşımlar kullanılmasına karşın, bakır aletlerin çok sınırlı ve yerel olarak kullanıldığı bütün yerli Amerikan toplumlarında aletler hala, başlıca malzeme olan taş, tahta ve kemikten yapılıyordu. İkincisi, askeri teknoloji Avrasya'da Amerika kıtalarındakine göre çok daha güçlüydü. Avrupa silahları çelik kılıçlar, mızraklar ve kamalardan oluşuyordu; bunlara bir de küçük ateşli silahlar ile ağır toplar ekleniyor, som çelikten yapılmış ya da zincirden örülmüş vücuda giyilen zırhlar, miğferler yapılıyordu. Amerikan yerlileriyse çelik yerine taştan ya da tahtadan (Andlar'da bazen bakırdan) yapılmış sopalar, baltalar, sapanlar, ok ve yaylar, yün ya da pamuklu yorgan gibi zırhlar, yani çok daha etkisiz bir koruma sağlayan etkisiz silahlar kullanıyorlardı. Üstelik Amerikan yerlilerinin ordularında atlara karşı koyabilecek hiçbir hayvan yoktu; hızlı ulaşım ve saldırılar için çok önemli olan atlar, bazı yerli Amerikan toplumları bu atlara sahip oluncaya kadar Avrupalılara ezici bir üstünlük sağlamıştı. Üçüncüsü, Avrasyalılar makineleri işletecek gücü sağlayan kaynaklar bakımından büyük bir üstünlüğe sahiptiler. İnsanın kas gücüne karşılık hayvanları -sığırları, atları, eşekleri- saban sürmede, buğday öğütrnek için değirmen taşlarını döndürmede, su çıkarmada, tarlaları sulamakta ya da tarlaların sularını boşaltmakta kullanmaya başlayarak ilk adımı atmışlardı. Sudolapları Romalılar zamanında ortaya çıkmış, daha sonra gelgit değirmenleri, yel değirmenleriyle birlikte ortaçağda iyice yayılmıştı . Su ve rüzgar gücünü işe koşan bu makineler dişli çark sistemiyle birlikte yalnızca buğday öğütmekte, su çıkarmakta kullanılmadı, şeker ezmek, maden eritme ocağı körüklerini çalıştırmak, madenieri toz haline getirmek, kağıt yapmak,
taşları cilalamak, zeytinyağı çıkarmak, tuz üretmek, kumaş dokumak, odun kesrnek gibi pek çok üretim amacına hizmet edecek şekilde kullanıldı. Sanayi Devrimi'ni rasgele bir
şekilde 18. yüzyıl İngilteresinde buhar gücünün kullanılmasıyla başlatmak adettendir, ama aslında su ve rüzgar gücüne dayalı bir sanayi devrimi ortaçağda Avrupa'nın pek çok bölgesinde zaten başlamıştı. Avrasya'da 1492 'de hayvan, su, rüzgar gücünün uygulandığı bütün işler Amerika kıtalarında hala kol gücüyle yapılıyordu.

***
Avrasya ve yerli Amerikan toplumları teknoloji ve mikroplar açısından olduğu kadar siyasal örgütlenme bakımından da farklıydı. Ortaçağ ya da Rönesans çağı sonlarında Avrasya çoğunlukla örgütlü devletlerle yönetiliyordu. Bunların arasında Habsburg, Osmanlı, Çin devletleri, Hindistan'daki Moğol devleti ve 13 . yüzyılda zirvesine ulaşmış olan Moğol devleti, başka devletlerin ele geçirilmesiyle oluşan büyük ve çokdilli birer alaşım olarak başlamıştı. Bu yüzden onlardan genellikle imparatorluk olarak söz edilir. Pek çok Avrasya devletinin ya da imparatorluğunun devleti bir arada tutmaya yarayan resmi bir dini vardı, siyasal önderler bu dinin kanatları altında yasallık kazanıyor, başka halkiara karşı savaşmak için haklı gerekçeler bulabiliyorlardı. Avrasya'daki kabile ve oba toplumları daha çok kuzey kutup ren geyiği sığırtmaçlarıyla, Sibirya avcı/yiyecek toplayıcılarıyla, Hindistan'daki ve tropik Güneydoğu Asya'daki avcı/yiyecek toplayıcılarıyla sınırlıydı.

