Yüksek ruhlar hep zirvelerde olduklarından dolayı, kar
çarpacaksa ilk defa onlara çarpar, dolu vuracaksa ilk defa onları vurur ve aynı
şekilde öncelikle onların tepesi buz bağlar. Bir yönüyle her şey ilk soluğunu
onların tepesinde alır. Mesela bir Hazreti Gazzâlî’yi düşünecek olursanız o,
içinde bulunduğu toplum açısından belli bir dönem anlaşılmadığından, tehcire
maruz bırakılmış, o da başını alıp gitmiş, ıssız yerlere çekilmiş, mezarlarda
tek başına dolaşmak zorunda kalmıştır. Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin
münacatlarındaki serzeniş ve şikâyetlerine bakacak olursanız, nelere maruz
kaldığını çok daha iyi anlarsınız. Aynı şekilde Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî
Hazretleri’nin maruz kaldıkları da diğerlerinden farklı değildir.
Günümüze gelip Çağın Fikir Mimarı’nın çektiği sıkıntılara
baktığınızda da, hayatında âdeta ona gülmenin hiç nasip olmadığını görürsünüz.
O, çok genç yaşta bugün bile rüyasının görülemediği çok önemli projelerle
İstanbul’a gelmiş; fakat bugün özel kalem de denen mabeyn-i hümâyûn, bu yüksek
projelere aklı ermediği için, onu, delice konuştuğu gerekçesiyle tımarhaneye
attırmışlardır. O güzel proje ve teklifler gelip mabeyn-i hümâyûna
takıldığından dolayı, o günün basiretli insanları bile onun sözlerini anlayamamışlardır.
Esasında bir mü’mine imanından dolayı ‘deli’ denilmedikçe, o kişi imanda kemale
ermiş sayılmaz. İşte o kâmet-i bâlâya da imanda kemale erdiğinden dolayı “deli”
denilmiştir. Arkasından harbe iştirak etmiş, çok ağır şartlar altında günlerini
geçirmiş, esir düşmüş ve esarette yine cefa görmüştür. Sonra sefa bulacağım
diye kendi memleketine dönmüş fakat bu defa da ayrı bir cefayla karşılaşmıştır.
Van’da mağaraya çekildiğinde bile rahat bırakılmamış, orada tek başına yaşarken
derdest edilerek batıya sürülmüştür. Bundan sonraki otuz beş senelik hayatında
da kimi din düşmanlığından, kimi de kıskançlık ve hasedinden hep onun üzerine
gitmiş; gitmiş ve sürgünler, zindanlar, tecritler, zehirlemeler, hapisler, idam
hükümleriyle yargılamalar hep birbirini takip edip durmuştur.
**
Temsil konumunda bulunan insanların hâlleri, arkadan
gelenler için çok şey ifade eder. Onlara bakan insanlar, hayatlarını zehir
zemberek hâle getirecek hâdiseleri farklı görmeye, farklı duymaya, farklı
okumaya başlar ve netice itibarıyla yaşadıkları acıların bile tatlılaştığını
görürler.