Kısır döngülerin ortaya çıkmasına neden olan bir başka mekanizma da, sömürücü kurumların denetimsiz güç ve büyük bir gelir eşitsizliği yaratarak siyaset oyunundaki potansiyel kazançları artırmasıdır. Her kim devletin kontrolünü eline geçirirse bu denetimsiz güçten ve ürettiği zenginlikten çıkar sağladığından, sömürücü kurumlar iktidarı ve beraberinde getirdiği menfaatleri kontrol etmek için çıkan iç çatışmalara teşvik yaratırlar. Bu dinamiği Maya şehir devletlerinde ve Antik Roma’da görmüştük. Bu bilgiler ışığında, pek çok Afrika ülkesinin sömürgeci güçlerden devraldığı sömürücü kurumların iktidar mücadelelerinin ve iç savaşların tohumlarını ekmesi de şaşırtıcı değildir. Bu mücadeleler İngiliz İç Savaşı ve Görkemli Devrim’den çok farklı çatışmalardır. Bunlarda siyasal kurumların değişmesi, yetki kullanımına sınırlama getirilmesi ya da çoğulculuğun sağlanması için değil, iktidarı ele geçirmek ve bir grubu diğerlerinin sırtından zengin etmek için savaş verilmiştir. Sonraki bölümde daha detaylı bir biçimde göreceğimiz gibi bu çatışmalar Angola’da, Burundi’de, Çad’da, Fildişi Sahili’nde, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde, Etiyopya’da, Liberya’da, Mozambik’te, Nijerya’da, Kongo Cumhuriyeti’nde, Ruanda’da, Somali’de, Sudan’da ve Uganda’da ve elbette Sierra Leone’de kanlı iç savaşlara dönüştüler ve hem ekonomik yıkıma hem de eşi görülmemiş ıstıraplara neden oldular. Ve aynı zamanda devletin tümden iflasına.
**
Sierra Leone’de ve Sahra-altı Afrika’nın çoğunda görülen
kısır döngü, sömürgeci güçlerin kurup bağımsızlık sonrası liderlerinin
devraldığı sömürücü kurumlar biçiminde ortaya çıkıyordu. Orta Amerika’nın çoğu
bölgesinde olduğu gibi Guatemala’da da kısır döngünün daha basit, daha yalın
bir biçimini görürüz: Ekonomik ve siyasal güce sahip olanlar bu gücü ellerinde
tutmak için kurumlar inşa ederler ve bunda da başarılı olurlar. Bu tip kısır
döngüler sömürücü kurumların ve aynı elitlerin azgelişmişlikle birlikte kalıcı
hale gelmesine yol açar.
**
Oligarşinin
tunç yasasının –kısır döngünün bilhassa bu modelinin– özü, radikal değişim
vaadiyle eski liderleri deviren yeni liderlerin, eskisinden farklı bir şey
getirmemeleriydi. Oligarşinin tunç yasasını anlamak kısır döngünün diğer
biçimlerini anlamaktan bir bakıma daha zordur. Birleşik Devletler’in
güneyindeki ve Guatemala’daki sömürücü kurumların sürekliliğinin mantığı gayet
açıktır. Ekonomi ve siyasete yüzyıllar boyunca aynı gruplar egemen olmuştu.
Birleşik Devletler’deki Güneyli plantasyon sahiplerinin İç Savaş sonrasında
karşılaştığı gibi meydan okumalarla karşılaştıklarında dahi güçlerini
kaybetmediler ve çıkar sağlamayı sürdürecekleri bir dizi benzer sömürücü kurumu
yeniden hayata geçirmeyi başardılar. Fakat radikal değişim adına iktidara gelip
aynı sistemi yeniden oluşturanları nasıl yorumlayabiliriz? Bu sorunun cevabı
bir kez daha kısır döngünün ilk bakışta göründüğünden daha kuvvetli olduğunu
gösteriyor.
**
Zengin
ülkeler büyük ölçüde son 300 yıl içinde belli bir noktada kapsayıcı kurumlar
geliştirmeyi başardıkları için zengindirler. Bu kurumlar bir verimli
döngüler süreciyle kalıcı hale geldiler. En başta yalnızca sınırlı ölçüde
kapsayıcı (ve bazen kırılgan) olsalar bile, bir olumlu etkileşim süreci
yaratarak kapsayıcılıklarını giderek artıran dinamikler oluşturdular. İngiltere
1688’de Görkemli Devrim’in ardından bir demokrasiye dönüşmedi. Bilakis, nüfusun
yalnızca küçük bir dilimi resmi temsile sahipti. Fakat asıl önemlisi
İngiltere’nin çoğulcu olmasıydı. Çoğulculuk bir kez sağlandığında kurumların
zamanla daha kapsayıcı hale gelmesine yönelik bir eğilim oluşmuştu; bu zorlu ve
belirsizliklerle dolu bir süreç olsa bile.