Amerika'da iki imparatorluk vardı, Aztek ve İnka imparatorlukları, bunlar büyüklükleri, nüfusları, çokdillilikleri, resmi dinleri, küçük devletlerin ele geçirilmesiyle kurulmuş olmaları bakımından Avrasya'daki imparatorluklara benziyorlardı. Amerika kıtalarında kamu işleri ya da savaşlar için, pek çok Avrasya devleti ölçeğinde kaynaklarını harekete geçirebilecek olan yalnızca bu iki siyasal birim vardı, ama yedi Avrupa devleti (İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa, Hollanda, İsveç, Danimarka) 1492 ile 1 666 arasında Amerikan kolonilerini ele geçirecek kaynaklara sahipti. Amerika kıtalarında tropik Güney Amerika' da, Aztek yönetimi dışında kalan Mezoamerika' da, Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğusunda pek çok (bazıları gerçekte küçük devletler olan) şeflikler de vardı. Amerika kıtalarının bunların dışında kalan bölümü kabile ya da oba düzeyinde örgütlenmişti.

Tartışılması gereken yakın nedenlerden sonuncusu yazıdır. Avrasya devletlerinin çoğunda okuryazar bir bürokrasi vardı, bazılarında ise bürokratlar dışında kalan halkın önemli bir bölümü de okuma yazma biliyordu. Yazı Avrupa toplumlarına güç katmış, siyasal yönetimi ve ekonomik değiş tokuşu kolaylaştırmış, keşif ve istilaları başlatıp yönlendirmiş, uzak yerlere ve uzak geçmişe dayanan bilgi ve deneyim alanını yakma getirmişti. Oysa Amerika kıtalarında yazı Mezoamerika'nın küçük bir bölgesinde seçkinler tarafından kullanılıyordu. İnka İmparatorluğu'nda bir hesaplama sistemi ile (quipu adı verilen) düğüm esasına dayanan bir bellek aleti vardı ama yazıya ayrıntılı bilginin aktarım aracı olarak yaklaşılmamıştı. Dolayısıyla, Kolomb zamanında Avrasya toplumları yiyecek üretimi, mikroplar, (silahlar da içinde olmak üzere) teknoloji, siyasal örgütlenme ve yazı bakımından yerli Amerikan topluıniarına göre çok üstündü. Kolomb sonrası meydana gelen çatışmanın sonucunu belirleyen nedenler işte bunlardı. Ama 1492 'deki farklar, Amerika kıtalarında 13. 000 yıl geriye uzanan, Avrasya' da ysa bundan daha uzun bir süredir izlenen tarihsel yörüngelerin ancak tek bir resminde yer alan farklardır.       





Avrupa Neden İleri?


Yanıt verilmesi gereken temel soru şudur: Niçin Avrupalılar Amerika'ya kadar gidip yerli Amerikalıların topraklarını istila ettiler de bunun tersi olmadı? Bir karşılaştırma yaparak başlayacağız, Kolomb'un Amerika'yı "keşfettiği" yıl olan MS 1492 'yi esas alarak Avrasya ve yerli Amerikan toplumlarını karşılaştıracağız.

Karşılaştırmamızın çıkış noktası da yiyecek üretimi olacak, çünkü yiyecek üretimi yerel nüfus yoğunluklarını ve toplumların karmaşıklığını belirleyen en önemli nedendir -bu yüzden de istilanın gerisinde yatan nedenlerin en gerisinde bulunmaktadır. Avrasya'daki ve Amerika' daki yiyecek üretimleri arasındaki en açık fark büyük evcil memeli hayvanlarla ilgilidir. IX. Bölüm 'de Avrasya'daki 13 türü görmüştük, bunlar Avrasya'da başlıca hayvansal protein (et ve süt), yün, deri kaynağı; insan ve eşya taşımacılığında başlıca kara taşıtı; savaşlarda vazgeçilmez bir araç; (saban sürerek ve gübre sağlayarak) yiyecek üretimini artırmanın yolu haline gelmişti. Ortaçağlarda Avrasya'nın memeli hayvanlarının yerini sudolapları, yel değirmenleri almaya başlayıncaya kadar insan kas gücü ötesinde basilica "sanayi" gücü kaynağıydılar -örneğin, değirmen taşlarını döndürmekte, su kaldıraçlarını çalıştırmakta. Oysa Amerika kıtalarında büyük evcil memeli hayvan olarak tek bir tür vardı, lamalalpaka denen bu hayvanlar Andlar'da ve Andlar'ın hemen yanı başındaki Peru kıyılarında küçük bir bölgede bulunuyordu. Etinden, yününden, derisinden yararlanılıyordu, eşya taşımacılığında kullanılıyordu, ama bunlar insanların tüketeceği cinsten süt vermiyordu, sırtlarında insan taşımıyordu, araba ya da saban çekmiyordu, güç kaynağı ya da savaş taşıtı olarak asla kullanılmıyordu .

