Friday, November 15, 2013

Boyalı Kuş


  • Kosinski, yaşadıklarını yazan, yazdıklarını yaşayan bir yazardı. İnsanın acımasız, saldırgan, kötü yanlarını serinkanlılıkla gözledi ve şiddetin şiirini yazdı. Artık yazamayacağını anladığında ise, hep kolkola yaşadığı ölümle bütünleşti.
  • Bir yandan da, adaletin uzun sürede yerini bulduğunu biliyordum. Köyde hep, mezarından fırlayıp çiçekli tarhlarla haçlara dokunmadan yokuş aşağı giden kafatasının hikâyesi anlatılırdı. 
    Böylece, yıllar sonra kurban celladını cezalandırmış, hak yerini bulmuştu. Ne yağmurun, ne rüzgârın, ne de ateşin işlenen suçların izlerini sikmeyeceğine inanılırdı. Adalet, bir demircinin elindeki güçlü çekiç gibi asılıydı dünyamızın üstünde.

  • İki dostum belki yıllar sonra gelecekti. Şehirde hayat günden güne zorlaştı. Ülkenin dört yanından yığınla insan geliyor, büyük sanayi merkezlerine göç etmekle yaşayışlarını düzeltip yitirdiklerini yeniden elde edebileceklerini umuyorlardı. Çalışacak iş, oturacak yer bulamayan şaşkın adamlar sokaklara dolmuş tramvaylarda koltuk, meyhanelerde yer kavgası yapıyorlardı. Sinirli, saldırgan, kavgaya hazırdı hepsi. Savaşı ölmeden atlatabildiği için herkes büyük önem kazandığını, çevrenin kendisine özenmesi, bakması gerektiğini sanıyordu.
  • Uyurken birden boşanan yağmur altında ateş kutusunun sönmesi tehlikeliydi. O zamanlar kibrit öylesine pahalıydı ki, kim bir kutu kibrit alsa çöplerini ikiye ayırırdı. Çakmak denen nesnenin varlığından kimsenin haberi yoktu. İnsanlar, sırtlarında ya da kemerlerine bağlı taşıdıkları küçük çantalara, buldukları yakacakları doldururlardı.