Monday, May 25, 2015

Yerleşik Hayat ve Teknoloji Tarihi

Yerleşik hayat teknoloji tarihi bakımından çok önemliydi çünkü insanların taşınamaz mülkler edinmelerine olanak veriyordu. Göçebe avcılar ve yiyecek toplayıcılar taşınabilir teknolojilerle yetinmek zorundaydılar. Sık sık yer değiştiriyorsanız ve ne taşıtınız ne de yük hayvanınız varsa küçük bebeklerden, silahlardan, kesin olarak gerekli, taşınabilecek kadar küçük en az sayıda eşyadan başka bir mülkünüz olmaz. Konar göçer haldeyken sırtımza bir de çömlekler, matbaa makineleri yüklenemezsiniz. Bazı teknolojilerin insanı hayrete düşürecek derecede erken ortaya çıkışını ve uzun süre bu teknolojilerde hiçbir gelişmenin olmamasını belki de bu somut güçlükle açıklayabiliriz. Örneğin, seramiğin belgelenmiş ilk örnekleri bugünkü Çekoslavakya'nın bulunduğu bölgede 27.000 yıl önce ateşte pişirilmiş küçük kil heykelciklerdir, bunlar bilinen en eski (Japonya'da 14.000 yıl önce) ateşte pişirilmiş kil kaplardan da eskidir. Çekoslavakya'nın aynı bölgesinde, aynı döneme ait olarak ilk örmecilik örnekleri de bulunmuştur, oysa bilinen belgelenmiş en eski sepet 1 3.000 yıl öncesine, bilinen en eski kumaş dokuması yaklaşık 9000 yıl öncesine aittir. Bu çok eskiye ait ilk adımlara karşın ne çömlekçilik ne de dokumacılık, insanlar yerleşik hale gelene ve çömlekleri, dokuma tezgahlarını taşıma sorunundan kurtulana kadar kanatlanmadı.

Yiyecek üretimi yerleşik hayata ve mülk edinmeye olanak sağlamanın yanı sıra bir başka nedenden dolayı da teknoloji tarihinde önemli rol oynadı. İnsanlık tarihinde ilk kez yiyecek üreten köylülerin beslediği, yiyecek üretmeyen uzmanlardan oluşan, ekonomik bakımdan uzmanlaşmış toplumların ortaya çıkması mümkün oldu. Ama bu kitabın 2 .Kısmı 'nda yiyecek üretiminin farklı kıtalarda farklı zamanlarda ortaya çıktığını görmüştük. Ayrıca bu bölümde gördüğümüz gibi, yerel teknoloji hem asıl kaynağı hem de sürdürülmesi bakımından yalnızca yerel icatlara bağlı değildir, başka yerlerden yayılacak teknolojilere de bağlıdır. Böyle olduğu için de teknoloji genelde, yayılmayı engelleyecek coğrafi ya da çevresel engellerin bulunmadığı kıtalarda çok hızlı yayıldı, hem kıtanın kendisinde hem de başka kıtalarda. Son olarak da, bir kıta üzerindeki her toplum bir teknolojinin icat edilmesi, sahiplenilmesi için yeni bir fırsatı temsil eder, çünkü toplumlar başka başka pek çok nedenden dolayı yenilikçilik te büyük farklılıklar gösterirler. Bu yüzden de diğer bütün her şeyin eşit olduğunu kabul edersek, teknolojinin en hızlı geliştiği yerler, çok kalabalık nüfuslu, olası pek çok mucidin, birbiriyle yarışan pek çok toplumun yaşadığı geniş, verimli bölgelerdir.

Şimdi şu üç etmen konusundaki farklılıkların -yiyecek üretiminin başlama tarihinin, yayılmayı önleyen engellerin, nüfus büyüklüğünün- kıtalararasında gözlemlenen teknolojik gelişme farklılıklarına nasıl doğrudan doğruya yol açtığını özetleyelim. Avrasya (aslında Kuzey Afrika da içinde olmak üzere) dünyadaki en büyük kara parçasıdır, üzerinde birbiriyle yarışan en çok sayıda toplumu barındırır. Yiyecek üretiminin ilk kez başladığı iki merkez de bu kara parçası üzerindedir: Bereketli Hilal ve Çin. Ana ekseninin doğu-batı yönünde olması, Avrasya'nın bir köşesinde benimsenmiş pek çok icadın Avrasya'nın başka yerlerinde benzer enlemlerde, benzer iklimlerde yaşayan toplurnlara bir oranda hızlı bir biçimde yayılmasına olanak vermiştir. Güney-kuzey ekseni yönündeki genişliği Amerika kıtalarının Panama Kıstağı 'ndaki darlığıyla karşıtlık oluşturur. Amerika ve Mri.ka'nın. ana eksenleriyle kesişen aşılmaz çevresel engeller orada yoktur. Sonuç olarak Avrasya'da teknolojinin yayılmasını önleyecek coğrafi ve çevresel engeller öteki kıtalardakilere göre daha aşılabilir cinsindendir. Bütün bu etmenler sayesinde Avrasya Pleyistosen sonrası dönemde teknolojinin ivme kazanmaya ilk başladığı yer ve sonuçta en büyük yerel teknoloji birikiminin oluştuğu kıtaydı.