Bu Avrasya ile yerli Amerikan toplumları arasında -son Pleyistosen Bölüm 'de Kuzey ve Güney Amerika'da bu zamandan önce var olan büyük memeli yaban hayvan türlerinin çoğunun büyük oranda yok olmasından (belki de yok edilmesinden ? ) kaynaklanan- büyük bir farklar toplamı demekti. Bu hayvanlar yok olmasaydı çağdaş tarihimiz başka türlü gelişebilirdi. Cortes ile onun yanındaki serüvenciler 1519'da Meksika kıyılarına ayak bastıkları zaman onları evcilleştirilmiş yerli Amerikan atlarına binmiş binlerce Aztek süvarisi denize dökebilirdi. Aztekler çiçek hastalığından öleceğine hastalığa dirençli Azteklerin bulaştırdıkları Amerikan mikroplarıyla İspanyolların kökü kazınabilirdi. Hayvan gücü temeline dayanan Amerikan uygarlığı kendi fatihlerini Avrupa'yı talan etmeye gönderebilirdi. Ama binlerce yıl önce memelilerin yok olmasıyla, bu olabilecek olan şeylerin önü kesilmişti.

Bu yok olma sürecinden sonra Avrupa, Amerika kıtalarına göre evcilleştirilmeye elverişli çok daha fazla sayıda hayvan barındırır duruma geldi. Evcilleştirilme adaylarından çoğu yarım düzine nedenden biri yüzünden elendi. Bundan dolayı sonuçta Avrupa'nın 13 tür büyük memeli evcil hayvanı oldu, Amerika kıtalarınınsa çok yerel tek bir tür. Her iki yarı kürede evcilleştirilmiş kuş ve küçük memeli türler de vardı -Amerika kıtalarında çok yerel olarak hindi, kobay, berberistan ördeği, daha yaygın olarak köpek; Avrasya'da tavuk, kaz, ördek, kedi, köpek, tavşan, balarısı, ipekböceği, bazı başka şeyler. Ama büyük evcil memelilerle karşılaştırıldığında bu küçük hayvanların önemi solda sıfırdı.

***

Amerika kıtalarının yerli Amerikan tarımına olanak tanıdığı bu bölgelerde Avrasya tarımıyla karşılaştırıldığında beş büyük sakınca söz konusuydu : Avrupa'nın protein bakımından zengin çeşitli tahıllarının yerine protein bakımından yoksul mısıra büyük oranda bel bağlamak; serpme ekim yapmak yerine tohumları elle tek tek ekmek; bir kişinin çok daha geniş bir araziyi, aynı zamanda (Kuzey Amerika'nın Great Plains bölgesinde olduğu gibi) elle işlemesi zor olan bazı verimli fakat sert toprakları işlemesini sağlayan hayvanlarla saban sürmek yerine toprağı elle işlemek; toprağın verimini artıracak hayvan gübresinden yoksun kalmak; ürün kaldırma, öğütme, sulama gibi tarım işlerinde hayvan gücü yerine yalnızca insan gücüne dayanmak. Bu farklar 1492 'de Avrasya tarımının, yerli Amerikan tarımına gore ortalama olarak kişi-saat başına daha fazla kalori ve protein elde ettiğini gösteriyor.

