Tuesday, September 13, 2016

Dönüm Noktası: Sorun Haline Gelen Çoraplar

1583’te William Lee, Cambridge Üniversitesi’ndeki çalışmalarını bırakarak rahip olmak için Calverton-İngiltere’ye döndü. I. Elizabeth yakınlarda bir karar çıkararak halkının her daim örgü başlık takmasını zorunlu kılmıştı. Lee şöyle yazıyor: “Bu tür giyim eşyalarını üretmenin tek yolu örgücülerden geçiyordu fakat ürünü bitirmek çok zaman alıyordu. Düşünmeye başladım. Akşamın alacakaranlığında oturmuş örgü şişleriyle iş gören annemle kız kardeşimi izledim. Eğer giyecekler iki örgü şişi ve bir sıra iplikle yapılıyorsa neden ipliği alan birkaç örgü şişi olmasın diye düşündüm.

Bu çığır açıcı düşünce tekstil üretiminin mekanizasyonunun başlangıcıydı. Lee insanları el örgücülüğünün bitmez tükenmez zahmetinden kurtaracak bir makine yapmayı saplantı haline getirdi. O zamanları şöyle hatırlayacaktı: “Kiliseye ve aileme karşı görevlerimi ihmal etmeye başladım. Makinemi ve onu nasıl yapacağımı düşünmek beni yiyip bitiriyordu.”

En sonunda, 1589’da örgü makinesi hazırdı. Makinenin ne kadar işe yarayacağını gösterip başkalarının tasarımını taklit etmesini engelleyecek bir patent istemek için I. Elizabeth’le (1558–1603) bir görüşme yapabilme umuduyla heyecanlanarak Londra’ya gitti. Makineyi kurmak için bir bina kiraladı ve kendi bölgesinin parlamento üyesi Richard Parkyns’in yardımıyla Kraliçe’nin Danışma Meclisi üyesi Henry Carey, Lord Hunsdon’la tanıştı. Carey Kraliçe Elizabeth’in gelip makineyi görmesi için bir buluşma ayarladı; fakat kraliçenin tepkisi kahrediciydi. Lee’ye patent vermeyi kabul etmediği gibi, ona “Hedefiniz çok yüksek Efendi Lee. Bir düşünün icadınızın zavallı kullarıma neler yapabileceğini. İşlerini ellerinden alarak mutlak surette yıkımın eşiğine getirir ve böylece hepsini dilenciye çevirir” diyerek karşılık verdi. Kırılan Lee şansını denemek için Fransa’ya gitti; fakat orada da başarısızlığa uğradı. Ardından İngiltere’ye dönerek Elizabeth’in halefi I. James’ten (1603–1625) patent istedi. James de Elizabeth ile aynı gerekçelerden ötürü patent vermeyi reddetti. İkisi de çorap üretiminin mekanizasyonunun siyasal istikrarsızlığa yol açacağından endişe etmişti. İnsanları işlerinden edecek, işsizlik ve siyasal istikrarsızlık yaratacak ve kraliyetin gücünü tehdit edecekti. Örgü makinesi muazzam bir verimlilik artışının yanı sıra yaratıcı yıkım da vaat eden bir yenilikti.

Lee’nin parlak icadına gösterilen reaksiyon bu kitabın temel fikirlerinden birini yansıtmaktadır. Yaratıcı yıkım korkusu, Neolitik Devrim ile Sanayi Devrimi arasında yaşam standartlarında sürdürülebilir bir artışın olmayışının ardındaki esas nedendir. Teknolojik yenilikler toplumları müreffeh hale getirir fakat aynı zamanda eskinin yerine yeninin geçmesine ve belirli insanların ekonomik ayrıcalıklarının ve siyasal güçlerinin yok olmasına da yol açar. Sürdürülebilir ekonomik büyüme için genellikle Lee gibi yeni insanlardan gelen yeni teknolojilere, yeni yöntemlere ihtiyaç duyarız. Teknolojik yenilik toplumu refaha taşıyabilir fakat başlattığı yaratıcı yıkım süreci, Lee’nin teknolojisiyle kendilerini işsiz bulacak el örgücüleri gibi eski teknolojilerle çalışanların geçimini tehlikeye atar. Daha da önemlisi, Lee’nin makinesi gibi büyük yenilikler siyasal gücün yeniden şekillendirilmesi tehlikesi de yaratırlar. Nihayet, Elizabeth ve James’in patente karşı çıkmalarının nedeni Lee’nin makinesi yüzünden işsiz kalabilecek insanların kaderleriyle alakadar olmaları değildi, bu icadın siyasal istikrarsızlık yaratıp iktidarlarını tehlikeye sokarak onları yerlerinden etmelerinden, siyaseten kaybetmekten korkmalarıydı. Luddistler örneğinde gördüğümüz üzere el örgücüleri gibi işçilerin direnişlerini kırmak çoğu zaman mümkündü. Fakat elitler, hele de siyasal güçleri tehlikeye girdiğinde, yeniliğin önünde çok daha zorlu bir engel oluşturuyordu. Yaratıcı yıkım nedeniyle kaybedecek daha fazla şeye sahip olmaları yalnızca yeni teknolojileri hayata geçirenlerin onlar olmayacağı anlamına gelmiyordu, aynı zamanda genellikle bu tür yeniliklere direnecekleri ve durdurmaya çalışacakları anlamına da geliyordu. Bu nedenle, toplumların radikal yenilikler yapmaları için yeni insanlara ihtiyaç duymalarının yanı sıra bu yeni insanların ve neden oldukları yaratıcı yıkımın da çoğu zaman çeşitli direniş odaklarının –güçlü hükümdarlar ve elitler de dahil– üstesinden gelmeleri gerekir.

Sömürücü kurumlar 17. yüzyıl İngiltere’sine kadar tüm tarih boyunca bir normdu. Son iki bölümde gösterildiği gibi bu kurumların ekonomik büyüme ürettikleri zamanlar da olmuştu; özellikle de Venedik ve Roma’da olduğu gibi kapsayıcı unsurlar taşıdıklarında. Fakat yaratıcı yıkıma izin vermemişlerdi. Sağladıkları büyüme sürdürülebilir değildi ve yeni teknolojilerin olmayışı, sömürüden fayda sağlamak için çıkan siyasal iç çatışmalar ya da Venedik’te olduğu gibi, henüz olgunlaşmamış kapsayıcı unsurların en sonunda tersine dönmesi nedeniyle sona ermişti.