Kuzey ve Güney Amerika genellikle ayrı kıtalar olarak görülürler ama milyonlarca yıldır birleşiktirler, benzer tarihsel sorunları vardır, Avrasya ile karşılaştırılırken birlikte ele alınabilirler. Amerika kıtaları dünyanın, Avrasya'dan hayli küçük, ikinci büyük
kara parçasını oluştururlar. Bununla birlikte coğrafi ve çevresel olarak parçalanmış durumdadırlar: Yalnızca 65 kilometre genişliğinde olan Panama Kıstağı aslında Amerika'yı coğrafi olarak ikiye böler, o bölgedeki Darien yağmur ormanlarıyla, Kuzey
Meksika çölleri de çevresel olarak aynı şeyi yapar. Çöl, Mezoamerika'nın ileri insan topluluklarını Kuzey Amerika topluluklarından ayırırken, kıstak da Mezoamerika'nın ileri toplumlarını Andlar'daki ve Amazon'daki toplumlardan ayırır. Ayrıca Amerika
kıtalarının ana ekseni güney-kuzey eksenidir, bu da yayılmanın çoğunlukla aynı enlem kuşağı boyunca sürmek yerine derece derece enlem (ve iklim) değiştirerek ilerlemesine yol açar. Örneğin, tekerlek Mezoamerika'da bulundu, lamalar Orta Andlar'da MÖ 3000'den önce evcilleştirildi ama 5000 yıl sonra Amerika'nın biricik yük hayvanıyla biricik tekerleği hala buluşamamıştı; oysa Mezoamerika'nın Maya toplumlarıyla İnka İmparatorluğu'nun kuzey sınırı arasındaki uzaklık (2000 km) tekerlek ile atı paylaşan Fransa ile Çin'in arasındaki uzaklıktan (10.000 km) çok daha azdı. Bu nedenler bana kalırsa Amerika'nın teknolojik bakımdan niçin Avrasya'nın gerisinde kaldığını açıklıyor.

Afrika'da Sahra'nın güneyi dünyanın üçüncü büyük kara parçasıdır, Amerika kıtalarından hayli küçüktür. İnsanlık tarihinin çok büyük bir bölümünde Avrasya açısından Afrika, Amerika kıtaları için olmadığı kadar ulaşılabilir bir yerdi ama Sahra çölü Güney Amerika'yı Avrasya'dan ve ayrıca Kuzey Afrika'dan ayıran hala en önemli çevresel engeldir. Afrika'nın kuzey-güney ekseni de teknolojinin hem Avrasya ile Sahra'nın güney bölgesi arasında hem de Sahra'nın güneyinde yayılmasını ayrıca engeller. Bu ikinci engellemeye bir örnek vereyim : Çömlekçilik ile demir madenciliği Avrupa'ya ne zaman geldiyse Amerika'da Sahra'nın güney bölgesinde (ekvatorun kuzeyindeki) Sahel kuşağına da o zaman geldi ya da orada o zaman ortaya çıktı . Bununla birlikte çömlekçilik Afrika'nın güney ucuna MS 1yılına kadar ulaşamadı, metal işleme teknolojisi ise Avrupa'dan gemilerle en güney uca gelinceye kadar karayı aşıp oraya ulaşamamıştı.

Son olarak Avustralya en küçük kıtadır. Yağış ve verimlilik oranının Avustralya'nın çoğu yerinde düşük olması besleyebileceği insan sayısı bakımından aslında o kıtayı daha da küçük hale getirir. Ayrıca en yalıtılmış kıtadır. Bir de yiyecek üretimi orada
yerel olarak hiç başlamamıştır. Bu etmenler bir araya gelince Avustralya yakın çağlarda hala metal ürünlere geçememiş tek kıta olarak kalmıştır.

Kıtaların 10.000 yıl önceki, yani yiyecek üretimi tam başlamadan önceki nüfusları bilinmiyor, ama hiç kuşku yok ki hepsi aynı sıraya göre diziliyorlardı, çünkü bugün en verimli bölgelerin pek çoğu 10.000 yıl önce avcılar ve yiyecek toplayıcılar için de verimli bölgelerdi. Nüfus farklılıkları apaçık ortada: (Kuzey Amerika da dahil) Avrasya 'nın nüfusu hemen hemen Amerika'nınkinin 6 katı, Afrika'nınkinin hemen hemen 8 katı,
Avustralya'nınkinin 230 katı. Kalabalık nüfus demek daha fazla sayıda mucit, birbiriyle yarışan daha fazla sayıda toplum demektir.

Yüzölçümü, yayılma kolaylığı, yiyecek üretiminin başlama tarihi bakımından kıtalar arasındaki farkların teknolojinin ortaya çıkışı üzerindeki bütün bu etkileri, teknoloji kendi kendisini hızlandırdığı için daha da abartılı boyutlara ulaşmıştır. Avrasya'nın
başlangıçtaki hayli önemli üstünlüğü böylece 1492'de çok öne geçmesini sağladı -insan zekasının değil Avrasya'nın belli coğrafi özellikleri sağladı bunu. Benim tanıdığım Yeni Gineliler arasında da gizli Edison'lar var. Ama onlar yaratıcılıklarını kendi durumlarıyla ilişkili teknolojik sorunları çözmeye yönlendiriyorlar: Onların sorunu gramofon icat etmek değil, Yeni Gine'nin sık ormanlarında, dışardan hiçbir şey almadan hayatta kalmak.