Yiyecek üretimindeki bu tür farklar Avrasya ile yerli Amerikan toplumları arasındaki eşitsizliklerin en gerisinde yatan nedeni oluşturuyordu . Bunun sonucunda fethin gerisindeki en yakın nedenler arasında en önemlileri mikroplar, teknoloji, siyasal örgütlenme ve yazı konusundaki farklardı. Kuşkusuz bunların arasında yiyecek üretimiyle en dolaysız ilişkisi olan mikroplardı. Kalabalık Avrasya toplumlarını düzenli olarak ziyaret eden ve sonuçta pek çok Avrupalının bağışıklık ya da genetik direnç kazandığı salgın hastalıklar arasında tarihin en öldürücü hastalıkları vardı: Çiçek, kızamık, grip, veba, verem, tifüs, kolera, sıtma, vb. Bu ürkütücü listeye karşılık kesin olarak Kolomb öncesi yerli Amerikan topluıniarına mal edilebilecek tek bulaşıcı kalabalık hastalığı frengisiz treponema'dır.

Kıtalar arasında zararlı mikroplar bakımından ortaya çıkan bu fark, garip kaçacak ama yararlı hayvan varlığı konusundaki farklardan doğdu. Kalabalık insan toplumlarında görülen bulaşıcı hastalıkların nedeni olan mikropların çoğu, yiyecek üreticilerinin yaklaşık 10.000 yıl önce her gün yakın ilişki kurmayabaşladığı evcil hayvanlarda bulaşıcı hastalıklara yol açmış olan mikropların evrimleşmesi sonucunda türedi.

Avrasya'da pek çok evcil hayvan türü vardı, bu yüzden de bu tür pek çok mikrop gelişmişti, oysa Amerika kıtalarında bunların ikisi de azdı. Yerli Amerikan toplumlarında bu kadar az sayıda ölümcül mikrop geliştirilmiş olmasının başka nedenleri de vardı: Salgın hastalıklar için eşi bulunmaz bir üreme alanı oluşturan köyler Avrasya'ya göre Amerika kıtalarında binlerce yıl sonra ortaya çıkmıştı; Yeni Dünya'da şehirli toplumları barındıran üç bölgeyi (Andlar, Mezoamerika, Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğusu) birleştiren, Asya'dan Avrupa'ya vebanın, gribin, belki de çiçeğin gelmesine yol açmış olan ticaret ölçeğinde hızlı ve büyük hacimli bir ticaret asla olmamıştı. Sonuçta Amerika'nın tropic bölgelerinde Avrupalıların sömürge kurmalarını önleyen, Panama Kanalı 'nın açılmasını geciktiren en önemli engel olan bulaşıcı hastalıklar, yani sıtma ve sarıhumma, hiç de Amerikan hastalıkları değildi, Amerika'ya Avrupalıların getirdiği, Eski Dünya'nın tropik mikroplarının yol açtığı hastalıklardı. Avrupa'nın Amerika kıtalarını istilasının gerisinde yatan ve mikroplardan aşağı kalmayan yakın nedenler arasında teknolojideki farklılıklar vardı. Bu farklılıklar da son çözümlemede Avrasya'nın yiyecek üretimine dayalı, kalabalık nüfuslu, ekonomik anlamda uzmanlaşmış, siyasal anlamda merkezileşmiş, karşılıklı etkileşim ve yarışma içindeki toplumlarının çok daha uzun bir geçmişlerinin olmasından kaynaklanmaktadır.

