Henüz TRT Arapça kurulmamış, Türkiye kendisini Arap dünyasına 'doğrudan' anlatmaya başlamamıştı. Şam Palas otelinin lobisinde üst düzey bir Suriyeli bürokratın sorduğu soru dün gibi aklımda: 'Siz Türkler akşam yemeklerinde mutlaka şarap içiyorsunuz değil mi?' Hiç duraksamadan 'hayır, alakası yok' diye cevap vermiştim bu soruya. Ancak adam ısrar edip şöyle demişti: 'Bence öyle, çünkü izlediğim Türk dizilerinin neredeyse tamamında akşam yemekleri şarap eşliğinde yeniliyor.'
...
Yakın zamanda Bosna Hersek ve Sırbistan'ı içeren bir Balkan gezisinden döndüm. Hem Saraybosna, hem de Belgrad sokakları 'Sulejman' dizisinin yani 'Muhteşem Yüzyıl'ın afişleriyle doluydu. Dizi, Balkanlarda ortalığı kasıp kavuruyor imiş. Hatta konuştuğum bir Belgradlı Sırp şöyle dalga geçti benimle: 'Sizin bu Süleyman, hangi ara vakit bulup haremden çıktı da buraları işgal etti, anlamadım doğrusu.'
Balkan televizyonlarında Türkiye böyle temsil edilirken karşıma çıkan bir başka 'temsiliyet' vardı: 'Al Jazeera Balkans.'
Son derece prestijli bir haber-yaşam kanalı olarak kurgulanmış bu televizyon, gittiğim hemen her kafede, her otelde açıktı. İnsanlar büyük bir ilgiyle takip ediyorlardı Al Jazeera'yı.
Bu gözler Al Jazeera Balkans'ta; Esposito, Bernard-Henri Levy ve Abdullah Sidran söyleşilerini gördü. Rabia işareti ve Boşnakların efsanevi futbolcusu Saffet Susiç'le ilgili birer program izledi.
Şimdi doğru oturup doğru konuşalım. İki sorum var: Türkler, Esposito'nun 'İslamafobi karşıtı görüşlerini anlattığı' bir televizyon kanalı kurabilir mi? Dahası bu Türkler, Esposito'nun bu söyleşisini Boşnakça, Arapça, Kürtçe ve İngilizce olarak dolaşıma sokabilir mi?
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/ismailkilicarslan/trt-ingilisce/40648