İnsan dünyaya ait istek ve arzularını, –söyleyeceğim
yakışıksız bir ifade olsa bile– nefsinin önüne atılan bir kemik veya bir lokma
ekmek şeklinde görmeli ve böylece dünyanın cazibedâr güzelliklerine takılıp
kalmadan yoluna devam etmesini bilmelidir. Ne var ki, insanoğlu için dünya ve
ukbanın kendine has renk ve deseniyle tam olarak duyulup sezilmesi, çok ciddi
bir mârifet duygusuna bağlıdır. İmanını mârifetle bezeyemeyen bir insan,
Müslüman da olsa, ebediyeti kazandıracak yolun zorluklarındaki güzellikleri
duyamaz ve dolayısıyla yürüdüğü yolda yol yorgunluğundan kurtulamaz.