Teknolojide beş alan belirlenebilir: Birincisi, bütün karmaşık Avrasya toplumlarında 1492 yılına gelindiğinde aletler metalden -bakır, daha sonra bronz, son olarak da demirden- yapılıyordu . Oysa Andlar'da ve Amerika kıtalarının başka yerlerinde süs olarak bakır, gümüş, altın ve alaşımlar kullanılmasına karşın, bakır aletlerin çok sınırlı ve yerel olarak kullanıldığı bütün yerli Amerikan toplumlarında aletler hala, başlıca malzeme olan taş, tahta ve kemikten yapılıyordu. İkincisi, askeri teknoloji Avrasya'da Amerika kıtalarındakine göre çok daha güçlüydü. Avrupa silahları çelik kılıçlar, mızraklar ve kamalardan oluşuyordu; bunlara bir de küçük ateşli silahlar ile ağır toplar ekleniyor, som çelikten yapılmış ya da zincirden örülmüş vücuda giyilen zırhlar, miğferler yapılıyordu. Amerikan yerlileriyse çelik yerine taştan ya da tahtadan (Andlar'da bazen bakırdan) yapılmış sopalar, baltalar, sapanlar, ok ve yaylar, yün ya da pamuklu yorgan gibi zırhlar, yani çok daha etkisiz bir koruma sağlayan etkisiz silahlar kullanıyorlardı. Üstelik Amerikan yerlilerinin ordularında atlara karşı koyabilecek hiçbir hayvan yoktu; hızlı ulaşım ve saldırılar için çok önemli olan atlar, bazı yerli Amerikan toplumları bu atlara sahip oluncaya kadar Avrupalılara ezici bir üstünlük sağlamıştı. Üçüncüsü, Avrasyalılar makineleri işletecek gücü sağlayan kaynaklar bakımından büyük bir üstünlüğe sahiptiler. İnsanın kas gücüne karşılık hayvanları -sığırları, atları, eşekleri- saban sürmede, buğday öğütrnek için değirmen taşlarını döndürmede, su çıkarmada, tarlaları sulamakta ya da tarlaların sularını boşaltmakta kullanmaya başlayarak ilk adımı atmışlardı. Sudolapları Romalılar zamanında ortaya çıkmış, daha sonra gelgit değirmenleri, yel değirmenleriyle birlikte ortaçağda iyice yayılmıştı . Su ve rüzgar gücünü işe koşan bu makineler dişli çark sistemiyle birlikte yalnızca buğday öğütmekte, su çıkarmakta kullanılmadı, şeker ezmek, maden eritme ocağı körüklerini çalıştırmak, madenieri toz haline getirmek, kağıt yapmak,
taşları cilalamak, zeytinyağı çıkarmak, tuz üretmek, kumaş dokumak, odun kesrnek gibi pek çok üretim amacına hizmet edecek şekilde kullanıldı. Sanayi Devrimi'ni rasgele bir
şekilde 18. yüzyıl İngilteresinde buhar gücünün kullanılmasıyla başlatmak adettendir, ama aslında su ve rüzgar gücüne dayalı bir sanayi devrimi ortaçağda Avrupa'nın pek çok bölgesinde zaten başlamıştı. Avrasya'da 1492 'de hayvan, su, rüzgar gücünün uygulandığı bütün işler Amerika kıtalarında hala kol gücüyle yapılıyordu.

***
Avrasya ve yerli Amerikan toplumları teknoloji ve mikroplar açısından olduğu kadar siyasal örgütlenme bakımından da farklıydı. Ortaçağ ya da Rönesans çağı sonlarında Avrasya çoğunlukla örgütlü devletlerle yönetiliyordu. Bunların arasında Habsburg, Osmanlı, Çin devletleri, Hindistan'daki Moğol devleti ve 13 . yüzyılda zirvesine ulaşmış olan Moğol devleti, başka devletlerin ele geçirilmesiyle oluşan büyük ve çokdilli birer alaşım olarak başlamıştı. Bu yüzden onlardan genellikle imparatorluk olarak söz edilir. Pek çok Avrasya devletinin ya da imparatorluğunun devleti bir arada tutmaya yarayan resmi bir dini vardı, siyasal önderler bu dinin kanatları altında yasallık kazanıyor, başka halkiara karşı savaşmak için haklı gerekçeler bulabiliyorlardı. Avrasya'daki kabile ve oba toplumları daha çok kuzey kutup ren geyiği sığırtmaçlarıyla, Sibirya avcı/yiyecek toplayıcılarıyla, Hindistan'daki ve tropik Güneydoğu Asya'daki avcı/yiyecek toplayıcılarıyla sınırlıydı.

