Eğer evlâtlarımızın cesur, yürekli olmasını istiyorsak, onları vampirlerle, devlerle, cinlerle, perilerle korkutmamalıyız. Onları bütün olumsuzluklara karşı koyabilecek bir iç mukavemetle güçlü yetiştirmeliyiz. Eğer çocuklarımızın imanlı olmasını arzu ediyorsak, bütün hareket ve davranışlarımızdan belli konulardaki duyarlılığımıza, tebessümlerimizden yatış-kalkışlarımıza, secdede, rükuda, kıvrım kıvrım kıvranışlarımızdan başka insanlar içinde şefkatle tir tir titrememize kadar her hâlimizde Allah’a iman nümâyân olmalı ve çocuklarımızın gönülleri bunlarla dolmalıdır. Evet hep onların bizi görmek istediği gibi olmalı ve bizi küçük görebilecekleri davranışlardan da içtinap etmeliyiz.
***
“Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) camide safların tanzimi mevzuunda, erkeklerin önde, onların arkasında varsa hünsâlar, daha sonra çocuklar ve beşerî bir mülâhazaya binaen onların arkasında da kadınların bulunmasını tavsiye etmektedir.”
***
Çocuğun Görebileceği Bir Ortamda İbadet ve Dua Etme
Evin içinde ibadet ü taate ayrılmış hem bir yer hem de bir zaman olmalıdır. Beş vakit namaz, imkân varsa evde cemaatle kılınmalı veya çocuğun elinden tutulup camiye götürülmelidir. Bu son durum, daha ziyade annenin namaz kılamadığı dönemlerde çok yararlı olabilir.. evet anne, belli dönemlerde namaz kılamayınca, çocuk “namaz kılınmasa, dua edilmese de olabiliyor” fikrine kapılmasın diye bilhassa o günlerde mâbede gitme, meselenin ciddiyeti adına iyi bir rehabilitasyon sayılabilir. Tabiî şöyle yaparak da bu boşluk kapatılabilir: “Kadın özel hâllerinde dahi abdest alıp, seccadesine oturur; ellerini Mevlâ’ya açıp dua eder; o, namaz kılmış gibi sevap alırken çocuk nazarında da bu boşluk kapatılmış olur.” Fıkıh kitaplarında böyle bir yaklaşım da var. Terbiye açısından bunun önemi çok büyüktür. Bir kere bu vesile ile çocuk, hiçbir zaman evde secde etmeyen baş, ağlamayan göz, duaya kalkmayan el görmeyecektir. Bilakis o, her zaman evde hassasiyet, titizlik ve derin bir kulluk şuuru müşahede edecektir. Dolayısıyla kadının husûsî durumlarından ötürü ibadet yapamadığı dönemlerle ilgili olarak çocuk, bu meselenin ruhunu anlayacağı, siz de bu konuların dindeki yerini ona anlatacağınız ana kadar, zaman zaman elinden tutarak onu camiye götürmeniz uygun olacaktır.
Gün gelecek, ezan okunduğu zaman çocuk, tıpkı çalan saat gibi, sizi “Baba namaz!” diye uyaracak, siz işinizle meşgul olup da “Allahu ekber” sesini duymuyorsanız, o bunu duyduğunda, “Namaz!” diye size seslenecektir ki, belli bir dönemde ona hatırlattığınız her şeyi dönüp o size hatırlatacaktır.
Bundan başka günün bir saatinde Allah’a dua edeceğiniz özel bir saatiniz olmalıdır. Önceden belirlemiş olduğunuz bir saatte Mevlâ’nın karşısında duygularınızı dile getirip dertlerinizi O’na açmalısınız ve Yüce Yaratıcı’nın her zaman sığınılacak bir kapı olduğunu fiilen göstermelisiniz. Bu dualarınızı açıktan, sesli olarak yapmanız yararlı olur. Rasûlü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den mervî olan duaları sahabe ondan duymuştu. Bunların birçoğunu, Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) nakletmektedir. Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (radıyallâhu anhüm) efendilerimizden de bu konuda nakiller vardır.
