Saturday, September 15, 2018

Sen Bir Ermeni Ben Bir Ermeni


Image result for Rostov saroyan
Gece geç vakit Rostov’da bir birahanenin önünden geçiyordum. İçeride beyaz üniformalı bir garson gördüm. Ermeni’ ydi besbelli. Kapıdan daldım, Nasılsın dedim, evi başına yıkılasıca, nasılsın? Ortak dilimizi kullanarak tabii. Garsonun Ermeni olduğunu nasıl anlamıştım bilemem, ama anlamıştım işte. Hayır, esmerdi diye değil. Burnun kıvrımı da yetmez. Gür, keçe gibi saçlar, dipdiri gözler, bunların hiçbiri belirleyici değil. Bugün dünyada aynı esmerlikte olup aynı burnu ortalıkta gezdiren, saçı, gözleri tastamam böyle bir sürü insan var... ama bunların hiçbiri Ermeni değil. Eşi benzeri yok bizim kabilemizin; işte ben de onların yurduna doğru yol almaktaydım, gecenin bir vakti.

Ama işin aslını sorarsanız, yok öyle bir yer. Ermenistan yok, bu da beni müthiş bir kedere boğuyor.

Evet, Küçük Asya’nın minik bir köşesinde insanların Ermenistan diye bildiği bir yer var, ama doğru değil bu. Ermenistan değil orası, öylesine bir yer. Ovaları, dağları, nehirleri, gölleri, kentleri var bu yerin, ve hepsi çok güzel (dünyanın herhangi bir yerinden daha az güzel değil), ama Ermenistan değil. Sonuçta Ermenistan yok ama Ermeniler var. Bu insanlar dünyada yaşıyorlar, ve saygıdeğer baylar, bu dünyada Ermenistan yoksa Amerika da yok, İngiltere de yok, ne bileyim Fransa yok, İtalya yok, hiçbiri yok; sadece dünya var. Baylar.

Ve ben o güdük Rus birahanesine girdim, sıladaşıma merhaba demek için.

Vay, dedi, dilimizi, konuşmamızı komediye çeviren o abartılı şaşkıyla. N’edersin burada?

Ecnebiliğim okunuyor tabii: Üst baş, şapka, pabuçlar, hatta belki yüzüme sinmiş bir Amerikalılık.

Nasıl buldun burayı?

Çapulcu seni, dedim sevecen bir edayla, yürüyüşe çıktıydım. Memleket neresi? Nerede doğurdular seni? (Şöyle dedim Ermenice: Dünyaya nereden girdin?)

Muşluyum, dedi. Yolculuk nereye? Buraya hangi rüzgâr attı seni? Amerikalısın, belli esvabından.

Muş. Ne severim o şehri. Görmüşlüğüm yok (zaten artık öyle bir yer de yok), şehrin sakinlerini sorarsanız sizlere ömür, insan eliyle... ama severim işte. Babam gençken ara sıra ziyaret edermiş
**

Hadi bakalım, silin bu halkı yeryüzünden. Yine 1915 olsun yıl. Savaş sarsın dünyayı. Mahvedin Ermenistan’ı. Bakalım becerebilecek misiniz? Atın evlerinden, çöllere sürün. Ne ekmek verin ne de su. Yakın evlerini, kiliselerini. Görün bakalım yeniden yaşama dönmeyecekler mi. Görün bakalım bir gün yine kahkahalarla gülmeyecekler mi. Görün bakalım bir halk yeniden canlanmayacak mı, yirmi yıl sonra iki tanesi birahanede karşı karşıya gelip kendi dillerinde gülüşüp sohbete dalmayacaklar mı. Hadi elinizden geliyorsa önleyin. Bakalım dünyanın o pek ulu düşüncelerini tiye almalarına engel olabilecek misiniz, sizi gidi köp’oğulları, işte alın size hoşbeş eden iki Ermeni, hadi onları da yok etmeyi deneyin bakalım.