Amerika'da iki imparatorluk vardı, Aztek ve İnka imparatorlukları, bunlar büyüklükleri, nüfusları, çokdillilikleri, resmi dinleri, küçük devletlerin ele geçirilmesiyle kurulmuş olmaları bakımından Avrasya'daki imparatorluklara benziyorlardı. Amerika kıtalarında kamu işleri ya da savaşlar için, pek çok Avrasya devleti ölçeğinde kaynaklarını harekete geçirebilecek olan yalnızca bu iki siyasal birim vardı, ama yedi Avrupa devleti (İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa, Hollanda, İsveç, Danimarka) 1492 ile 1 666 arasında Amerikan kolonilerini ele geçirecek kaynaklara sahipti. Amerika kıtalarında tropik Güney Amerika' da, Aztek yönetimi dışında kalan Mezoamerika' da, Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğusunda pek çok (bazıları gerçekte küçük devletler olan) şeflikler de vardı. Amerika kıtalarının bunların dışında kalan bölümü kabile ya da oba düzeyinde örgütlenmişti.

Tartışılması gereken yakın nedenlerden sonuncusu yazıdır. Avrasya devletlerinin çoğunda okuryazar bir bürokrasi vardı, bazılarında ise bürokratlar dışında kalan halkın önemli bir bölümü de okuma yazma biliyordu. Yazı Avrupa toplumlarına güç katmış, siyasal yönetimi ve ekonomik değiş tokuşu kolaylaştırmış, keşif ve istilaları başlatıp yönlendirmiş, uzak yerlere ve uzak geçmişe dayanan bilgi ve deneyim alanını yakma getirmişti. Oysa Amerika kıtalarında yazı Mezoamerika'nın küçük bir bölgesinde seçkinler tarafından kullanılıyordu. İnka İmparatorluğu'nda bir hesaplama sistemi ile (quipu adı verilen) düğüm esasına dayanan bir bellek aleti vardı ama yazıya ayrıntılı bilginin aktarım aracı olarak yaklaşılmamıştı. Dolayısıyla, Kolomb zamanında Avrasya toplumları yiyecek üretimi, mikroplar, (silahlar da içinde olmak üzere) teknoloji, siyasal örgütlenme ve yazı bakımından yerli Amerikan topluıniarına göre çok üstündü. Kolomb sonrası meydana gelen çatışmanın sonucunu belirleyen nedenler işte bunlardı. Ama 1492 'deki farklar, Amerika kıtalarında 13. 000 yıl geriye uzanan, Avrasya' da ysa bundan daha uzun bir süredir izlenen tarihsel yörüngelerin ancak tek bir resminde yer alan farklardır.       





Homo LASTus

Homo LASTus, modern ulus devletin Türkiye bağlamında yaratmak istediği asli projenin ( en makbul vatandaş tasavvurunun) özetlenmiş halidir. Bir devlet projesi olan Homo LASTus bireyler de, bir anlamda kendilerini ‘yaratan’ modern ulus devlete, adeta kudsiyet derecesinde bir saygı ile karşılık verirler. Bu saygı, Osmanlı İmparatorluğu’ndan tevarüs edilen ve devleti İslamî kaygılarla kutsayan bir yaygın kültür mirasının sekülerleşmiş hali olarak da okunabilir. Bu yüzden sadece Homo LASTus’a özgü değilse de, en ifrat halini Homo LASTus ile kazanır. (En özet şekliyle söylemek gerekirse ‘devlet-i ebed müddet’, ‘Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır’a dönüşür. )



Özeleştiri


Gülen ve Hizmet Hareketi, büyük oranda, uzun yıllardır geliştirerek savunageldikleri Sivil İslam anlayışına sahip çıkmaya devam etmektedir. Fakat içerisinde yetiştikleri devletçi-milliyetçi eğitim sisteminin ve uzun süre maruz kaldıkları hegemonik söylemin bakiyesi, onların da kendi içlerinde aşmaları gereken kritik bazı barajları temsil etmektedir. Hizmet Hareketi demokratik değerler ile Müslümanları çatışmaksızın bir arada yaşatmanın felsefî temellerini kurmak noktasında büyük mesafe kat etmiş ve kat ettirmiştir, ama daha alınacak yol olduğunu da itiraf etmek, Kemalizm’in zihni artıklarından (Pareto’nun tabiriyle ‘tortu’lardan) tam anlamıyla kurtulmanın da yolunu açacaktır.

Wednesday, May 27, 2015

Çin Niye Kaybetti?

