Zaten inanan bir gönül, bugünle beraber her zaman yarını da
göz önünde bulundurur ve asla günübirlikçi hareket etmez, etmemelidir de. Zira
şimdiye kadar günübirlikçi düşüncelerle herhangi bir problem halledilemediği
gibi bundan sonra da halledilemez. Ne var ki son birkaç asırdan beri İslâm
dünyasının problemleri temelinden görülememiş ve günübirlikçi politikalarla
devasa problemler halledilmeye çalışılmıştır. Günü kurtarmaya matuf bu türlü
politikalarla memleketimizin ve İslâm dünyasının problemlerinin
halledileceğini, ülkemizin yeryüzünde muvazene unsuru olabileceğini ve gözünün
içine bakılacağını zannedenler hem kendilerini hem de insanımızı aldatmış
oldular. Evet, bugün toplum olarak kendimizi objektif bir nazarla
değerlendirmeye tâbi tuttuğumuzda asırlık dertlerimizin illetinin tam olarak
tespit edilemediği, teşhisin doğru olarak konulamadığı, tedavi yollarına
usûlünce başvurulmadığı, dolayısıyla da asırlık hastalıklarımızın şifa
bulmadığı anlaşılıyor.
Bu açıdan günümüzde inanan gönüller, yürüdükleri yolu
uyurgezer gibi değil, birer uyûn-u sâhire (uyanık gözler) olarak müteyakkız bir
hâlde yürümelidirler. Hâdiseleri şümullü görmeli, attıkları her adımı bir kere
daha kontrol etmeli, yaptıkları her işi yeniden gözden geçirmeli, duygu ve
düşünce melekeleri bütünüyle uyanık bir insan gibi meselelere yaklaşmalıdırlar.
Dahası onlar, sınırda nöbet tutan bir asker gibi en küçük bir tıkırtı
karşısında hemen teyakkuza geçmeli, tehlike ihtimaline karşı her an tetikte
bulunmalı, olumsuzluklar karşısında da ellerinde alternatif çözüm yollarıyla
her daim mücadeleye hazır olmalıdırlar.