Saturday, September 8, 2018
Zavallı Bağrı Yanık Arap
“Eve döndüğümde dayımla Arap gitmişlerdi. Doğruca oturma odasına koştum, kimse yoktu. Geride bıraktıkları tek şey vücutlarının ve içtikleri tütünün kokusuydu.
“Ne konuştular?” diye sordum anneme.
“Dinlemedim.”
“Hiç konuştular mı peki?”
“Bilmem.”
“Konuşmadılar yani.”
“Bazı insanlar bir şey anlatmak istediklerinde konuşurlar, bazılarının bir şey anlatmak için konuşmaya ihtiyaçları yoktur.” dedi annem.
“Hiçbir şey söylemezsen nasıl konuşursun ki?” diye merakla sordum.
“Sözsüz konuşursun. Biz daima sözsüz konuşuyoruz.”
“Öyleyse kelimeler ne işe yarıyor?”
“Çoğu zaman hiçbir şeye. Çoğu zaman da asıl söylemek istediklerini gizlemeye ya da bilinmesini istemediklerini saklamaya yararlar.”
“Peki onlar da konuşuyor mu?”
“Sanırım konuşuyorlar. Oturup kahve ve sigara içiyorlar. Ağızlarını hiç açmıyorlar, yine de devamlı konuşuyorlar. Birbirlerini anlıyorlar, bunun için ağızlarını açmaya ihtiyaçları yok, çünkü saklayacak bir şeyleri yok.”
“Gerçekten ne konuştuklarını biliyorlar mı?”
“Tabii ki.”
“Ne konuşuyorlar peki?”
“Bunu ben bilemem.” dedi annem, “Çünkü kelimelerle konuşmuyorlar. Ama onlar biliyorlar.”
Bir yıl kadar bu böyle sürüp gitti. Hosrov dayım ve Arap, bize gelip oturma odasında oturmaya devam ettiler. Bazen bir, bazen iki saat öylece oturuyorlardı.
Bir keresinde dayım Arap’a birdenbire, “Boşver gitsin. Bak, sana söylüyorum!” diye bağırdı. Ama o hiçbir cevap vermedi.”