Peki Çin niçin kaybetti? Onun geri kalması öncelikle şaşırtıcıdır çünkü Çin tartışmasız üstünlüklere sahipti: Yiyecek üretimi neredeyse Bereketli Hilal'deki kadar erken bir tarihte başlamıştı; Kuzey Çin 'den Güney Çin'e, kıyılardan Tibet platosunun yüksek dağlarına kadar çeşitlilik gösteren çevre koşulları çeşitli tarım bitkisi ve hayvan takımlarının yetişmesine, çeşitli teknolojilerin ortaya çıkmasına izin veriyordu; dünyada en kalabalık bölgesel nüfusu besleyen geniş ve verimli topraklara sahipti; Bereketli Hilal'inkinden daha az kurak ya da ekolojik olarak daha az kırılgan çevre koşullarına sahipti, neredeyse 10.000 yıl sonra Çin, çevre koşullarıyla ilgili sorunları artmasına ve Batı Avrupa'nınkilerden daha ciddi olmasına karşın hala verimli ve yoğun tarıma elverişliydi. Bu üstünlüklerin yanı sıra yarışa önde başlamış olmak ortaçağ Çin'in dünya teknolojisinde başı çekmesini sağladı. Belli başlı teknolojik ilkierin uzun listesinde dökme demir var, pusula, barut, kağıt, matbaa var, daha önce sözü edilmiş daha pek çok başka şey var. Siyasal güç, denizcilik, denizlerin denetimi bakımından da dünyada en öndeydi. Kolomb'un üç çelimsiz gemisi dar Atlas Okyanusu'nu aşıp Amerika'nın doğu kıyısına ulaşmadan yıllar önce, 15 . yüzyıl başlarında Çin, Hint Okyanusu'nun ta öteki ucundaki Amerika'nın doğu kıyılarına, her biri 120 metre uzunluğunda yüzlerce gemiden oluşan, toplam 28.000 tayfası olan donanmalar göndermişti. Niçin Vasco da Gama'nın üç çelimsiz gemisi Afrika'nın en güneyindeki Ümit Burnu'ndan dolaşıp doğuya giderek Avrupa'nın Doğu Asya sömürgeciliğini başlatmadan önce Çin gemileri Amerika'nın en güney ucundan geçerek batıya gidip Avrupa'yı sömürgeleri haline getirmediler? Çin gemileri niçin Büyük Okyanus'u geçip Amerika'nın batı kıyılarını Çin sömürgesi haline getirmedi? Kısacası niçin Çin teknolojik üstünlüğünü daha önce o kadar geri olan Avrupa'ya kaptırdı?

Çin donanmalarının sonu bize bu konuda ipucu veriyor. Bu donanmaların yedi tanesi MS 1405 ile 1433 arasında Çin 'den yelken açmıştı. Daha sonra dünyanın her yerinde olabilecek tipik bir yerel siyaset sapması yüzünden, Çin sarayında iki hizip (hadımlarla karşıtları) arasındaki kavga sonucu bu donanmaların  gönderilmesine son verildi. Donanmaları gönderenler ve onlara kaptanlık edenler birinci hiziptendi. Bu yüzden iktidar savaşını ikinci hizip kazandığı zaman donanma göndermeyi bıraktı; sonunda tersaneleri kapattılar, okyanus aşırı gemiciliği yasakladılar. Bu olay insana 1880'lerde Londra'da sokakların elektrikle aydınlatılmasını engelleyen yasayı, I. ve I l . Dünya Savaşları arasında Amerika Birleşik Devletleri'nin yalnızlaşmasını, pek çok ülkede atılan, hepsi yerel siyasal sorunlardan kaynaklanan pek çok geri adımı hatırlatıyor. Ama Çin'in farklı bir yanı vardı, çünkü bütün o bölgede siyasal birliğini kurmuş bir ülkeydi. Tek bir geçici karar geriye dönüşü olmayan sonuçlar doğurmuştu çünkü o geçici kararın saçmalığını kanıtlayacak, yeniden başka tersanelerin kurulmasına odaklık edecek hiçbir tersane kalmamıştı.

