Wednesday, November 19, 2014

Amerika’yı keşfeden Müslümanlar demokrasiyi neden keşfedemiyor?

Tartışmalara göre Amerika’yı ilk Müslümanlar keşfetmiş.

Aslında nesilden nesile aktarılan bir Anadolu amentüsü var.

Yüzlerce yıldır ciddi bir yenilik yapamamış “Anadolu’nun arayış içindeki neslinin” amentüsü: “Bütün coğrafi keşifleri Müslümanlar yapmıştır. İlk robotu Müslümanlar yapmıştır. Anadolu’nun altı şu kadar trilyon dolar edecek madenlerle doludur. İlk mahkemeyi Müslümanlar kurmuştur. Fizik, kimya, biyoloji ne varsa bunları Müslümanlar bulmuştur...”

Yani “insanlığın iftihar ettiği ne varsa altında bir Müslüman vardır” diye söylenir.
Böyle uzayıp giden Anadolu amentüsü onlarca yıldır nice insanı motive ettiği için faydalı olmuş sayılabilir.

Şimdiki zaman insana tatmin edici başarı örneği sunmayınca geçmişle övünmekten başka yol kalmaz!

Lakin bu dünyayı doğru okuyamama gibi ciddi bir sorun da doğurmuştur.

Önce Türkler’e bakalım

Şimdi hikayenin bizimle ilgili kısmına bir bakalım. Türkler ilk defa yazılı kültüre Orhun kitabeleri ile MS. 8. yüzyılda giriyor.

Hâlbuki yaklaşık 200 yıl önce Arapça, Kur’an-ı Kerim nazil oluyor. Yani Türkler heceleme yaparken Arap dili neredeyse “post-doc yapıyordu.”

Bugün bile bazı üniversitelerde okutulan Peloponnesian Savaşları adlı kitabı Thucyidides ise MÖ. 400’lerde -yani Türkler yazılı kültüre geçmeden 1200 sene önce- yazmış.

Altın bir Müslüman çağı yok muydu?

Elbette vardı. Kabaca 8. Yüzyıldan 12. yüzyıla kadar olan dönem İslam’ın altın çağıydı.

Müslümanlar olarak bu altın çağ ile övünmek elbette hakkımız ancak bu Arap yoğun bir dönemdi.

Nitekim “çok istisnai durumlar ve kişiler hariç” Arap yoğun Müslüman altın çağından sonra başka bir Müslüman toplum aynı kalibrede bilim adamları yetiştiremedi.

12. yüzyıldan sonra ise Müslümanlar –Osmanlılar devrinde olduğu gibi- politik başarılar elde etti ancak hiçbir zaman yeniden bilimsel ve ticari olarak büyük bir altın çağ kuramadılar!

Politik ve başka alanlarda çok parlak numuneler sunmuş olan Osmanlılar’ın, bilimsel ve diğer alanlarda mesela 11. yüzyılda olduğu gibi bir Müslüman altın çağı kurabildikleri iddia edilemez.

Devlet hastalığı

İslami altın çağın bittiği 12. yüzyıldan itibaren “devlet hastalığı” Müslümanlar’ın önünde her türlü bilimsel ve teknolojik engeli meydana çıkardı.

Nedir “devlet hastalığı?”

Devlet o kadar merkezi bir hal aldı ki, devletin dışında özgür bir alan ne bireyler için ne bilim adamı için ne de tüccar için bırakıldı.

Selçuklular’ın icat ettiği “devlet hastalığını” genel olarak Osmanlılar da devraldı. Atatürk Türkiyesi de bununla mutlu oldu. AKP Türkiyesi de “devlet hastalığını” devam ettiriyor.

Devlet o kadar kutsandı büyüdü ki ne birey kaldı ne özgür teşebbüs ne de eleştirel düşünce...

“Devlet her şeydir” anlayışında ne icat oluyor ne demokrasi!

Fiilen bir tür memura dönüşmüş Müslümanlar ise az bir özgürlük ve az bir zenginlik ile kanaat toplumu olarak ömürlerini sürdürüp ölmeden de imkanlar el verirse hacca giderek hayatlarını devam ettiriyorlar.

İnsanların devletten korktuğu “aman bir şey dersem tepki çeker” dediği bir düzenden ne mucit çıkar ne Twitter gibi bir marka.

Şuna dikkat edelim: Özgür olmayan ülkelerden bir tane bile marka çıkmıyor! 
Neredeyse bütün buluşlar özgür ülkelerde ortaya çıkıyor.

O zaman?

Devlet hastalığı devam ettiği sürece Müslümanlar daha bir süre “geçmişteki atalarının yaptığı başarılar” ile övünmeye devam edecek.

Ölçü kaçmazsa geçmişle övünmek insanları motive edebilir ancak bu arada Kur’an’ın şu ayetini de unutmamak gerekiyor:


“Şimdi o toplumlar geçip gittiler, onların kazandıkları kendilerine yazılacak, sizin kazandıklarınız ise size.”

Gökhan Bacık