Bu bağlamda İngiltere verimli döngüye tipik bir örnekti;
kapsayıcı siyasal kurumlar yetki kullanımına ve gaspına kısıtlama getiriyordu.
Ayrıca kapsayıcı ekonomik kurumlar oluşturma eğilimindeydiler ki, bu ekonomik
kurumlar da karşılığında kapsayıcı siyasal kurumların süreklilik şansını
artırıyorlardı.
Kapsayıcı ekonomik kurumların olduğu koşullarda zenginlik,
ekonomik gücünü orantısız bir siyasal güç oluşturmak için kullanacak küçük bir
grubun elinde toplanmaz. Dahası, kapsayıcı ekonomik kurumlar varken siyasal
gücü elde tutmakla sağlanacak menfaatler daha sınırlıdır, böylelikle devletin
kontrolünü ele geçirmeye çalışacak gruplar ve hırslı yeni zengin bireyler için
daha az teşvik söz konusudur. Etkenlerin bir kritik dönemeçte bir araya
gelmesi, mevcut kurumlar arasındaki etkileşim ve kritik dönemecin beraberinde
getirdiği fırsatlar ve tehlikeler de dahil olmak üzere, genellikle İngiltere
örneğinde olduğu gibi kapsayıcı kurumların ortaya çıkmasına neden olur. Fakat
bu kapsayıcı kurumlar bir kez devreye girdiğinde varlıklarını sürdürebilmeleri
için aynı etkenlerin yeniden bir araya gelmesine ihtiyaç yoktur. Verimli
döngüler de kayda değer ölçüde olumsallığa tabi olsalar da, kurumların
sürekliliğini sağlar ve genellikle toplumu daha fazla kapsayıcılığa taşıyacak
dinamikleri harekete geçirirler.
Verimli
döngüler kapsayıcı kurumların sürekliliğini sağlarken kısır döngüler de
sömürücü kurumların sürekliliğini sağlayan büyük kuvvetler yaratırlar. Tarih
kader değildir ve 14. bölümde göreceğimiz gibi, kısır döngüler de kırılmaz
değildirler. Fakat dayanıklıdırlar. Sömürücü siyasal kurumların sömürücü
ekonomik kurumları şekillendirdiği, karşılığında bu sömürücü ekonomik
kurumların da sömürücü siyasal kurumların kalıcılığına dayanak oluşturduğu
güçlü bir olumsuz etkileşim süreci yaratırlar. Bunu en açık biçimde Guatemala
örneğinde gördük; aynı elit önce sömürgecilik döneminde, ardından bağımsız
Guatemala’da, dört yüz yıl boyunca iktidarı elinde tutmuştu. Sömürücü kurumlar
eliti zenginleştirir, elitin zenginliği de hâkimiyetine dayanak oluşturur.
**
Geriye dönüp bakıldığında, bu tür kısır döngülerin mantığını
kavramak kolaydır; sömürücü siyasal kurumlar yetki kullanımına çok az sınırlama
getirir, yani aslında kendilerinden önceki diktatörleri devirenlerin yetki
kullanımını ve istismarını kısıtlayacak hiçbir kurum yoktur ve sömürücü
ekonomik kurumlar yalnızca iktidarı elde tutup diğerlerinin varlıklarına el
koyarak ve tekeller kurarak bile büyük kazançlar ve servetler elde
edilebileceği anlamına gelir.
Elbette, Oligarşinin Tunç Yasası, fizik yasaları gibi gerçek
bir yasa değildir. İngiltere’de Görkemli Devrim ya da Japonya’da Meiji
Restorasyonu’nun gösterdiği gibi kaçınılmaz bir rota çizmezler.
**
Kısır döngünün 5. bölümde Maya şehir devletleri
tartışmamızda öngördüğümüz daha yıkıcı bir başka yönü vardır. Sömürücü kurumlar toplumda muazzam eşitsizlikler
oluşturup gücü elinde tutanlar için büyük zenginlik ve denetimsiz güç
sağladığından, devletin ve kurumların hâkimiyetini ele geçirmek isteyenler
olacaktır. Dolayısıyla sömürücü kurumlar yalnızca bir sonraki sömürücü rejimin
önünü açmakla kalmazlar, aynı zamanda bitmek bilmeyen iç çatışmalara ve iç
savaşlara da neden olurlar. Bu iç savaşlar da daha fazla acıya neden oldukları
gibi, bu toplumların ulaştığı çok az bir merkezileşmeyi de yok ederler. Ayrıca
bu, sıradaki bölümde göreceğimiz gibi, genellikle kanunsuzluğa, devletin acze
düşmesine ve siyasal kaosa yol açan bir süreç başlatarak ekonomik refaha dair
tüm hayalleri yıkar.