Şimdi siyasal olarak parçalanmış bir Avrupa'nın limanlarından keşif gemileri yelken açmaya başladığında olan olayları Çin'deki bu olaylarla karşılaştıralım. İtalya doğumlu Kristof Kolomb önce Fransa'da Anjou Dükü'nün hizmetindeydi, daha sonra Portekiz kralının hizmetine girdi. Dük, Kolomb'un batıyı keşfetmek için istediği gemileri vermeyi kabul etmeyince Kolomb Medina-Sedonia düküne başvurdu, o da kabul etmeyince Medina-Celi kontuna gitti, o da reddedince İspanya kral ve kraliçesine başvurdu; Kolomb'un ilk başvurusunu geri çeviren kral ve kraliçe ikinci başvurusunu kabul ettiler. Avrupa ilk üç hükümdardan birinin buyruğu altında birleşmiş olsaydı Amerika
kıtalarını sömürgeleştirememiş olabilirdi.

Aslında Avrupa bölünmüş olduğu için, işte kesinlikle bu nedenden dolayı Kolomb Avrupa'daki yüzlerce prensten birini kendisini desteklemeye razı etmeyi beşinci denemesinde başarabild. İspanya Amerika kıtalarında Avrupa sömürgeleri kurmaya başlayınca öteki Avrupa devletleri İspanya'ya akan serveti gördüler ve altı tanesi daha Amerika'da sömürge kurma girişimine katıldı. Avrupa' da elektrikle aydınlanma, top, matbaa, küçük ateşli silahlar, sayısız başka yenilik konusunda da hep böyle oldu: Her biri önce ilgisizlikle karşılandı ya da özel nedenler yüzünden Avrupa'nın bir yerinde ona karşı çıkıldı ama bir yerdebenimsendikten sonra Avrupa'nın geri kalan yerlerine yayıldı. Avrupa'nın birleşmemiş olmasının sonuçları Çin'in birleşmişliğinin sonuçlarıyla tam bir karşıtlık oluşturuyor. Çin sarayı zaman zaman okyanus aşırı gemiciliğin yanı sıra başka işleri de durdurma kararları aldı: Suyla işleyen ileri teknoloji ürünü bir iplik eğirme makinesi geliştirmeyi bıraktı, 14. yüzyılda bir sanayi devriminin eşiğinden döndü, saat yapımında bütün dünyaya öncülük ettikten sonra mekanik saatleri bıraktı ya da fiilen yok etti, 15. yüzyıl sonlarından itibaren mekanik aletlerden ve genel olarak teknolojiden geri adım attı. Birlik kurmuş olmanın ilerisi için bu zararlı etkileri günümüz Çin'inde de, özellikle 1960'ların, 1970'lerin Kültür Devrimi çılgınlığı sırasında yeniden alevlendi, bir ya da birkaç önderin aldığı bir kararla bütün ülkenin okulları beş yıl kapalı kaldı. Çin 'de sık sık kurulan birliklerin ve Avrupa'nın sürekli bölünmüşlüğünün uzun bir tarihi var. Bugünkü Çin 'in en verimli bölgeleri ilk kez MÖ 221 yılında birlik kurmuşlardı ve o zamandan beri çoğunlukla birliklerini korudular. Okuryazarlık başladığı günden beri Çin'in tek bir yazı sistemi oldu, uzun süredir tek bir egemen dili ve iki bin yıldır dayanıklı bir kültür birliği var. Oysa Avrupa'nın siyasal birlik kurmakla uzaktan yakından bir ilgisi olmadı: 14. yüzyılda hala 1000 tane bağımsız devletçik vardı, MS 1500 'de 500 devletçiğe bölünmüş haldeydi, 1980'lerde devletlerin sayısı 25'e indi, şimdi şu anda ben bunları yazarken devletlerin sayısı aşağı yukarı 40'ı buluyor. Avrupa'da hala 45 dil konuşuluyor, her birinin kendine göre değişiklik geçirmiş alfabesi var, kültür farklılıklarıysa daha da fazla. Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) aracılığıyla bir Avrupa birliği oluşturmak konusundaki ılımlı girişimleri bile geri püskürtecek anlaşmazlıkların bugün de sürmesi, Avrupa'da kök salmış olan bölünmüşlüğe bağlılığın bir belirtisi olsa gerekir.