Saturday, December 23, 2017
Bir inanç ve hayat tarzı empoze edilemez
“İslâm’ın özü şu prensiplerden oluşmaktadır: Herkesi kendi konumunda kabul etmek; kanun önünde herkesin eşit vatandaşlar olarak hak ve özgürlükleri, başkalarının hak ve özgürlüklerine tecavüz etmemek kaydıyla yaşayabilmesini temin etmek; belli bir inanç sistemi veya hayat tarzını politik yollarla empoze etmemek ve hiç kimseyi etnik, kültürel, dinî ve benzeri sebeplerle hor ve hakir görüp ayrımcılığa tabi tutmamak… Müslümanlıkta inanç hürriyeti esastır. Burada İslâm tarihinden bir misal meseleyi daha açık anlatmaya yardımcı olabilir. Peygamber Efendimiz (a.s) Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde, Medine’de Araplar’ın yanı sıra Yahudi kabileleri ve az sayıda Hıristiyan da vardı. Yahudiler ve Hıristiyanlar, kitap ehli yani ilahi bir din ve kitaba sahip oldukları için müşrik Araplar onlara saygı gösterirlerdi.
Bu Araplar içinde bilhassa çocukları yaşamayan kadınlar veya aileler, çocukları yaşarsa onları Yahudi veya Hıristiyan yapacaklarını nezreder, söz verirlerdi. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettiklerinde bu şekilde Yahudi veya Hıristiyan olmuş Araplar vardı. Bunların babaları, anneleri Müslüman olunca bu çocuklarını da Müslüman olmaları için zorlamaya kalktılar. Bunun üzerine, dinde zorlama olmayacağı, dinin ilahi bir teklif olup, insanların onu kendi hür iradeleriyle kabul ve reddetmeleri gerektiğini ifade eden âyet indi ve bahis mevzuu Arapları çocuklarına zor uygulamaktan men etti. Tarih boyunca görülen farklı uygulamalar kendi tarihsellikleri içinde ele alınmalı, her hâdise kendi siyasî, sosyal ve ekonomik şartları ve konumu içinde değerlendirilmelidir…
Çoğulculuk ve ötekini kabul etmek, hukuk önünde insan olarak eşitlik, dilediği inanca sahip olmak ve o inancı yaşamak, eğitim ve öğretimini yapmak ve benzeri şeyler zaten İslâmî prensiplerdir. Bu prensipler başkalarının hakkına tecavüz etmemek kaydıyla geçerlidir. Kur’an-ı Kerim’de ilk bakışta bu prensiplere ters gibi görünen bazı âyetlerin nüzul sebebi, siyak ve sibak bütünlüğü içinde ele alındığında, bu âyetlerin oturmuş olduğu temeller anlaşılabilir. Bu konuda söylenebilecek en genel yorum, bu âyetlerin bir genelleme içinde şahısları ve grupları değil, onların tavır ve davranışlarını hedef aldığıdır.
İslâm dini, Hıristiyan’a, Yahudi’ye veya müşrike yönelik muameleleri ve münasebetleri inanç farklılığına göre değil, onların tavır ve davranışlarına göre bina etmiştir. Kur’an-ı Kerim ve sünnet, birlikte yaşama prensiplerini ortaya koymuştur.”