Öyleyse sizler de çevrenizdekilere dualarınızı duyurabilir ve onun öğrenebileceğini hedefleyerek dua edebilirsiniz. Eğer çocuğunuzun, duygulu olmasını, Allah (celle celâluhu) anıldığı zaman titremesini arzu ediyorsanız başta sizin öyle olmanız icap eder.”
***
Hangi şartlar altında olursa olsun anne-baba dinî vazifelerinde kusurda bulunmamalıdırlar ve çocuk, kullukla alâkalı hususlarda hiçbir eksiklik müşahede etmemelidir.
***
“Allah” (celle celâluhu) mefhumu bizim için çok mukaddestir ve imanın bir rüknüdür. Allah'a (celle celâluhu) inanmayan birinin İslâmî ve imânî hayatı yoktur. Bu yüce ve yüceliği nispetinde de olabildiğine mukaddes mefhumun belli bir yaştan itibaren -ki bu devrenin başlangıcı genelde 7-9 yaş olarak düşünülür- dimağlarda yerleşmesini, gönüllerde oturmasını ve çocuğun bütün hayal âlemini işgal etmesini temin etmekle mükellef bulunduğumuz kat’iyen unutulmamalıdır. Çocuğun, Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in hayaliyle yaşamasını temin etmek, o evde sürekli ondan bahisler açılmasına bağlıdır. Şayet bir evde sadece, televizyon-sinema artistlerinden bahsediliyorsa ve çocuğun temâşâ ufkunda her zaman televizyonlar, sinemalar bulunuyorsa onun hayaline hakim olan da bir kısım artistler olacaktır. Sorduğunuz anda size pek çok sporcu, müzisyen ve artist ismi sayılabilecek; ama belki de dört sahabi ismi söyleyemeyecektir. Hafıza ve şuuraltı, bütün kapasitesiyle, çok faydası olmamakla beraber, “hayalin fıskı”na sebebiyet veren bu gereksiz şeylerle mâlemâl dolacaktır.
***
Müezzinin lâhûtî sesinin minarelerden, “Allahu ekber” şeklinde yükselmesi, çocuğun nazarında büyümeli ve “Allahu ekber” dendiği zaman o da kelimeleri tekrar etmeli ve ezan bitince ellerini kaldırarak; “Allahumme rabbe hâzihi’d-da’veti’t-tâmmeti ve’s-salâti’l-kâimeti, âti seyyidenâ Muhammedeni’l-vesîlete ve’l-fazilete ve’b’ashu makâmen mahmûdeni’llezî ve’adtehu inneke lâ tuhliful-mîâd; Ey bu kamil davetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hakk’a yaklaşma, cennete ve ötesine ulaşmayı lütfet ve O’nu kendisine vadettiğin Makam-ı Mahmud’a ulaştır. Muhakkak ki Sen vaadini yerine getirensin.” diyerek boşalmalıdır.
***
Usûlü bulunabildiği nispette bu sevme ve sevdirme işi zor olmasa gerek. Çocuklarımıza, birtakım lüzumsuz neşriyat yerine, Rasûlü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in siyerini okutabilsek ve onların eline, hiç olmazsa Muhammed Yusuf Kandehlevî’nin“Hayâtu’s- Sahabe”si gibi her an müracaat edebilecekleri bir kitap versek, zannediyorum Rasûlü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem)’i ve onun ashabını ve onların çocuklarını tanıma fırsatı bulacak ve bunlardan her birerleri onların gözünde hayatlarının kahramanları olarak büyüyecek; onlara uymaya, onlara benzemeye, Hz. Hamza gibi şecaatli, Hz. Ali gibi şâh-ı merdan, Hz. Ebu Bekir gibi sâdık, Hz. Fâruk-ı A’zam gibi kılı kırk yaran âdil olmaya çalışacaklardır. Allah’ın (celle celâluhu) binlerce rızâ ve rıdvanı bunların üzerine olsun..! Evet her zaman evimizin baş köşesinde Kur’ân-ı Kerim, sonra Rasûlü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in siyeri ve ashab-ı kiramın hayatına ait megâzi kitaplarını bulundurmak ve çocuklarımızın gönüllerinin onlarla beslenmesini sağlamak, tarihî kahramanlarımızla onların gönüllerini, gözlerini açmak ve atalarını onlara sevdirmek çok önemlidir.